Esyalar traducir español
21,094 traducción paralela
Eşyalarının yarısı yoktu.
La mitad de sus cosas se había ido.
Sinirlendiğinde başkalarının eşyalarını fırlatıp atamazsın
No debes tirar las cosas de los demás cuando estás enojado.
İnsanlar sevdikleri eşyaları bir saniye öncesinde ellerinde tutarken,... ikinci saniyede onları kaybediyorlardı.
Las personas sostenían sus objetos amados un segundo. A continuación esos objetos habían desaparecido.
Kişisel önemi çok büyük eşyalar.
Objetos de gran valor personal.
Orası, Kaplumbağa'nın eşyalarını alabilecek kadar büyük.
Ese lugar es lo suficientemente grande para guardar las cosas de Turtle.
Benim olanı geri istiyorum karanlık eşyalar başta olmak üzere ve senin dikkatini çekmem gerektiğini anladım.
Solo quiero recuperar lo que es mío, empezando con mis objetos oscuros, y supuse que tenía que llamar tu atención.
Ama ilişkiler güven ve eşitlik üzerine kurulur, ve sen benim eşyalarıma el koyduğun sürece ikisi de bizimkinde olmaz.
Pero las relaciones se construyen en la confianza y la igualdad, y no tenemos ninguna si tú estás confiscando mis cosas.
Şu küçük, pejmürde, pandalı kupan eşyalarının geri kalanıyla birlikte şu kutuda.
Tu taza hortera del pequeño panda. está en esa caja con el resto de tus cosas.
Bu kampanyadan acilen istifa etmelisin ve eşyalarını alıp gitmen akıllıca olur.
Tienes que dejar la campaña... -... inmediatamente. - ¿ Mamá?
Cidden şu anda yaptığın şeyler için çok memnunum ama kurtarman gereken şehir, başkanlık seçimin ve haklaman gereken aklıyla eşyaları hareket ettirebilen süper kötü var.
Te agradezco mucho lo que estás haciendo, pero tienes una ciudad que salvar, una campaña electoral, y un supermalo que puede mover cosas con la mente.
- Eşyalarımı almaya geldim işte.
Solo vine a recoger un par de cosas. Ya sabes.
- Eşyaların nerede?
- ¿ Dónde están todas tus cosas?
Başınız sağ olsun. Bunlar onun eşyaları.
Siento muchísimo su pérdida.
Hastaneden aldığım poşette normalde Laurel'ın tüm eşyaları olması gerekirdi.
Esta bolsa del hospital se suponía que contenía todas las pertenencias de Laurel.
Bu kişi Sonik cihazı kullanıyordu. Odasında Laurel'ın eşyaları arasında çalınan Sonik cihazıyla aynıydı.
Esa persona llevaba un dispositivo sónico, el mismo dispositivo sónico que se sustrajo de los efectos personales de Laurel en su habitación.
Tüm eşyaları elimde. Başka ne lâzım?
Tengo todas sus cosas. ¿ Qué más necesito?
Benim eşyalarımla ne yapıyorsun öyle?
¿ Qué crees que haces revisando mis cosas?
Herkesin eşyalarını çalan herif bu!
¡ Ese es el tipo que ha estado robando cosas!
Huzurevindeki yaşlılardan çaldığım eşyalar.
Cosas que me robe del ancianato.
Pekâlâ, bu eşyaları dinlenme salonuna bırakacağız. Ve ben gönüllü iş saatimi bitirdikten sonra bir daha buraya asla gelmeyeceğiz.
Ok, dejamos estas cosas en el cuarto de diario y ya con eso termino mis horas de voluntaria y no regresamos nunca más aquí.
Eşyalarımı da alıyorum!
¡ Voy a recoger mis cosas!
Geri kalan eşyalar herkese açık.
El resto del equipo está listo para coger.
Evet, eğer ilginizi çektiyse... birazda içeriye bakabilirsiniz bir oda dolusu kukla eşyaları var.
Si les interesa investigar un poco más... hay un cuarto lleno de estas cosas.
Ben de tam eşyaları topluyordum.
Hola, estaba haciendo las maletas.
Eşyalarım?
¿ Mis cosas?
Bir daha asla bana sormadan eşyalarıma dokunma.
Nunca, jamás tocar mis cosas sin preguntar.
Sanırım... ikimiz de neyin önemli olduğunu unutmamalıyız... asla... ama asla... eşyalarıma dokunmayacaksın.
Así que supongo... que ambos necesitamos recordar que... lo que importa... es que tú nunca... jamás... debes tocar mis cosas.
Belki eşyalarına daha iyi sahip çıkmalısın.
Tal vez deberías tener más cuidado con tus cosas.
Gidip eşyalarımızı alayım.
Buscaré nuestro equipo.
Revere'in eşyalarının nerede tutulduğunu bulmalıyız.
Así que, tenemos que averiguar dónde acabaron las cosas de Revere. La casa de Paul Revere.
Çoğu Hamilton hayranı ve müzikalden hatırladıkları eşyaları görmeye geliyorlar.
En su mayoría seguidores de Hamilton esperando reconocer cosas del musical. ¿ Lo han visto?
Davalının merhum annesine ait eşyaların arasında.
En unos objetos pertenecientes a la difunta madre de la acusada.
Dedektif Çavuş Arnott annemin eşyalarına garip bir ilgi gösterdiğimi söyledi.
El sargento Arnott remarcó el hecho de que mostré un interés particular por las pertenencias personales de mi mamá.
Dedektif Çavuş Arnott annemin eşyalarının iade edilmemesinin beni çok rahatsız ettiğini söyledi.
El sargento Arnott remarcó que había estado especialmente ansiosa porque las cosas de mi mamá no me habían sido devueltas.
Hayır. Merhum annemizin eşyalarına erişimi var mıydı?
- No. - ¿ Con acceso a las pertenencias de su madre?
Banka ellerinden alıp satmış. Mendoza'lar dün eve geldiğinde tüm eşyalarını sokakta bulmuşlar.
El banco la vendió sin decírselo y los Mendoza al llegar a casa encontraron sus cosas en la calle.
- Tüm eşyalarımı atıyorlar!
¡ Están tirando todas mis mierdas!
Sadece eşyalarını getirme diyorum.
Solo que no traigas tus cosas aquí, es todo lo que digo.
- Eski kocamın eşyalarını çalıyorsun.
- Robándoles a nuestros exesposos.
Evlendikleri için bir sürü yeni eşyaları oldu bizimse hiçbir şeyimiz yok.
Están recibiendo todas estas cosas nuevas por su boda, y nosotras, nada.
- Güzel, dinle birtanem planlar değişti Sol'ün eşyalarını bir arkadaşla gönderiyoruz Frankie'yle biraz konuşup eve geçeceğiz.
- Muy bien. Escucha cariño, hubo un cambio de planes. Enviaremos a una amiga para llevar las cosas, y llevaré a Frankie a casa.
Luke'nin eşyaları nerede?
¿ Dónde están las cosas de Luke?
- Bildiğiniz gibi Papa Hazretleri Vatikan, üzerinde Papa'nın resmi bulunan tüm eşyaların üretiminde tekel durumunda.
- Como sabe, Su Santidad, el Vaticano tiene el monopolio... de la producción de todos y cada uno de los productos... que lleven la imagen del papa.
Vatikan bütçesinin oldukça büyük bir bölümünü oluşturan ve dindarların çok sevdiği tüm bu eşyaların üzerinde Kutsal Babamızın resmi olacak.
Todos esos artículos con la foto del Santo Padre en ellos, que los fieles adoran... y constituyen una parte considerable del presupuesto del Vaticano.
Gerekli olan şey mümkün olan en kısa sürede Papa Hazretleri'nin resmini gösteren eşyaların üretimini yapmamızı sağlayacak... kısa bir fotoğraf çekimi.
Para eso se requeriría una breve sesión de fotos, que nos permitiría empezar a fabricar de inmediato... una serie de productos con la imagen de Su Santidad :
- Mesaiden sonra eşyalarımla gelirim.
Bueno, estaré allí con mis cosas después del trabajo.
Evdeki diğer eşyalarıda kırın...
Rompes todo en la casa.
Benin bütün eşyalarımı dışarı atarken?
- ¿ Cuando tiraste toda mi ropa?
Engizitör Inoue evlere baskın düzenler Hristiyanlıktan izler taşıyan gizlenmiş eşyaları arardı.
Inoue, el Inquisidor, hizo redadas en las casas en busca de cualquier objeto con imágenes cristianas ocultas.
İki rahipten bu eşyaları incelemesi ve faydalarını kanıtlamaları istenirdi.
Se pidió a ambos sacerdotes que las examinaran y verificaran su uso.
Üzerinde haç, aziz tasvirlerinin olduğu eşyalar hatta tespih bile ülkeye giremezdi.
Nada que tuviera las imágenes de la cruz, de un santo o un rosario podía pasar.