Etin traducir español
566 traducción paralela
Ataları - Kana susamış kurtlar, kan ve etin kokusuna gelir.
El olor a carne y sangre hace resurgir el apetito de sangre del lobo, su antepasado
Bu etin her tarafı solucan kaynıyor, denize atılmalı!
La carne pudo arrastrarse sola por la borda
Etin çeyreğine ne oldu?
¿ Qué pasó con la carne?
- Etin tadını bilmezler.
Nunca han probado la carne.
Ve bu uykuyla yürek acısına ve etin maruz kaldığı binlerce doğal şoka son verdiğimizi söyleriz.
Porque ese sueño pone fin a... Los sufrimientos del corazón y a los dolores de la naturaleza.
Ve bu uykuyla yürek acısına ve etin maruz kaldığı binlerce doğal şoka son verdiğimizi söyleriz. "
Porque ese sueño pone fin a los sufrimientos del corazón... Y a los dolores de la naturaleza.
Etin büyüklüğüne bakın.
¡ Mirad el tamaño de ese asado!
Buna hırsızlık diyemeyiz. Çünkü öldüklerinde etin de bir sahibi olmayacak.
No es robar, porque cuando mueran, ya no tendrá dueño.
Bunca etin yanında patates yok.
Toda esta carne y ninguna patata.
Kaldırım kenarlarına dikkat etin.
Cuidado con las curvas.
Benim için asıl sorun, çözeltinin sıhhi tesisat düzenlemelerinde kullanılan... demir, çelik, pirinç, kurşun ve diğer metallerin benzer bir şekilde tepki vermeden etin üzerinde istenen etkiye ulaşmasını sağlamaktı.
Mi problema es si la solución tendrá el efecto deseado en la carne, el mismo que en el hierro, el acero, el latón, el plomo y otros metales usados en los preparativos.
İnciyi bulduğumuzda ayaklarındaki etin soyulduğunu göreceğim.
Cuando recupere la perla, haré que le azoten los pies.
Bir miktar acı biber olmasa etin tadı tuzu olmaz.
Un poco de Tabasco o la carne es insípida.
Hamburgerin, etin, fasulyenin, sosisin fiyatını ben mi arttırıyorum?
No soy yo quien sube el precio de las hamburguesas... el cerdo, las judías o las salchichas.
Etin kokusunu almış olmalı.
Estaba ansioso por esa carne.
Etin üzerine tuz ekmeyi özledim dogrusu.
Extraño un poco de sal en mi carne.
Mark etin karşısında arabamda uyuyorum.
Duermo en mi coche, junto al mercado.
Etin büyük bir kısmını da çaldı.
Ha robado gran parte de la carne también.
Eğer bu etin bir parçasına bile dokunursan, sabah geldiğimde seni vururum.
Tocas un pedazo de esta carne y mañana vendré y te dispararé justo entre los ojos.
Etin soğuyacak. - Önce öpeyim.
Se te va a enfriar la carne.
Etin tadını çıkarın çünkü her zaman böyle et bulamazsınız.
Comed más venado. No probáis esta carne todos los días.
"Etin içine demir girince savaşmak, imkansızı başarmaktır"
"La guerra : es hacer lo imposible para que trozos de hierro entren en la carne viva."
Ateş ve etin nasıl olduğunu hatırlıyorum.
Recuerdo como la carne y el fuego trabajaban juntos.
Yani, Zelda etin sosuna bakıver, olur mu?
¿ podrías mirar la salsa?
Sen henüz etin zevklerini bilmiyorsun, Maya canım.
No conoces los secretos de la carne, ¿ eh, pequeña Maya?
Etin sırlarını benim bilip sizin bilmemeniz sizi kıskandırıyor.
¡ Porque conozco los secretos de la carne!
Etin yarım kilosu 40 Yen, doğru muydu?
La carne cuesta 40 yenes por kilo, ¿ no?
Etin yanında beyaz kuşkonmaz alacağız. bir şişe de Chateau Lafite Rothschild'47.
Con la carne queremos espárragos y una botella de Château Lafite Rothschild del 47.
Etin filizlenmesiyle meşgul arılar.
Abejas trabajadores para germenar en carne.
Kan, ateş ve etin ötesinde bir şey.
Es más que un capricho, más que un deseo carnal.
O etin asiler için anlamını biliyordum.
Siempre supe lo que significaba esa carne para los rebeldes.
Şimdi niye beni buraya davet etin?
¿ Por qué me ha invitado a venir?
Teslimatı yapana getirdiği etin parasını veriyordu... ama hükümetten fazla etin parasını alıyordu. Aradaki farkı da cebe indiriyordu.
Luego le paga al repartidor por la entrega... le cobra al gobierno por una carne que no existe... y se embolsa la diferencia.
O kadar etin yarısı bile yeterdi.
Con la mitad de esa cantidad de carne debería bastar.
Beni beyaz etin gibi havaya sokuyor, bebek
Me enrolla como un compás, nena.
Midendeki etin tadı hala ağzında mı, senyor?
Aun puede probar el sabor de su estómago, Señor.
Etin, kanın, kemiklerin, saçların, tırnakların, kulakların var.
Eres carne, sangre, huesos, pelo, uñas y orejas.
Sıcak, fiziksel ve çıplak etin içinde.
Carne ardiente, física, desnuda.
Askerde, en iyi etin tadı bile ayakkabı derisi gibiydi.
Es como en el ejército, incluso cuando la carne es buena,... sabe a suela de zapato.
Etin içi böyle kırmızı kalmalı.
El interior tiene que quedar rosado, como éste.
Mola aldım, etin suyunu sıkmaya gidebilirsin.
Me hiciste pedir tiempo para que puedas ir a orinar, ¿ de acuerdo?
Etin ikinci tenekesini geri çevirdi.
Se convirtió en la segunda porción de comida.
Siyah etin kemiklerinde çürüyene dek yardıma muhtaç ve ölerek, seyredeksin.
Usted observará, moribunda, impotente, hasta que la carne negra se pudra de sus huesos.
Ama saçma davranışta Brian Broomers en başta. Bu İngiliz genci iki haftadır bir kutu etin üzerinde asılı duruyor.
Admirable por su absurdidad es la conducta de Brian Broomers... un británico que hace 15 días que pende sobre carne podrida.
- Etin tadı neye benziyor?
¿ A qué sabe? A sangre.
Etin nereden geldiğini sorma
No pude preguntar de dónde vino la carne.
Komiser, etin soğumadan neden oturmuyorsun?
Teniente, se le va a enfriar la ternera.
Balığın veya etin tadını alamıyorum.
¡ He perdido el gusto! ¡ No puedo diferenciar el pescado de la carne!
Bir sürü sığır etin olacakmışa benziyor.
Pareciera que va a comprar un montón de carne, Sr. Melville.
- Her şeyi berbat etin.
Lo fastidiaste todo.
Etin kokusunu alacak çukurun etrafını dolaşmaya başlayacak...
Olerá la carne y empezará a dar vueltas.