Felicidad traducir español
7,807 traducción paralela
Ve ben... Seni kontrol etmenin seni kendinden daha çok mutlu etmek için hakkım ve görevim olduğunu düşünmüştüm.
Y creí estar en mi derecho, en mi lugar, al regirte, al pretender saber más acerca de tu felicidad que tú misma.
Rose, çeşitli mutlulukları yaşadığını biliyorum.
Rose, sé que conoces el sabor de la felicidad.
Bu memnuniyet, ve şimdi tattığım saadet... Bu... Şekerli suyun bal olması gibi.
Ese sabor y la felicidad que ahora conozco... son como el agua con azúcar y la miel.
Nasıl oluyor da bu ufacık şey dünyanın mutluluğunu taşıyabiliyor?
¿ Cómo es posible que esta pequeña mancha guarde todo un mundo de felicidad?
Mackenzie'ler eşimin insanları ve onu eve getirme fırsatı olunca hep mutlu olurum.
La familia de mi esposa es de los Mackenzie y siempre me da felicidad la oportunidad de traerla a casa.
- Yani Amy mutluluğunun anahtarı.
Amy es la clave de tu felicidad.
Müstakbel gelininin mutluluğunu benimkinin önüne koyuyorsun.
Estás colocando la felicidad de tu futura esposa por encima de la mía.
Ama seninle tanışınca moralimi düzelttin. Hayatıma yeniden mutluluk getirdin.
Pero una vez que te conocí, solo levantaste mi espíritu y devolviste la felicidad a mi vida.
Nasıl istiyorsan öyle yaşa ama dramayla mutluluğu karıştırmaya kalkma.
Vive tu vida como quieras, pero no confundas la felicidad con el drama.
Şu an mutluluktan, üzüntüden, minnetten hamileliğimden ve şu an çözemediğim 5. bir sebepten dolayı ağlıyorum.
Lloro de felicidad, tristeza y gratitud y porque llevo trillizos dentro, y por una quinta razón que no imagino.
Oyun kamyonu yedi tane oyun platformu, deri koltuklar küçük kulaklarını zevkten kanatacak hoparlörler.
"El" camión de juegos... siete consolas de juegos, sofás de piel, altavoces que harán sangrar de felicidad sus minúsculas orejitas.
Saadet!
¡ La felicidad!
Görünüşe göre Jeffrey ve Lauren mutluluklarını paylaşmamızı istiyorlar.
Parece que Jeffrey y Lauren quieren que compartamos su felicidad.
Seninle bir parça olsa bile mutluluk bulmasına sevindim.
Me alegro de que haya encontrado un poco de felicidad contigo.
- Mutluluk dilerim. - Teşekkür ederim Bn.
- Os deseo toda la felicidad del mundo.
- Angler. Romeo seninle buluşmak istiyor.
Hagan que la felicidad sea una opción.
Ufukta gerçek mutluluk görünürken her şeyi arkamda bırakmaktan başka şey istemem.
Nada me haría más feliz que dejar eso en el pasado ahora que tengo verdadera felicidad en mi horizonte.
Mutluluk şansım olmayan bir yalanı yaşıyor olacağım.
Estaría viviendo una mentira eternamente sin ninguna oportunidad de felicidad.
Mutluluğumuzdan ne uğruna vazgeçiyoruz?
¿ Con qué fin sacrificamos nuestra felicidad?
Aşkım, şimdi biraz olsun mutluluktan pay almayı düşünüyor musun?
Mi amor, ¿ ahora te concederás un poco de felicidad?
Beni sakinleştiren şey bir zindan değil.
Mi felicidad no se encuentra en un calabozo.
Sana seni sakinleştiren şeyi gerçekten getirmeyecek, mankafa.
- Ella en realidad no va a traerle su felicidad, tonto del culo.
Yapacağım son şey de olsa mutluluğunu elinden alacağım.
Destruiré su felicidad... aunque sea la última cosa que haga.
O'nun arkadaşı olduğunu söylüyorsun ama halen O'nun mutluluğunu zerre umursamıyorsun.
Pretendes ser su amigo, y aun así no te importa su felicidad.
Eh, bence onun mutluluğu için sen gerekli değilsin.
Bueno, no creo que seas esencial para su felicidad.
Ama size yemin etmeyeceğim.
Pero no voy a juraros felicidad.
* Mutluluğun ne olduğunu anlayacaksın *
# Entenderás que es la felicidad #
Ama sonra, o anılara tutunmanın, mutluluğu bulmamı engellediğinin farkına vardım.
Pero me di cuenta de que mantener los recuerdos de ellas me estaban privando de encontrar la felicidad.
Sıradan insanlar gibi mutluluğun tadına varamıyorum.
No puedo disfrutar de la felicidad como las personas normales, ¿ sabes?
Hayatımdaki sürdürebilir tek mutluluk şimdilik Grace.
La única felicidad que ha perdurado en toda mi vida hasta ahora es Grace.
Ve mutluluğunu tehtid etmek istemem.
Y nunca quiero ser una amenaza para tu felicidad
* Kendi mutluluğuna karşı * * Çok değişkensin *
* Tú eres el catalizador * * de tu felicidad, lo sabes *
Sadece benim mutluluğum için değil.
No solo por mi felicidad.
Ve mutluluk.
Y felicidad.
Bana sahip olmuş olacaksın, ama kehanetlerime değil.
No si me cuestas esta última esperanza de felicidad.
Yapacağım son şey de olsa mutluluğunu elinden alacağım.
Voy a destruir su felicidad... así sea lo último que haga.
Mutlu olmak için başka bir şansı, olup olmadığını merak edecektir.
Se preguntará si tiene otra oportunidad para la felicidad.
Mutluluğu bulma şansını herkes hak eder.
Todo el mundo se merece la oportunidad de encontrar la felicidad.
Umarım mutluluğu bulursun.
Espero que encuentres la felicidad.
Eğer 8 yaşındaki kızım mutluluğu bulabiliyorsa kalanlarımız neden bulamasın?
Si mi hija de ocho años puede encontrar la felicidad, ¿ por qué no el resto de nosotros?
Mutluluk yok!
¡ No hay felicidad!
- Evet! Mutluluk gözyaşları mı yoksa üzüntü mü?
¿ Lágrimas de felicidad o lágrimas de tristeza?
- Mutluluk!
- ¡ De felicidad!
- İyi mutluluk mu kötü mutluluk mu?
- ¿ Felicidad buena o felicidad mala?
! Kötü mutluluk diye bir şey yok ki.
No existe la felicidad mala.
Bende bakana kadar o mutluluk anıydı. Ağlıyordum.
Era un momento de felicidad y, no obstante, cuando me miró, estaba llorando.
Takımımın geri kalanı başaramadı. Pek şanslı değildik.
El resto de mi equipo, que no tenían. felicidad
Baba, her durumda Swati'yi paylayarak milleti susturamazsın!
¡ Papá, no puede quitar la felicidad a todo el mundo sólo por el error que cometió Swati!
Yani onu kontrol ederek, Kavya'nın mutluluğunu garanti ediyor musunuz?
¿ Así que puedes asegurar la felicidad de Kavya mediante el control de ella?
Seni mutluluğa ulaştırmak için yanındayım.
Estoy aquí para guiarte a la felicidad.
Bir dakika. Mutlu olmak için Jenna'yla olmam gerektiğini mi düşünüyorsun?
Espera, espera, ¿ tú crees que mi felicidad es estar con Jenna?