Fincan traducir español
3,718 traducción paralela
Bir fincan kahvenin nasıl yapılacağını çözerim.
Yo me las arreglo. Soy capaz de hacer un café.
Bir fincan çay alabilir miyim?
¿ Quieres una taza de té?
Pekala ben bir fincan kahve içeceğim.
Voy por una taza de café.
Kat ona saygılı sözcüklerle, hep fincan görmek şarap ile dolu..
Manéjale con palabras obedientes. ocúpate de que su copa siempre esté llena de vino.
Bana fincan doldurmasına izin ver.
Dejadme rellenar vuestra copa.
Yaşlı bir kadının narin bir fincanı tuttuğunu hayal edin. Ne yapıyorsun?
Cerca de la mano de una viejita cogiendo una delicada taza de té.
Harika. Sanırım fincan tabağı olmadan daha iyi olacak.
Le iría mejor sin el plato.
- Böyle fincan tabağını ve...
- Pero el plato...
Bugün yaklaşık 100 fincan kahve içtim.
Me he tomado, como cien tazas de café hoy.
Polisler için sürekli yapıyorum, ve her yeni demlik ile, onlarla oturup bir fincan da benim içmem gerektiğini düşünüyorum, çünkü bir şey sakladığımı sanmalarını istemiyorum, ki, saklamıyorum.
Sigo haciéndolo para los polis, y cada vez que hago una cafetera, pienso que debo quedarme y tomarme una taza con ellos, porque no quiero que piensen que escondo algo, cosa que no hago.
Fincan binlerce parçaya ayrılmıştı.
Has astillado la taza.
Bir fincan çay ister misin?
¿ Quieres una taza de té?
Kahvemiz var, fincanımız var, şekerimiz var, tatlandırıcımız var tam yağlı sütümüz var az yağlı sütümüz var, laktoz hazmı çekenler için soya sütümüz var, ısıtmak için gazımız var.
Tenemos café, tenemos tazas, tenemos azúcar, tenemos edulcorante tenemos leche entera, tenemos leche descremada, tenemos leche de soja para la comunidad intolerante a la lactosa, y tenemos gas que nos da un fuego muy caliente.
Monte Carlo'ya falan uçmanı tavsiye etmem ama yürüyüşe çıkabilirsin kendine bir fincan kahve alabilirsin alışverişe çıkabilirsin... Aynen sıradan bir vatandaş gibi.
Bueno, yo no cogería un vuelo a Monte Carlo, pero puedes ir a dar un paseo, tomar un café, quizá ir de compras... como una ciudadana normal.
Joe ve çocuklara bi fincan kahve getireyim..
¿ Por qué no voy a buscarme una taza de café y ustedes...
Kocaman bir fincan gibisi yoktur, şimdi yapmamız gereken şeye dönelim.
Bien. Buen té. Nada mejor que una taza, excepto una decisión
İzin ver de bunu, tamamen normal ölçülerde olan bu kahve fincanımdan kahvemi içerken düşüneyim.
Sí, déjame pensarlo mientras me bebo esta taza de café de tamaño completamente normal.
Size bir fincan kahve getireyim mi, Bakan?
¿ Le gustaría una taza café, Ministro?
Sence Nancy'nin bir fincan kahve alması, mümkün mü?
¿ Crees que Nancy podrá tomar una taza de café?
Yiyecek istemez, sadece bir fincan limonlu çay.
No voy a comer, sólo un té caliente con limón.
Belki içeri girip bir fincan kahve içebilirsin. Sorun olmayacağından emin misin?
Tú también podrías venir a tomar una taza de té.
Fakat sen bir fincan çay için yaptığında,'baştan çıkarma'oluyor.
Pero cuando lo haces tú por una taza de té, ¿ Qué es, seducción?
Tek istediğim beraber bir fincan kahve içmek.
Todo lo que pido es una taza de café.
"Selam, Josh, bir fincan kahveye ve ormanda 10 mil yürüyüşe ne dersin?"
"Ey, Josh, ¿ te apetece una taza de café... y una caminata de 10 millas por el bosque?".
Bu günlerde mankafalara rastlamadan doğru düzgün bir fincan kahve bile alamıyorsun.
Ni siquiera puedes tomar una taza de café sin toparte con un perro callejero en estos días.
Bunu, Seylan adasındaki çay yaprağı toplayıcılarının çektiği eziyete üzülmeden, bir fincan çay içemeyen bir adam mı söylüyor?
Y me lo dice un hombre que no puede tomarse una taza de té sin preocuparse por la opresión de los recolectores de hojas de té en Ceilán.
Bir fincan çay çok iyi gelirdi.
Me muero por una taza de té.
Sadece ona bir fincan çay ver ve nazik ol.
Limítate a darle una taza de té y ser simpática.
Uğrayacağın bir yer var mı yoksa sana bir fincan çay getireyim mi?
¿ Tienes que ir a algún sitio, o te gustaría tomar una taza de té?
Dur o kurabiyenin yanına bir fincan çay getireyim.
Déjame prepararte una taza de té para acompañar esa galletita.
Pekâlâ, bir fincan çay alabilirim.
Bueno, me encantaría una taza de té.
Taze koyu bir fincan kahve gibisi yok. Organları sökme işine başlamadan evvel.
Nada como una taza de café recién hecho antes de empezar con su negocio de intercambiar órganos.
Burada çok özel bir fincan çayım var. Bunu denemelisin.
, aquí tengo una taza de un té muy especial que deberías probar.
İhtiyacımız olanlar ; biraz kahverengi şeker, bir miktar tereyağı biraz tuz, sıvı yağ, sirke, birkaç yumurta, domates ve iki fincan...
Vamos a necesitar algo de azúcar marrón, un poco de mantequilla un poco de sal, aceite, vinagre, algunos huevos, una taza de tomates leche... y dos tazas de- -
Selam Mac, bir fincan kahvesine iddiaya varım ki bu hafta baktığın olaylar içindeki en ilginç olay yeri burası.
Hola Mac, te apuesto un café, a que esta es la escena del crimen más interesante que vas a tener en toda la semana.
Kahve fincanından.
De una taza de café.
Canınız istediğinde, parmaklarınızı şıklatarak ortaya bir fincan kahve çıkaramazsınız değil mi?
No se puede simplemente haga clic con los dedos y convocar a una taza de café cuando usted desea uno, ¿ verdad?
Bu kahve fincanından süt molekülleri boyunca atomik seviyeye inip ve oradan da atom altı seviyeye geçtiğinizde en azından kısa bir süre için hiçlikten bir şeylerin ortaya çıkabildiği bir dünyaya ulaşırsınız.
Viajamos dentro de una taza de café... a través de las partículas de leche... hasta el nivel atómico... Y justo abajo a nivel subatómico... entramos en un mundo donde conjurar algo de la nada es posible...
Bize güvensinler, devriyelerimizle işbirliği yapsınlar, kuşkulu aktiviteleri bildirsinler diye bölgenin yaşlılarıyla beraber kaç fincan çay içmeye mecbur kaldım, biliyor musun?
Es... ¿ Tiene idea de cuántas tazas de té he tenido que beber con los ancianos de ese área para ganarme su confianza, para que colaboren con nuestras patrullas, para que denuncien actividades sospechosas?
Bir fincan ister misin?
¿ Quiere una taza?
Küçük fincanı dolduruver.
Sólo llena la taza pequeña. Vale.
"Eğer çalışmayacaksam, saat 10 gibi kalkar... "... bir fincan çay hazırlarım kendime.
Si no trabajo, me levanto a las diez y me preparo un té.
Bu dekan ne kadar kötü davranan, daha görmedin... fincan.
Todavía no has visto cuán vil puede ser este decano...
Güzel bir fincan çay.
Una buena taza de té.
- Fincan temiz, değil mi?
¿ Está limpio, verdad?
Belki Hotelde kalır, bir fincan kahve içer, bir de hatıra fincanı alırlar.
Y ojalá alojar en un hotel... tomar un café en el bar... comprar una taza conmemorativa.
Sarah, mesele bir oda ya da çatlak bir fincan değil.
Sarah, esto no va de una habitación o una taza de café saltada.
İki fincan.
Dos cafés.
Başkan'ın fincanına kolayca bir şeyler karıştırmış olabilir Belki.
Fácilmente podría haber pinchos el Presidente de la taza.
Üç fincan Nancy.
- Tres tazas, Nancy.
Bir fincan kahveye hayır demezdi sanırım.
se ve aún peor que antes.