Hattâ traducir español
90 traducción paralela
Hattâ biz, ben ve Amy Lawrence...
Para mí y Amy Lawrence, cuando estábamos...
Dahası, bu pagan kadının, sarayda kalmasına izin veriyor,... hattâ, ona kendi özel odasının yanında, bir yer bile verdi.
Y lo que es peor, se ha llevado a esa pagana a vivir a palacio. Hasta se ha atrevido a alojarla junto a sus propios aposentos.
Hattâ sizin fotoğrafınız bile var.
Incluso hay uno foto suya, mire.
Bana sorarsan, bir amatör işi, hattâ çok çocukça.
En mi opinión, el trabajo de un amateur infantil incluso, ¿ tu qué dices?
Hattâ bir kahve bardağında da. Belki de uykunuz gelmiştir.
E incluso en una taza de café, Dr. Se ve que tenía sueño.
Hattâ bazen onlar gibi oluruz.
A veces incluso en sus gestos.
Hattâ bana Başkomiser bile dediler!
Incluso me llamaron "Mariscal"
Genç, yakışıklı ve hattâ devrimci biri.
Es joven, bonito y también revolucionario.
Hayatta hiç olmazsa bir kez, hattâ banyoda mutlaka içilmeli.
Un cigarrillo en la vida, aunque sea una vez en el baño, siempre se fuma.
Kocanızın ismini bilmediğini iddia etti ve hattâ kitap kabındaki resmine bakmak bile istemedi.
Fingió no conocer el nombre de su marido y se negó a mirar su foto.
Hattâ onları alkışladım.
l incluso recuerda que l aplaudió.
Hattâ bazen, bir ya da iki grup infaz edildikten sonra sırası gelen grup, ölülerin üzerine yatmak zorundaydı. Ardından mezarın kenarından bunlara da ateş edilirdi.
Y a veces, cuando una o dos filas ya había recibido un disparo, tenían que tumbarse en el pueblo que había sido baleado y luego les dispararon desde el borde de la tumba.
Birçoğu bu saldırıyı ağırbaşlılıkla hattâ kaygıyla karşılamıştı.
Muchos se habían enterado de la noticia del ataque a Pearl Harbour con sobriedad, incluso con aprensión.
Bombalarla, roketlerle, topçu ateşiyle köprülere, demiryollarına, karayollarına, hattâ tek bir at arabasına dahi saldırdılar.
Con bombas, cohetes y fuego de cañón Atacaron puentes, vías férreas, carreteras, en un solo caballo y el carro.
Binlerce hattâ onbinlerce suratsız, şaşkına dönmüş Alman esir alındı. Bazen tek seferde tüm tümen.
Miles y miles de hosco, alemanes desconcertados fueron hechos prisioneros, a veces divisiones enteras a la vez.
Hattâ, Noel'de evde olma söylentileri ayyuka çıkmıştı.
Indeed, se habló de estar de vuelta a casa por Navidad.
Müttefikler, 1944 sonbaharında 1.600 kilometrelik hat boyunca yayılarak Alman sınırına dayanmış hattâ birkaç noktadan Siegfried hattına girmişlerdi.
Ese otoño de 1944, los aliados en el oeste había cerrado hasta la frontera con Alemania a lo largo de un 1 000 millas frente, e incluso había penetrado la línea de Siegfried en uno o dos lugares.
Şimdiye kadar pek çok kere gitmemi, hattâ defolmamı söylediler.
Ya me han dicho que me largue, que me las pire y que me esfume.
Hiçbir sendika örgütleyicisi, hattâ hiçbir sendika üyesi bu fabrikanın duvar ve parmaklıkları arkasında on yıldan fazla kalmadı.
Ningún organizador o miembro de un sindicato ha entrado en esta fábrica en más de diez años.
- Hattâ bir gün maçta bile değilken çok tatlı bir kız gördüm ve kendimi yedek kulübesinin merdiveninden attım.
Una vez ni siquiera jugaba y vi a una belleza en las gradas. Me tiré por las escaleras del banquillo. - Y salió bien.
Hattâ içimden bir ses az sonra o kadının ayaklarının yerden kesildiğine şahit olacaksın diyor.
No creo. Tengo la corazonada de que vas a ver cómo pierde la cabeza.
- Hayır, hattâ aksi oldu.
Todo lo contrario.
Hattâ şu anda bana çok iyi gelebilir.
Puede que me siente bien.
Şiir yazdırıyor, oyun oynatıyor, hattâ seçim ve spor sonuçlarıyla ilgili tahminler yaptırıyor.
Escribe poesía, juega, predice las elecciones, deportes.
Hattâ bir keresinde taraf bile tuttum.
En una ocasión, incluso tomé partido.
Delice hattâ mantıksız gelecek biliyorum ama elimde değil Sam, dün gece vakti geldiğinde benim nerede olduğumu merak etmiş olmalı.
Lo sé, es totalmente irracional, pero no puedo evitar pensar que la última noche de su vida seguramente se preguntara dónde estaría yo.
Hattâ bazen, onlardan biriyle beraberken kalabalığın tezahüratını duyar gibi olurum.
A veces cuando estoy con uno, juro que oigo gritar a la multitud.
- Onlar homoseksüel değil. Hattâ bu akşam bir tanesi bana asılmaya çalıştı.
De hecho, uno intentó sedicirme.
Park Avenue'da hattâ Columbus'ta bile nasıl başarılı olamadığından bahsedersin.
No lo conseguiste en Park Avenue, ni siquiera en Columbus.
Hattâ çok kızgınım.
De hecho, estoy muy enfadado.
Hattâ birkaç günlüğüne deniz kıyısına git.
Mejor aún... Vete a la costa un par de días.
Her şeyi. Hattâ... onu bile.
Todo, él incluido.
Ve sonunda hepsini ele geçirdi. Benim makyaj malzemelerim, kıyafetlerim, ayakkabılarım ve hattâ iç çamaşırlarım bile.
Me lo cogía todo : el maquillaje, los zapatos, la ropa interior.
Eminim. Bir sokağa adımı bile verecekler hattâ.
La van a llamar "Cuarta calle"
Nasıl başa çıkıyor bilmiyorum. Televizyon programı yapıyor, gazetelere yazıyor. Hattâ şimdi roman dahi yazıyormuş.
Sale en la tele, escribe en la prensa... ¡ Hasta escribe novelas!
Galeriler reddediyor ve hattâ resimleri açmadan geriye yolluyor.
Las galerías rechazan sus cuadros sin mirarlos.
Hattâ ticaret de öyle, bilemezsin.
- Y el comercio...
Hattâ rüyalarında bile.
lncluso en sus sueños.
Annesini görmek isterim. Hattâ bir psikoloğun yanında. Eğer isterseniz.
lncluso ante un psicólogo,... si así lo desea.
Hattâ tamamlamaya bile ihtiyacımız yok.
Ni siquiera hay que llegar al final.
Hattâ bazen acılı, korkunç bir görev.
A veces, una tarea dolorosa y terrible.
Bir ev, mal-mülk, hizmetkârlar, hattâ bir maaş.
Casa, hacienda, servidumbre, y hasta una asignación monetaria.
Hattâ onu ve adını onurlandırmak için daha fazla şey yapılması kanaatindeyim.
Aunque extrañaré los canapés del cuarto del jurado. Y el hotel Quality Inn le ha hecho honor a su nombre...
Hattâ buna kendisinin bile inandığından şüpheliyim.
- Incluso me pregunto si él mismo lo cree.
Hattâ belki de öldüğümü.
¡ Incluso muerto!
Hattâ basit bir Bedevi bile çölün ortasında, bunu bir jeneratörle çalıştırabilir.
Hasta un simple beduino puede usarla con un generador en mitad del desierto.
20 akşam yemeği belki, ve hattâ bir-iki de öğle yemeği.
Con 20 quizás estaría bien, y un par de almuerzos.
Hattâ bazen onlar da katılıyor.
A veces la gente incluso unirse pulg
Hattâ tam tersidir.
¿ Qué opinas, cariño?
Hattâ bu müzik dinlemek için tek zamanım oluyor.
Es el único momento... en que puedo oír música.
Artık tehlikeli değilim hattâ endişe veren olmadığımı görüyorum.
Ni inquietante, por lo que veo.