Heyhat traducir español
79 traducción paralela
"Sel gibi yaşlarla ıslandı yanaklarım" "Maalesef, yazık, heyhat"
♫ Las lágrimas eran como granizo... ♫... resbalando por mis mejillas... ♫... ay, ay, ay de mí.
Heyhat, onu öldürdün.
¡ Desgracia! Le ha matado.
Heyhat, onu öldürdün!
¡ Qué desgracia! Le han matado.
"Bunu şimdiden yapmanı istiyorum. " Heyhat, lordum,
"Si aún encontráis algún pecado que pueda irreconciliaros... con el Cielo y la Gracia Divina, arrepentíos ahora".
" Heyhat! Niçin alt dudağınızı böyle kemiriyorsunuz?
"Ay, ¿ por qué os mordéis así el labio?"
Heyhat, hiç bilemeyeceksiniz, ama zararı yok.
Jamas lo sabréis. Pero no hace falta.
Heyhat, bir bekar olarak, ben zavallı bir serseriyim böylesine hassas ve önemli bir konuda fikir beyan etme hakkı olmayan.
Por desgracia, como soltero, soy un pobre marginado, sin derecho a expresar mi opinión sobre tan delicado tema.
Heyhat, bu senin kendine güvenin akıl bırakmıyor sende.
Señor, tu sabiduría se diluye en tu confianza.
Heyhat! Hiç şaşmam, ne de olsa fanisiniz! Hangi fani korkmaz böyle iblisten!
¡ Ay, no os culpo, pues siendo mortales, vuestros ojos no pueden resistir la mirada del demonio!
Heyhat, çile çekmek için doğmuşuz.
Lamentablemente, nacemos para sufrir.
# Heyhat, nâmım #
¡ Alas, mi reputación es tan negra como...
Heyhat aşk, sen nelere kadirsin. Kesinlikle mümkün değil.
- Amor donde resucitan los carpinteros.
Heyhat, bir şey anladığım yok.
¡ Ay de mí! ¡ Nada!
Heyhat! Ben Çar Ivan Vassilyevich'im!
¡ Ay de mí, ay de mí, zar, Iván Vasílievich!
Heyhat, maalesef!
Trágicamente. Horriblemente.
Heyhat! Nasıl davranmak gerekiyor ki?
¿ Pero cómo se hace?
Heyhat, acı ama gerçek.
Es el destino, sí... ¡ Pero la pura verdad!
attın beni, heyhat bu donmuş kışta
me arrojaste fuera, pobre de mí, en lo más profundo del negro invierno
Heyhat!
¡ Por desgracia!
Heyhat... barış Fransa'dan çok uzun süre uzak kaldı! Ülkenin bütün hasatları yığınlar halinde... kendi bereketinde çürümekte.
Ha sido de Francia largo tiempo expulsada y toda su riqueza yace amontonada, pudriéndose en su propia fertilidad.
" Fısıldadı, heyhat
Susurrar. Qué pena
Heyhat, kalbimi adadığım yaşayacağım veya öleceğim o yerden sularımı besleyen veya kurutan kaynaktan atılmak veya orayı iğrenç kurbağaların çiftleşip ürediği pis bir sarnıç yapmak!
Empero allí, donde atesoré mi afecto donde he de vivir, o he de perder la vida la fuente de mi existencia o por jamás se seca su corriente ¡ verla en pantano convertida, en nido de amores de asquerosos sapos!
Heyhat, nedir bu işlediğim günah?
¿ Pues qué delito inocente cometí?
" Heyhat!
" ¡ Pero suave!
" Demetrius aşıktır o tavrına, neşeli tavrına, heyhat!
Demetrio ama tu belleza. ¡ Gran dicha!
"Kim görür de, heyhat, kürklü kraliçeyi..."
¿ Pero quién, quién ha visto a la reina en su arrebozo?
Heyhat! Kendimden nefret ediyorum. Yaptığım nefret uyandırıcı şeyler yüzünden.
Desdichadamente me odio a mí mismo por actos aborrecibles.
Heyhat! Kaderin cilvesi.
La broma más amarga del destino.
Çünkü o beni ve kalbimi anlıyor. Her şeyiyle. Yalnız onun için heyhat!
Pues ella me comprende y mi corazón transparente para ella sola, lay!
" Heyhat, vatanım lanetlendi
Ay, mi tierra está maldita
Sonra her yıl ağaçlar yapraklarını döktüğünde, Sevgilisini beklemeye başlamış ama heyhat o asla geri dönmemiş.
Luego, cada año, cuando caían las flores, la esperaba en la sala, pero ella nunca apareció.
kafa Normandiya'da tenise rağmen bitmeyen çalışmalar ciddiyet taştan konutlar kısacası toparlarsak heyhat ne yazık ki yarıda bırakılmış tamamlanmamış kafatası kafatası Normandiya'da tenise rağmen kafatası ne yazık ki taştan konutlar Vajen tenis... taşlar... öylesine dingin...
inacabados más graves las piedras resumiendo vuelvo ay ay abandonados inacabados la cabeza la cabeza la cabeza en Connemara a pesar del tenis la cabeza ay las piedras Cunard tenis... las piedras... tan tranquilas...
Heyhat!
No obstante.
- Heyhat, kurallar, enfes.
Sí, reglamentos. Delicioso.
Heyhat!
¿ Saben?
Heyhat! Damat kaba adamın teki!
¡ Un mentiroso!
Dinle. Çok yaşlıyım heyhat, ölüyorum.
Escuche... soy muy vieja, y por desgracia, estoy muriendo.
Heyhat!
Ay, miseria.
Kuyuya ilk düşüşümde, kendimi bir sarayda buldum Heyhat! Şimdi nerede benim sarayım?
La primera vez que caí en un pozo, me desperté en un palacio.
Sikik turtalar sik gibi bayat Sikik patatesler sik gibi soğuk be heyhat
Los jodidos pasteles están jodidamente viejos. Las jodidas papas fritas estan jodidamente frias.
Heyhat! Hâlâ Fransız birliklerinin işgali altındayız.
Lamentablemente todavía estamos ocupados por tropas francesas.
Berbat, heyhat.
Roto, alboroto...
Heyhat, ışığımız bizim dediğimiz tek şey.
Por desgracia, nuestra luz es todo lo que tenemos propio.
- Heyhat! - Daha önce söylemedim mi?
- Yo nunca he dicho.
Yaz : "ama çok az şey biliyorum heyhat!"
¿ Y si él lo sustituye con una expresión más moderna?
"Heyhat" diyemiyorum! Çocuklaşma! Herkes söyleyebilir.
Empezar a repensar vosotros mismos, este texto es de cien años de edad, puede no mejor Chéjov!
- Heyhat, zavallı Yorick!
- ¡ Ay, pobre Yorick...
Heyhat!
Por desgracia.
Ama heyhat!
¡ Qué desgracia!
Heyhat!
- Ya lo creo.
Sen de heyhat dedin.
Junto a algunos idiotas de la FAA. Y tú has dicho nulo.