Hâlde traducir español
6,353 traducción paralela
O hâlde ifade vermek istemiyorsunuz, doğru mu anladım?
Entonces no desea declarar, ¿ correcto?
Dikkatinizi, Steven Avery gerçekten suçluysa şayet bulunması gerektiği hâlde bulunmayan bazı kanıtlara çekmek istiyorum.
Quiero referirme a las pruebas que no hay y que uno esperaría encontrar... si el señor Avery fuera culpable.
Brendan, Teresa'yı ellerinden ve ayaklarından yatağa bağlanmış hâlde görüyor.
Brendan ve a Teresa encadenada de manos y piernas a la cama. DASSEY VE A TERESA EN EL CUARTO DE STEVEN ESPOSADA Y DESNUDA
Ve evin içine girip Teresa Halbach'i Steven Avery'nin yatak odasında bağlı hâlde gördüğünü.
Y que ingresó en la residencia y vio a Teresa Halbach inmovilizada en el dormitorio de Steve Avery.
O gün memurlarla yaptığın diğer bir görüşmede Brendan'ın Teresa'yı, Steven'ın evinde canlı olarak sandalyeye bağlı hâlde gördüğünü söylemişsin.
También les dijiste a los agentes en otra conversación que tuvieron ese día que Brendan había visto a Teresa viva en el remolque de Steven y que estaba atada a una silla.
Onu öyle zincirlenmiş hâlde görmek beni mahvediyor.
Verlo encadenado me... me desespera. PADRE DE BRENDAN
- Bu sizin tasviriniz. - Evet. Teresa Halbach'i yatağa bağlı hâlde çizmişsiniz.
Es su representación de Teresa Halbach encadenada a la cama.
Yapmadığını bildikleri hâlde.
MADRE DE BRENDAN Y ellos lo sabían.
Daha önce bir savunma avukatının ve dedektifinin masum olduğunu söylediği hâlde müvekkillerine, suçu itiraf etmesi için baskı yaptığı bir dava görmemiştim.
No conozco otro caso en el que un abogado defensor y su investigador se confabularan para forzar a su cliente a declararse culpable de un crimen del que se decía inocente.
Çünkü bu suçu işlemediği hâlde yeniden hapse atıldığı ve işlemediği bu suç yüzünden bu kez şartlı tahliye olmaksızın ömrünün geri kalanını hapiste geçireceği düşüncesini yüreğim kaldırmaz.
Porque la idea de que sea inocente y esté otra vez en prisión... por algo que no hizo, y ahora por el resto de su vida, sin esperanza de libertad condicional... no lo soporto.
Steven araması gerektiği hâlde çarşamba akşamı beni aramamıştı.
Steven no llamó el miércoles por la noche como esperaba.
O mesele... Başka insanları güldürecek bir hâlde değilmişsin gibime gelmişti de ondan.
Eso... porque creí que pasaba por un mal momento y no podía permitirse hacer reír a otros.
Kendinden çok fazla nefret ediyorsun seni sevmek zorunda olanların nasıl berbat hâlde olduklarını hayal bile edemezsin.
- creo que sí. Tú te odias muchísimo, ni siquiera puedes imaginar Lo jodido que alguien tendría que estar para amarte de vuelta.
O hâlde, sana kapıyı tutmayı söyledi bu çarşamba gecesi saat 9 veya 10 gibi oldu.
Así que entonces, él te pidió que lo cubrieras, ¿ Esto es el miércoles por la noche?
Bunu bilmediği hâlde.
Incluso si él aun no lo sabe.
Pekâlâ o hâlde. Söylesene Leydi Bernard nasıllar?
Bueno, dígame, ¿ cómo está su esposa?
- O hâlde çok şey bilemezsiniz.
Entonces no mucho.
O hâlde bir telgraf gönderip feragat etmeyeceğimizi ve planlandığı gibi devam edeceğimizi haber etseniz iyi olur.
Es ese caso, envíeles un telegrama informándoles que no desistiremos y que procederemos según los planes.
Nehre ulaştığımızda o hâlde.
Cuando lleguemos al río, entonces.
Bir işin kötü biteceğini bildiğin hâlde iyi bir şey olmasını umamazsın.
No hace falta mirar a caballo regalado en el culo para saber que hay mierda ahí.
Dövüşmelerine müsaade etmelisin, aksi hâlde bütün gece ringde dolaşmalarını izlersin.
Tienes que dejar que se peleen porque, si no, solo vas a ver a dos tipos vagando sin rumbo.
- Korktuğu şeyi bulalım o hâlde.
Averigüémoslo.
Yarın görüşürüz o hâlde.
- Bien, te veo mañana.
Birinin anahtarı vardı o hâlde. Bunun tek açıklaması bu.
Alguien debe tener las llaves, es la única explicación.
Boğmayı şu hâlde nasıl anlatabilirim ki...
¿ Cómo le pediré que me asfixie si estoy...?
Doktor Hill'i aramak üzereydim, kendimi kaybetmiş hâlde, sonra dedim ki " Hayır Mona, bununla kendin baş edeceksin.
Estaba a punto de llamar al Dr. Hill como una histérica, pero pensé : "No, Mona. " Lo superarás sola.
Burada fena hâlde taze bir kana ihtiyacımız var.
Nos urge sangre nueva por aquí.
Terbiyeli insanlar çıplak hâlde yemek yemezler.
La gente educada no cena desnuda.
O hâlde aynı değiliz.
No somos iguales.
- O hâlde neden o aptal silahı alıp elinde taşımıyorsun?
Pues toma esa estúpida arma y agítala un poco...
- O hâlde bu dava düşmüştür.
Entonces el caso queda desestimado.
Kapalı hâlde tut.
Mantenlo cerrado.
Aksi hâlde şu ana kadar ölmüştün.
De otra manera estarías muerto.
Bunu zor yoldan yapalım o hâlde.
Hagámoslo de la manera + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + difícil.
Diğerleri hakkında bilgimiz olmadığı hâlde nasıl savaşacağız?
¿ Cómo luchar con los demás Si usted no sabe lo que son?
- O hâlde ilerlemen için.
Entonces, avanza.
O hâlde neyi bekliyoruz.
¿ Qué esperamos?
Biraz üzgün hâlde.
- Sí, está aquí conmigo.
- O hâlde Paris'te ne işin var lan?
- ¿ Qué mierda haces en París?
Ne yapıyorlar o hâlde? Bana bir ipucu ver.
Entonces, ¿ qué estaban haciendo?
Dün akşam kendini asmış hâlde bulundu ama daha çok boğulmuş gibi görünüyor.
Anoche fue encontrado ahorcado, pero probablemente fue estrangulado.
- O hâlde neden bunu yapıyorsun?
- ¿ Por qué haces esto?
- Bunun gizlice yapılacağını söylemiştin şimdi şehir boydan boya cesetlerle dolu hâlde.
Dijiste que serías silencioso. Y ahora hay cuerpos por toda la ciudad.
Bu çocuklar için de hiç uygun değil. Her şey dışarı fırlamış hâlde.
Ahóra está Hal, y necesito ser un padre decente.
Bu yüzden kendine bu kadar yüklenme. Aksi hâlde git gide kendini koyverirsin bu da beni çok kızdırır. - Kurallarımızdan biri bu olsun.
Sí, bueno, desde entonces he estado ocultando nueva información.
Yola koyulalım o hâlde.
Rock and roll.
Fena hâlde ölü.
Es muy bueno.
O hâlde neden doktora gitmedin?
Bueno, ¿ por qué no vas al doctor?
Asıl saçma olan, yarın okul olmadığı hâlde kirli eşofmanlarınla ödevini yapman.
Lo que no está bien es hacer tu tarea con la ropa sucia cuando no hay escuela mañana.
O aptalca tartışmamızın ne hakkında olduğunu bile hatırlamıyorum. O hâlde hafızanı tazelememe müsaade et.
Haremos la lectura del testamento mañana.
Niye 1 metre önünde olduğum hâlde arıyorsun?
¿ Por qué me llamas cuando estoy a un metro de distancia?