Kalmış traducir español
17,024 traducción paralela
Onunla yarım kalmış bir işimiz var.
Bueno, tengo unos asuntos pendientes con él.
Solo gitarı biraz zayıf kalmış ama iyiler onun dışında.
La guitarra principal es débil, pero por lo demás son buenos.
Sana kalmış.
Depende de ti.
Bu ona kalmış bir şey.
Depende de él decidir quién es despedido.
Geriye tek bu adam kalmış.
Debe de ser el último hombre que queda aquí.
Trablus ekibi havaalanında takılı kalmış.
El equipo de Trípoli está en el aeropuerto.
Ceketi küçük kalmış.
Tiene puesta una chaqueta pequeña.
Evde Kalmış Gangsterler mi?
¿ Solteronas criminales?
Kime evde kalmış diyorsun?
¿ A quién llamas solterona?
Yarım kalmış bir iş.
Tenía asuntos sin resolver.
Hayır, size kalmış.
No. Eso depende de Ud.
Vali bey, kamuoyunun etkisinde kalmış birine kendimi anlatmaya ne vaktim ne de sabrım var.
Gobernador, no tengo ni tiempo ni paciencia para explicarme a alguien que aún se preocupa tanto por la opinión pública.
Bu dünyadaki hiç kimse benden hamile kalmış olamaz.
Nadie en este mundo podría estar embarazada por mí.
Aman Tanrım. Uyuya kalmışım.
Señor, me he quedado dormida.
Çıkışına bu kadar az kalmışken bu kadar hata olmamalıydı.
No debería tener errores tan cerca de lanzarse.
Evet, gelirken yiyecek birkaç bir şey getirmiştim. Alınmayın ama, burda sadece ıvır zıvır şeyler kalmış hanımefendi.
Sí, hoy traje algunos víveres y no se ofenda, pero aquí solo hay condimentos.
Kalmış mı peki?
¿ Se quedó?
Bay Church, koltukta uyuya kalmışım.
Sr. Church, me quedé dormida en este sillón.
İyi ki de kalmışım yoksa Hudson burada yalnız kalırdı.
Gracias a Dios. De lo contrario, Hudson se habría quedado aquí solo.
Korkarım, ben ekibe katılmadan önce çoğu hizmet dışı kalmıştı.
La mayoría fueron sacados de circulación antes de que yo llegara.
Biliyorsun, böyle yaparsan şüpheli gibi görünebilirsin. Her şey sana kalmış.
Pero, ya sabes, eso... podría hacerte ver como sospechoso, así que depende de ti.
Dört yıl önce trende uyuya kalmış gibiyim.
Es como si estos últimos cuatro años fueran un sueño.
Hâlbuki Kıtayı Kat Eden Demiryolu bütçesini aşmış ve programının gerisinde kalmış ilerleyişi her safhada işçi huzursuzlukları, doğal afetler Tanrı ve insanlar tarafından sürekli engellenmişti.
Fuera del presupuesto y con retrasos en el calendario, el progreso a cada paso del gran ferrocarril transcontinental se ha visto enturbiado por las tensiones de los trabajadores, por las calamidades de la naturaleza, por Dios y por el hombre.
- Olay yerindeki leke, katranlı madde... asfalt yapımından kalmış.
- ¿ Algo? - La sustancia de alquitrán que dejó las manchas en la escena del crimen era del asfalto.
Şiddete maruz kalmış bir koca gibi hissettiğim de oldu.
A veces, me sentí como un marido maltratado... "
Mutfakta biraz Tayland yemeği kalmış olmalı.
Quedó tailandesa en la cocina.
Bu Elf'le yarım kalmış bir işim var.
Tengo asuntos pendientes con esta Elfa.
Antik İnsanlardan kalma binalar, büyük savaş sırasında toprak altında kalmışlar.
Los edificios de la era del hombre, enterrados durante la gran guerra.
Wil, bu sana kalmış bir şey değil.
Eso es una locura. Wil, no depende de ti.
O günlerde bu kasabada 30 yaşında ve bekâr olmak beni evde kalmış bir kız yapıyordu.
Y en esos días, en ésta ciudad, tener 30 y soltera me hizo una doncella vieja.
Evet, onun sürekli böyle şeyler söylediğini biliyorum ama babasının etkisinde kalmış küçük bir kız gibi konuşuyorsun.
Sí, sé que él siempre dice cosas como esa, pero siento la admiración de una hija amorosa por su padre.
Yıllarca temiz kalmış eski bir uyuşturucu bağımlısının,... bir kere yanlış yaptığında, eski haline dönmesi kaçınılmazdır.
Cuando un exdrogadicto, por muchos años que lleve limpio, recae una sola vez, la recaída es fatal...
Eğer Shosh gitmeni isterse sorun yok. Sana kalmış.
También está bien si Shosh quiere que te vayas.
Benim için o günler çok eskide kalmış gibi geliyor.
Yo sentía que esos días habían terminado para mí.
Ben de benim için geçmişte kalmış gibi hissediyorum.
Yo sentí lo mismo cuando...
Linda hamile kalmış. Baba olacağım ulan.
Linda... lo ha conseguido, voy a ser un jodido padre.
Onu bulmak size kalmış.
Las complejidades son asunto vuestro.
Tüm gece kalmış.
Se quedó a pasar la noche.
O karar Arthur'a kalmış.
Esa es una decisión de Arthur.
Kim ölmüş kim kalmış umurlarında değil.
Les importa un carajo quién resulte herido.
50 kişiden 7 tanesi kalmış.
Quedan siete de cincuenta.
Bir tane hap kalmış.
Esa fue la última píldora.
Bakalım kaç canın kalmış.
Veamos cuántas vidas te quedan realmente.
Tıpkı birkaç sayı geride kalmış, basketbol oynayan çocuklar gibisiniz topunuzu alıp eve gidiyorsunuz ve kimse basket falan oynayamıyor.
- No. Son como niños jugando al baloncesto... que han fallado varias salidas a canasta... así que se llevan a casa la cesta... para que nadie pueda jugar.
Senin evinde sızmış kalmıştır diye düşündüm.
Supuse que se quedó dormido en tu casa o algo.
Susamlıların üst kısmı yukarıda kalmış.
Las de sésamo cayeron boca arriba.
Çocukken, Major Tony Nelson'nın başarısız uzay uçuşunda ağzım hep açık kalmıştı :
Desde niño, siempre me fascinó el vuelo espacial fallido del comandante Tony Nelson.
- Merak etme, geç kalmış değil. Ayrıca o araban değil ki istediğin anda anahtarından kapatasın.
No te preocupes, no llegaremos tarde... es una niña, no tu auto Que apagas con la llave.
Biz yabancı bir ülkede savaşın ortasında kalmışız ve sen...
Estamos atrapados en una zona de guerra en un país extranjero. Y usted...
Bu sana kalmış değil.
Eso no depende de Uds.
Karar ona kalmış.
Confío en su decisión.