Kırbaç traducir español
725 traducción paralela
"Günahkâr vücudunla, zavallı ruhuna kırbaç ve duayla şifa vereceğim."
"Fustigaré tu cuerpo pecador y tu pobre alma con la fe curativa."
"ama onu kırbaç gibi kullanıyorsun!"
"¡ pero la usas como un látigo!"
Kırbaç izi, aynen dediğim şey.
Fue con un látigo.
Sonra bir kırbaç yap ve kendini kırbaçla.
Hagalo y ateselo a la columna.
Biz dahil donanma boyu kırbaç.
Azote a través de la flota. También estamos incluidos.
Kırbaç kullanmak da bilimdir. Lostromoyu izleyin.
Hay ciencia en usar un látigo de nueve colas.
"Donanma boyu kırbaç" ne demek?
¿ Qué quiere decir, señor, "azote a través de la flota"?
Mahkeme kararı. Her gemide 2 düzine kırbaç.
Sentencia de corte marcial, dos docenas de azotes en cada barco.
Ama bu 300 kırbaç eder.
Pero eso es más de 300 latigazos.
Sonuncuya on iki kırbaç!
Una docena para el último que baje!
Bu adama iki düzine kırbaç.
Reporte a ese hombre para recibir dos docenas de latigazos.
Topa bağlayıp 24 kırbaç vurun.
Estírelo sobre un cañón y dele sus dos docenas de azotes.
Bay Bligh, Portsmouth'da kırbaç altında ölen denizciyi unutmadım.
Sr. Bligh, no he olvidado al hombre muerto que azotó en Portsmouth.
400 kırbaç yiyeceksin.
Le daremos 400.
Artık gemide kırbaç yok.
No habrá más azotes a bordo.
Kırbaç kullanmalarına izin vermemiz büyük bir hataydı.
Cometimos un gran error al dejarlos usar sus látigos.
Cezası 12 kırbaç.
Sentencia : 12 latigazos.
Cezası 20 kırbaç.
Sentencia : 20 latigazos.
Nazi kültürünün temel direkleri kırbaç ve postal yardımıyla.
Con la ayuda de los pilares de la cultura nazi. El látigo y la bota militar.
Bağlantıyı kurdun mu? Kırbaç sapı da. Özellikle benim için yapılmış.
Y de los buenos, especiales para mí.
Can yakan bir kırbaç, durduran bir boyunduruk ve öldüren bir kılıç.
el golpe del látigo, la fuerza del yugo y el corte de la espada.
Kırbaç ve işkence, belki cendereye de sokulur. - Cemil!
El azote, el potro, o la rueda, quizás.
Ne yaptım ki böyle konuşuyorsun benimle, kırbaç şaklatır gibi yüzüme?
¿ Qué he hecho para que tu lengua ose tratarme así?
- O halde yaslanacak bir tekerlek olmadan kırbaç ye.
Entonces los recibirás sin rueda en que afirmarte.
Kırbaç görmemiş yavru bir tay gibisin zaten.
Eres como una potranca que nunca ha llevado una cuerda.
Bu tekrarlanırsa, 12 kırbaç yersin.
Otra infracción, y seràn 12 latigazos.
Kırbaç kötü bir adamı daha kötü yapar Bay Gerard.
Los azotes solo empeoran a un hombre malo, señor Gerard.
Bu kırbaç cezasının gerekliliğinden ötürü derin bir üzüntü duyuyorum.
Siento profundamente la necesidad de este azote.
Geleneksel kırbaç cezasını isteyen sendin.
Usted pidió la flagelación de costumbre.
Eğer başarısız olursan, İşkenceci Flower'ın kırbaç darbelerini... tatlı bir anı olarak hatırlarsın.
Podría equivocarme pero, usted tendrá por mucho tiempo en la espalda la Flor del Verdugo como el placer de una tarde pasada.
O bir subaydı, bir yüzbaşıydı, efendim, ta ki 20 kırbaç cezası verilene dek.
El era un oficial, un teniente Señor, antes que ellos lo degradaran y le dieran 20 latigazos, Señor.
Gemide 20 kırbaç yediğinizi söylüyorsunuz?
Dice que le aplicaron veinte azotes antes de encarcelarlo?
Bu küstahlığından ötürü at kırbacıyla cezalandırılması tehdidini yapan bayana, Lynch'in yanıtı.
La réplica de Lynch a su amenaza de darle con el látigo por su insolencia.
Battling Burrows isminde - yardıma ihtiyacı olanları acımasızca kamçılayan - biri olmadığına inanabiliriz, ama bizler de kelimelerimiz ve edimlerimizin zalim kırbacını kullanmıyor muyuz?
Creemos que no existen hombres como Battling Burrows, siempre dispuestos a golpear al indefenso. ¿ Pero no usamos nosotros el látigo de las palabras?
Çalınan bu mücevher için 24 kırbaç cezası.
Cuatro veces 20 latigazos para él que robe esta joya.
Kırbacın var.
Tienes el látigo.
- Hay allah, kırbacını getirmemişsin.
- Sólo te falta el látigo.
Onlara kırbacı öğreteceğim.
Yo les enseñaré cómo es un azote de verdad.
- Bay Byam, kırbacını kullan!
- ¡ Sr. Byam, use toda su energía!
Kırbaç.
El látigo.
Eğer bir kırbacım olsaydı...
¡ Si sólo tuviera un látigo!
Kırbacımı bana uzatın.
Ahora, alcánceme mi látigo.
Tıpkı kırbacının iş görmesi gibi.
Funciona como tu fusta.
Galiba kırbacın var.
Veo que llevarás un látigo.
Saygı duymalı hayata. Çünkü budur felaketleri yaşanır kılan. Yoksa kim katlanabilir zamanın kırbacına?
En eso se encuentra el respeto que hace calamidad de una vida tan larga para quienes soportarían los azotes y desprecios del tiempo la demora de la ley la insolencia de un cargo y los rechazos que sufren ¿ cuándo podrían vivir una vida sosegada?
Kırbacınızla bir sorununuz varmış gibi görünüyor.
Parece estar confundido con este látigo.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Pues, ¿ quién soportaría el flagelo y las burlas del tiempo,... la injusticia del opresor,... el oprobio del soberbio,
Kırbacımı hala kullanabilirim. Şekerden uzak dur. Çok geç Babalık.
Con o sin dientes, aún puedo usar mi látigo y alejarte del azúcar.
Vurduğumda kırbacı yakala.
Cuando te golpee, agarra el látigo.
Kırbacının izi çıksın!
Márcale con tu látigo.
Tepeme bindin ve kırbacı çaktın.
Me has montado bien, y me has tumbado bien.