Kırık traducir español
169,080 traducción paralela
Bunu duymak onu epey hayal kırıklığına uğratacak.
Bueno, va a estar muy decepcionada al oír eso.
O zaman hayal kırıklığına uğramayacaksın.
Bueno, supongo que no te decepcionarás.
Hayal kırıklığı yapmadın.
No me has decepcionado.
- İyi. çünkü itiraf etmeliyim ki ilerlemen konusunda biraz hayal kırıklığına uğradım.
- Qué bueno. Porque debo confesar que estoy decepcionado de su progreso.
Eğer bu bir sınavsa sanırım az önce bu dersten çaktık.
Bueno, si eso era una prueba, creo que no la hemos pasado.
- Tıkırında. Plan tekrar rayına oturdu.
Volvemos al plan.
Herkes etik skandallarına bayılır, hele de yardımcılık dedikodusu varsa.
Todos adoran un escándalo ético, especialmente dados los rumores sobre la vicepresidencia.
Fransa'da liberaller, on yıllardır nükleere şiddetle karşı çıkıyor.
Los liberales en Francia han estado criticando la escalada nuclear durante décadas.
İşler tıkırında.
Todo está funcionando.
Sanırım artık anlıyorum.
Creo que lo entiendo.
Eskiden kalma karşılıklı kesin imha ve karşılık verme kabiliyeti gibi dogmalar ciddi biçimde tekrar masaya yatırılmalı, özellikle de kontrol sistemlerine sızılma tehdidini düşünürsek.
Los viejos dogmas de la destrucción mutuamente asegurada versus capacidades de ataque secundario necesitan ser seriamente re-examinados, especialmente dada la amenaza de nuestros sistemas de control siendo hackeados.
İşler tıkırında.
Está todo funcionando.
Henüz kimliğini saptayamadık ama Meclis saldırısıyla bağı var ve varis atanmamda da büyük rol oynamış.
No hemos sido capaces de identificarle, pero sabemos que está involucrado en las bombas del Capitolio y fue pieza clave para que me nombraran como superviviente designado.
200'ün üzerinde tutuklama yaptık. Birçok silah, bomba malzemesi ve patlayıcıya el koyduk. Meclis saldırısında kullanılan türden.
Han arrestado a más de 200 personas, incautado armas de fuego, materiales para bombas, incluyendo explosivos... del mismo tipo de los que se utilizaron en el Capitolio.
Çağrıyı alınca ilk koşup gelen, o elim saldırının ardından ateşlerin içine koşan ekiplerden, saldırı tehdidi altında dahi vatandaşlık görevlerini yerine getirip oyunu veren herkese, aramızdaki iyiler muzaffer oldu.
Desde los primeros servicios de emergencia que atendieron la llamada, lanzándose a las llamas cuando golpeó la tragedia, hasta los hombres y mujeres que cumplieron con sus deberes cívicos al ir a votar incluso bajo la amenaza de ataque, han brillado nuestros mejores ángeles.
Sıkışıp kalmak nasıldır bilirim.
Sé lo que es sentirse atrapado.
Shepherd hâlâ serbest ve İkinci Aşama'yı gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Hakkında henüz hiçbir şey bilmediğimiz dev bir saldırı. Tek çıkış yolumuz Roman.
Shepherd sigue ahí fuera preparándose para ejecutar la Fase Dos, un ataque catastrófico del que aún no sabemos nada, y Roman es nuestra única pista sólida.
Kırabilirsek belki saldırı hakkında bir ipucu bulabiliriz.
Si logramos acceder a ellos, quizá podamos obtener alguna pista del ataque.
Hayır, sadece senin kızı değil.
No, no es solo a tu hija.
Oraya beraber gireceğiz ve saldırıyı dudurup kızını kurtaracağız tamam mı?
Iremos allí juntos, detendremos este ataque y salvaremos a tu hija, ¿ de acuerdo?
St. Petersburg'e inip aradığında kızı serbest bırakırım.
Cuando llame desde San Petersburgo, la dejaré marchar.
Uzun zamandır sana kızgınım. Yanında olmanın nasıl olduğunu unutmuşum.
Estuve enojada contigo por mucho tiempo que me olvidé de lo que es estar a tu alrededor.
Ama mezun listesinin bir kısmı geçen yıl sızdırıldı.
Los miembros tienen un estricto código de silencio, pero el año pasado se filtró una lista parcial de los alumnos.
Bu herif kesinlikle içeri tıkılmalı ama muhtemelen terörist saldırısı için değil.
Ese tipo tendría que estar encerrado, pero, probablemente, no por terrorismo.
Hayır, ona ait olmayan bir şeyi alıp beni kızdırana kadar.
No, hasta que me cabreé yo cuando cogió algo que no le pertenecía.
- Sıkılırız.
- Estamos aburridos.
Evet, bu işe yaramayacak. Nasıl yaptıklarını gördüm. Güvenlik aşırı sıkı.
Eso no funcionará he visto cómo lo hacen, hay mucha seguridad.
Patlama, karşı saldırı, nükleer kış... tüm bunlar benim yüzümden oldu.
La explosión, los contraataques, el invierno nuclear todo fue mi culpa.
Sanırım, ortaklık daha iyisini yapardı.
Supongo que la Alianza ofrecerá algo mejor.
Benim tek bir kıyafetim var, bunu - kaldırmam senin için yeterli olacaktır.
Oye, yo solo tengo una prenda que quitarme, así que te va a ir bien.
Sabunluk kırıldı!
¡ Se ha caído la jabonera!
Saygısılık yapmak istemem ama, 12 yıldır bu işi yapıyorum. Yardımcıya ihtiyacım yok. Biliyorum.
Con todo el respeto, señor, pero llevo haciendo esto doce años.
- Seni ilk gördüğüm anda sana sırılsıklam aşık olmuştum.
- Me enamore perdidamente de ti en el momento en que te vi.
Evet, Kevin Pearson, kısaca kendini tanıtır mısın?
Así que, Kevin Pearson, cuéntame un poco sobre tí.
Ama bunu ona söyleyemem tabi ki, çünkü sonra... bu konuda sonsuza dek kırılır.
Pero no le puedo decir que creo que es una locura, porque entonces... estará resentida conmigo para siempre.
Çıldırıp, kıskanırsın.
Loco y celoso.
- "Şeytanın bacağını kır" demen gerekir. - Öyle mi?
- Se supone que tienes que decir "Rómpete una pierna". - ¿ Ah, sí?
Hayır, kızlar davet etti.
No, las niñas nos invitaron.
- Şeytanın bacağını kır.
- Rómpete una pierna, tío.
En çok ben se... hayır, hayır, yani, dediğimde ciddiyim, ama artık koca adam oldum, bu yüzden bu çok tuhaf kaçar.
Yo te quiero lo má... no, no, lo digo de verdad, pero ahora soy un hombre hecho y derecho y si lo digo va a parecer muy raro.
Bacağı kır, tamam. Evet.
Romperme una pierna, vale.
Sonra ona dedim ki. Dedim ki, "Tatlım, bak, kuşkusuz sen çok güzel bir kızsın, ama hayatının geri kalan kısmını benimle harcamaktan bahsediyorsun, ve... her ne kadar göğüslerine bayılsam da, ama ben hazır değilim ciddi birşeylerin altına girmeye!"
Así que le dije : " Cariño, mira, eres una belleza incomparable, sin dudarlo, pero estás hablando de pasar el resto de tu vida conmigo y... por mucho que me guste un filete de primera,
Konu çalmaksa, hastalık teferruattır.
Nunca estoy muy enfermo para tocar.
Kötü kırılmalar ve... kötü seçimler.
Malos momentos y... malas decisiones.
- Fedakarlık mı? - Hala bilmiyorsun sanırım payıma düşen yükü. - Fedakarlık mı?
- ¿ Te has sacrificado?
Sen benim şeytanın bacağını kırışımsın.
Tú fuiste mi golpe de suerte.
Ne kadardır birliktesiniz? Sen ve kaybolan kız?
¿ Cuánto tiempo estuvieron juntos, usted y la chica que desapareció?
Sonuçta bir tabak kırıldığı vakit onu yapıştırmaya çalışmazsın.
Ya sabe, cuando una bandeja se rompe, no la arreglas.
Hayır canım saçmalama. Ama kız cidden öldü David.
No, no seas ridículo, pero la chica está muerta, David.
Bir ısırık alabilirsin, dedim dostum.
Dije un bocado, amigo.
Amcan ve yengen çok kırıldı.
Los tíos se ofendieron mucho.