Miras traducir español
11,679 traducción paralela
Ya Robbie'nin baktığı pencereden baktıysan?
¿ Qué tal si miras desde la ventana de Robbie?
Neye bakıyorsun öyle? Hiç.
¿ Qué miras?
Görünüşe göre, bir amcam varmış, ah, Cyrus adında ve vefat etmiş, bana da hiç yoktan iyi bir miktar miras bırakmış.
Aparentemente tenía un tío, Cyrus, que ha muerto y de improviso me ha dejado un tanto bastante guapo.
- Buraya en son gelişinde bu şişeye, senin bana askılı elbiseyi giydiğimde baktığın gibi bakıyordu.
- La última vez que estuvo aquí, estaba mirando esta botella de la misma forma que tú me miras cuando me pongo ese vestido de tirantes.
Ah, Tanrım. Cam'e bütün mirasını harcadığımı nasıl söyleyeceğim?
Dios mío, ¿ cómo le digo a Cam que he gastado toda su herencia?
Gözyaşlarım henüz kurumadı bile ve o benim mirasımı çaldı ben de elimde iki kürkün olduğu çantayla kalakaldım.
Mis lágrimas a penas se han secado, me ha robado mi herencia, ¡ ¿ D-dos?
Hepiniz çok iyi gidiyorsunuz, yani size miras bırakmak yerine, ki buna ihtiyacınız yok, Walter : Biz düşündük ki hayır kurumlarına büyük bir bağış yapcağız.
A todos les está yendo muy bien, así que en vez de dejarles una herencia, la que en realidad no necesitan, pensamos que haríamos una gran contribución a la beneficencia y terminar con MDAA y el negocio del cerdo de una vez por todas.
BARN'ın baskısı ile olanlardan nefret ettim, Miras hakkında rahatım diyemem. Demek istediğiniz buysa.
Odié que estuvieran cediendo a la presión de MDAA, pero la herencia no me importaba para nada, si es a lo que van.
Senin gibi kaygılımıydı aile mirasını kaybettiği için?
¿ Estaba tan alegremente indiferente por perder su fortuna familiar como tú?
Ailem ne zaman iş yerini satacaklarını ve mirası bağışlıyacaklarını söylediklerinde, çok emindim ki o mirası kaybettiği için çok kızmıştı.
Cuando mis padres dijeron que venderían el negocio y donarían el dinero, estaba casi seguro que él estaba enojado por perder la herencia.
yani size miras bırakmak yerine, ki buna ihtiyacınız yok, Biz düşündük ki hayır kurumlarına büyük bir bağış yapcağız.
En vez de dejarles una herencia que realmente no necesitan, pensamos que haríamos una gran donación a una beneficencia.
Tüm mirası kendisine isteyen kişi.
El que quería la herencia todo el tiempo.
Sakın bana öyle bakma.
¿ Qué? ¿ Por qué me miras de esa manera?
İş Tidwell'e miras kalmış ve o zamandan beri de geziyor.
Tidwell heredó el negocio y desde entonces se ha estado moviendo.
- O bana miras.
- Es mi herencia.
İkisi de ailelerinin mirası için anne ve babalarını öldürdü.
Ellos asesinaron a ambos padres para heredar la fortuna familiar.
Dünyaya miras kalması gereken asıl biziz.
Deberíamos heredar la tierra.
Olay yeri fotoğraflarına bakarsan hikayeyi tam olarak anlayabilirsin.
- Sí. Si miras las fotos de la escena del crimen... cuentan una historia muy clara.
Sen benim gerçek mirasımsın, Ryan.
Tú eres mi auténtico legado, Ryan.
Aileni küçümsediğini duymak kuşkusuz çok üzücü oluyor.
Entonces, adelante. Es sólo molesto cuando miras a la familia de esa forma.
Bu bizim mirasımız.
Es nuestro legado.
- Mirasımız olan kanı istiyor. - Hayır.
- Necesita sangre del legado...
Çünkü bu senin mirasın.
Porque ese... es tu legado.
Onları bulduktan sonra Caroline ile ben ilgileneceğim.
Sí. Entonces cuando les encontremos, me encargaré de Caroline, tú miras a Stefan a los ojos.
Çocuk kaçırma, genellikle miras ya da kıskançlıkla ilgilidir.
Secuestrar niños es normalmente por cuestiones de herencia o envidia.
Miras mı?
¿ Herencia?
İstasyon yöneticisiyse bu işi babası Samuel Merriman'den miras yoluyla aldığı apaçık ortada olan Albert Ernest Merriman.
La estación la dirige Albert Ernst Merriman... quien heredó la posición de su padre... Samuel Merriman.
Sana bir miras bırakacağız.
Queremos crear un legado.
Başkan Cha ve etrafındaki insanların şüpheli hareketleri var.
Con miras a la junta anual de accionistas, las actividades del... Presidente Cha Young Pyo y su gente son inusuales, Presidenta.
Fakat eğer buraya bakarsanız, adım o yılın yazında kütüğe kaydedilmiş bile.
Pero si miras aquí, mi nombre ya está en el registro en el verano de ese año.
- Sayın kongre üyesi, büyük resim... gösteriyor ki ortada intikam almak isteyen bir çok öfkeli baba olabilir.
- Congresista, amplitud de miras... podría haber un montón de padres enfadados por ahí que querían venganza.
Rowan'ın yanında çalıştım, emirleriyle insanları öldürdüm. Komutan olduğumda ondan miras kalan görevleri ben sürdürdüm.
Serví a las órdenes de Rowan, asesiné a petición suya, heredé misiones suyas cuando fui comandante.
Kampanyasının bu şartlar altında sürdüremeyeceğini gördüğün için üzüntülerini ifade edeceksin alçakgönüllükle bıraktığı mirası devam ettireceksin.
Le diras cuanto sientes que abandone la campaña bajo esas circunstancias, y entonces aceptarás humildemente su respaldo.
Her dakika bizden biri gibi çalıştı. Bu adam ve onun mirası... tamda burada boşa gidecek. Çünkü, tüm dünya onun eşi tarafından..
Cada minuto del tiempo que cada uno de nosotros ha trabajado por este hombre y su legado se va por el desagüe porque por todo lo que será recordado es por su esposa diciéndole al mundo que ha sido vencido.
Mirasımı kimseyle paylaşmam.
No quería compartir mi legado, Jesse.
- Mirasın mı?
- ¿ Tu legado?
- Peki. Ne diye öyle bakıyorsun?
- Vale, entonces, ¿ por qué la miras?
Aşağı bakarsan kaba oluyorsun.
Si miras abajo, eres grocero.
Başardıkların için, bunun senin mirasın olabileceğini düşündün.
De todo lo que has logrado, en verdad pensaste que este podría ser tu legado.
Sen olmasaydın, mirasım şartlı tahliyesiz müebbet olurdu.
Si no fuera por ti, mi legado sería cadena perpetua sin libertad condicional.
Gözlerini yukarı kaldır sevgili kızım.
Pon tus miras más altas, querida niña
Nehrin karşısına geçtik Jordan buraya vaad edilen toprağa Salem elde edebileceğimiz bir miras değildir...
Cruzamos el río Jordan hasta aquí, nuestra tierra prometida, Salem, no una parcela heredada de la que podría...
İncelenmeleri gerekli ve eğer ulusal miras olarak kabul edilirlerse bulunanlar devlet hazinesine kalır.
Ellos las inspeccionarán y si las clasifican como parte del patrimonio nacional, se considerarán propiedad del Estado.
Polis, bulduklarınızın incelenmesi için en yakın müzeden bir görevliyi arar. Ve eğer, buluntunun ulusal miras olduğuna karar verilirse toplam değerinin % 30'unu size öderler.
La policía llama a personal del museo más cercano para que inspeccionen lo encontrado, y si ellos consideran que es parte del patrimonio nacional, solo te darán el 30 % del valor total.
Bunlar ulusal miras sayılmaz.
Esto no se considera como patrimonio nacional.
Bana ne bakıyorsun?
¿ Por qué me miras a mi?
Barbie, ona bakışlarını gördüm.
- Volvemos. Barbie, vi la forma en que la miras.
Ama bana bir pislikmişim gibi bakıyorsun.
Y aun así me miras... como si fuese una especie de mutante.
Mirasımızın kanı.
Sangre del legado.
Neye bakıyorsun?
¿ Qué miras?
Sen neye bakıyorsun, koca oğlan?
¿ Qué miras grandullón?