English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → español / [ P ] / Prat

Prat traducir español

313 traducción paralela
Ama kullanmaktan vazgeçildi, çünkü kumaşı da yıpratıyordu.
Dejaron de usarla porque destruía el tejido.
Akşama kadar grev yapmak ayakkabıları yıpratıyor.
Hacer huelga todo el día arruina los zapatos.
Böylece yıpratıcı bir ayrılıktan da kurtulduk.
Podemos evitar una ruptura enrevesada.
Senin böyle kendini yıpratıp durmana seyirci kalamam.
No puedo soportar verte luchando contigo misma de esa manera.
Yıpratıcı ve hüzünlü bir dünyada yaşıyoruz, ama güzellikler onu anlamlı kılıyor.
Este mundo es extraño y muy triste pero un poco de bondad puede hacerlo hermoso.
Ondan hoşlanıyorum ama bazen beni istemediğini düşünüyorum ve bu beni çok yıpratıyor.
Yo le quiero pero, a veces parece que me rechaza.
Çünkü kıyafet, insanın mihengidir çok kez. Ne borç ver, ne de borç al çünkü borç vermek, çok kez hem paranı yitirmektir, hem dostunu. Borç almaksa, tutumluluk alışkanlığını yıpratır.
No prestes ni pidas prestado,... o perderás bolsa y amigo, y pedir a menudo mella el filo del ahorro.
Onu yıpratır.
Le haría daño.
Oo, Buttons, içim acılarla dolu, Sorun yumağı bir erkekle birlikte olmak beni yıpratıyor.
Oh, Botones, me duele todo por dentro, estar con un hombre que ama el aserrín más que a mí.
Herkes herkesi yıpratıyor sonra da kendini yıpratma diyorlar.
Todos se complican la vida y luego te dicen que no te la compliques.
Olanaklarını harcar, askerlerini yorar, yıpratır kendini.
Así agotará sus recursos, se cansarán sus soldados y se debilitará.
Kendini yıpratıp bitap düşmeni istemem.
Lo quiero descansado para cuando llegue la hora.
Unutma ; çoraplarını kullanılamayacak kadar yıpratırsan daha sonra onaramazsın.
Fíjate : los dejas tan destrozados que ya no se pueden zurcir.
Bu yıpratıyor!
Todo se ha estropeado.
Ayrı olmak çok yıpratıcı.
Estar apartados es difícil, ¿ sabes?
Korkarım bu olay hepimizi yıpratıyor.
Todo este asunto nos está alterando a todos.
"Vücudu yıprat,.. ... ruhu yıprat, kalbi yıprat."
"Destroza el cuerpo, quiebra el espíritu, rompe el corazón".
Demokrasimiz vardı, evet,....... ama ilgili kişiler tarafından yıpratılmıştı.
Teníamos una democracia, sí, pero estaba destrozada por elementos internos.
İngiltere ile yürüttüğümüz zorlu savaş... Bizi oldukça yıpratıyor, İşgücüne ihtiyaç duyuyoruz... Fakat bunu yaparken tedbirli olmak zorundayız.
Todo esto es provisional, pero la guerra con los ingleses nos obliga a tomar ciertas precauciones.
Kendini çok yıpratıyorsun, Jerry.
Te estás matando.
Duvarlardaki nem tabloları çok yıpratıyor.
La humedad de estas paredes castiga la pintura.
Kendini yıpratıp durma.
No te canses demasiado.
O gün, kumandan Artura Prat ve yoldaşları... bayrağımızı göklerde dalgalandırmak için hayatlarını feda etmeyi seçtiler.
Ese día, el comandante Arturo Prat y sus compañeros... prefirieron dar la vida antes que arriar el pabellón nacional.
Dedi Prat adamlarına...
Dijo Prat a sus hombres.
Prat düşman gemisine atladı.
Prat saltó a la cubierta del buque enemigo.
Ve, içeri tıktığı suçlular yıpratıcı hikâyelerin kahramanları olabilirler dedi.
Y eh, pensaba que este, ese criminal, palabras textuales, Podría ser facilmente parte de un plan subersivo
42 gündür süren korkunç, yıpratıcı, yerçekimine meydan okuyan salınmalar!
Cuarenta y dos días de giros extenuantes y agotadores, desafiando a la gravedad.
Sinirlerinizi, geceleri kapıları çalıp yerdeki kanın sebebini sorarak yıpratırsanız, çok ciddi sağlık sorunlarınız ortaya çıkabilir.
Le puede dar fiebre si se altera los nervios así, Andará por las noches, tocando los timbres de las puertas... y preguntando sobre manchas de sangre. Es la enfermedad.
Ama güvensizlik çok yıpratıcıdır.
Pero la desconfianza es extenuante.
Sonya'nın ölmüş olan annesi de sizin için uyanık kalır ve kendini yıpratırdı.
¡ Me acuerdo de que la difunta Vera Petrovna..., la madre de Sonechka..., se pasaba las noches en vela! ... ¡ Te haré un poco de tila, te calentaré las piernecitas y rezaré a Dios por ti! ...
Dünya mallannı toplamaya kalkma yoksa güveler ve toz onları yıpratır.
El pasaje es así : " no acumuléis tesoros en la tierra, donde la pollilla y el óxido corrompen, y donde los ladrones cavan y roban.
"Siz sadece işinizi yapıyorsunuz" yıpratılmış bir cümle, değil mi?
Usted hace su trabajo.
"Yıpratılmış cümle." Bunu sevdim.
La frase tópica.
Yaşları ilerledikçe gevşemiş, çocukları ve kaşık düşmanı eşleri tarafından yıpratılmış ve konforlu hayatlarını kaybetme endişesi içinde oldukları için, artık sözümü dinlemek istemiyorlardı!
Preocupándose por su pequeño confort, desgastados por sus esposas y niños, no me estaban acompañando.
Hatta bilakis daha fazla rahatlığın peşindeyim zira dünya yeterince yıpratıcı zaten.
Al contrario... busco más comodidad porque el mundo es abrasivo.
Kendimi korumaya çalışıyorum çünkü etrafında nereye baksan kaçınman gereken bu yıpratıcı etkenleri görüyorsun.
Intento protegerme de los golpes que te da la vida.
O tiyatro için kendini çok yıpratıyor.
Se desgasta mucho con el teatro.
İnsanı yıpratır.
Eso te afecta.
Yıpratıcı.
- Distante. - Agresiva.
Hayır yıpratıcı. Sen haklısın.
Agresiva, tienes razón.
Yıpratıcıydım.
Fui agresiva.
Evet, "hediye-gelmedi-kendimizi - enayi-hissediyoruz" defterinde o kadar da yazılı olmasaydık keşke.
Me gustaría que no lo estaban haciendo bien en el mayor corto de pressies--crédulo--prat.
Sana gereken çok amaçlı pratık bır sütyen.
Lo que necesitas Es un sostén Lindo y multiusos
Zamanda yolcukuk yapmak, insanın kafasını biraz karıştırıyor ve sinirlerini yıpratıyor biraz da dengesini bozuyor.
Saltar en el tiempo desorienta pone a prueba los nervios es como un golpe para el... equilibrio.
Onu yalnızca yıllar sonra hayat tarafından yıpratılmış bir halde gördüm.
Yo lo vi años después, ya gastado por la vida.
Ama beni gerçekten mi demekten daha... öteye sürersen takımı yıpratırım.
Y si vos me urgieseis a preguntar : "¿ Y vos, a fe?", me pondríais en un aprieto.
Seni yıpratıyorlar.
Acabarán contigo.
Onu yıpratıyorum. Anlıyor musun?
Le estoy desgastando, ¿ entiendes?
Güç, gücü olmayanları yıpratır.
El poder agota a los que no lo tienen.
Sürekli seyahat etmek zorunda değiliz. Bu denli yıpratıcı bir hayata mecbur değiliz.
Trabajar donde no haya que viajar constantemente y pasar penurias.
Oldukça yıpratıcı.
Y además es un trabajo agotador.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]