Ranı traducir español
19,553 traducción paralela
Sıranı beklemek zorundasın.
Tienes que esperar.
Meseleniz varsa sıranızı bekleyin.
Entonces, espera tu turno.
Sıranı bekle.
Espera tu turno.
Ekibimle size saldıranı izliyoruz.
Mi equipo y yo estamos actualmente rastreando a su atacante.
Neden sıranın arkasına geçmiyorsunuz? Sıradaki.
Pónganse en la fila, ¿ sí?
Sıranın önüne geçmenin iyi bir sebebi vardır herhalde?
Asumo que tiene una buena razón para saltar en línea, ¿ verdad?
Evet, Sykes, Balistikçi Francine görünüşe göre sıranın önüne geçmene hep izin veriyor.
Sí, Sykes, armas de fuego Francine Parece que dejar siempre se corta en línea,
Seni Dekan'nın ofisindeki özel bir odaya alıyorlar. Burada kazandığın her hatıranı siliyorlar.
Te llevan a una habitación especial en el despacho del decano y te borran cada recuerdo que crearas aquí.
Tamam, en iyi açıyı elde etmek için kamerayı dolapların olduğu sıranın üstüne koydum.
Está bien, por lo que poner la cámara en la parte superior de una fila de armarios Lo obtener el mejor ángulo.
Şimdi sizin sıranız.
Ahora es su turno.
Sızdıranı buldular, temize çıktım.
Encontraron a esa persona, así que estoy libre.
Senin sıran.
Yo me muevo más rápido.
Bu insanların hoşlanmadığı sirk hileleri gibi.
¡ Ta-rán! Es como un truco de circo que no le interesaría a mucha gente.
Geçmiş, içinde her türden şeyi barındıran çok büyük bir yer.
El pasado es un lugar enorme lleno de toda clase de cosas.
Yeni rahip atama prosedürünü kolaylaştıran bir kararı imzalamanızı istedim çünkü basın bize saldırıyor.
Quería que firmara el decreto de simplificación del procedimiento para ordenar nuevos sacerdotes porque la prensa nos ataca.
Hem bizim için hem de bizi barındıran insanlar için çok tehlikeli bu.
Es demasiado peligroso. Para nosotros y para quienes nos dan refugio.
Senin sıran, J.
Te toca, J.
Bize saldıran hücrenin işi bitti.
La célula que nos atacó está destruida.
İblis'i çağıran hani.
Ya sabes, con el demonio.
Kendo antrenmanlarında ağzımı burnumu kıran Preston adında bir çocuk vardı hani?
Había un niño, Preston, que me daba palizas en el entrenamiento de kendo.
Serseri kavgasını ayıran gördüğüm tek şey daha büyük bir serseriydi.
Lo único que había visto parar a un matón en plena pelea era un matón más grande.
Çünkü Amerika Haftalığı adlı dergide çok şüphe uyandıran bir makale okuduk ve...
Porque leímos un artículo muy sospechoso en US Weekly y...
Filmde Şans'ı canlandıran Willow, Red Bucket tarafından kurtarılan 52. attı.
Willow, que hace de Chance en la película fue el caballo número 52 que rescató Cubo Rojo.
Ne yapmak istediğini biliyorum. Karşıma oturup, "Aklını kaçıran başka bir eski asker daha" damgası vurmak istiyorsun bana, değil mi?
Sé que quiere sentarse aquí y catalogarme como otro caso más de un veterano de guerra enloquecido.
Dostumuz Stan'ı ayıran şey onun sadece bir muhasebeci olması.
Lo que distingue a nuestro amigo Stan es que no es más que un contador.
Kurallar bizi hayvanlardan ayıran şeydir, Bay Murdock.
Las reglas son lo que nos distingue de los animales, Sr. Murdock.
Bize saldıran katillerin ona çalıştığını düşünüyorum.
Creo que los asesinos que nos atacaron trabajan para él.
Onları orada sıkıştıran aptal subay bile.
Incluido el idiota del oficial que los metió en el aprieto.
Kızınızı kaçıran isyancıların yerini bulduk efendim.
Señor, hemos localizado a los rebeldes responsables del secuestro de su hija.
- Adam Kaçıran Bey bence bu gayet adil bir istek kızı şöyle bir dolaştır, para senin olsun.
Ahora, el Sr. Secuestrador, yo creo que es una petición justa realidad, por lo que basta con meter a su alrededor y el suyo es el dinero.
Çok daha sıkıştıran işlerim var şu an. Düzenli bir iş gibi...
Es más como un trabajo de un día.
Şu hapşıran panda kitabını okutmaya ikna etti, değil mi?
Ella te engañó para leer el libro sobre el panda estornudo, no lo hizo?
Hayranlık uyandıran bu methiyeyi böldüğüm için kusura bakmayın ama cenaze levazımatçısıyla görüşmeye geldim.
Sí, perdón por interrumpir el fascinante elogio, pero estoy aquí para ver al director de la funeraria.
- Senin sıran dostum.
Es tu turno, compañero.
Supergirl size saldıran yaratığı şahsen getirmeyi nazikçe kabul etti. Söylemem gerekir ki, onun için de büyük bir risk.
Supergirl ha accedido gustosamente a traer personalmente a su atacante, un gran riesgo para ella, podría agregar.
Ve sana söylüyorum, bir Protestan kilisesinde salı öğleden sonraya göre çok fazla şüphe uyandıran şeyler dönüyor.
Y te lo digo, Hay un montón de comportamiento sospechoso pasando aquí para un martes por la tarde en una iglesia protestante.
Bu işi eline yüzüne bulaştıran tek kişi sen değilsin.
¿ Pero sabes qué, Usted no es el único que atornilla esto.
Yani bizi kaçıran adam sen değilsin?
¿ No eres el hombre que nos secuestró?
Kanun adamlarını ve suçluları ayıran çizgi James çetesi zamanında çok daha inceydi.
Esa línea definitoria entre un hombre de ley y un criminal, creo que está mucho más difuminada en los tiempos de la banda de James.
Sana saldıran Yaratık'ı tanımla. İçeri nasıl girdi?
Describa a la Bestia que lo atacó. ¿ Cómo logró entrar aquí?
Size saldıran şeyin ne olduğunu biliyor musun?
¿ Entonces sabes qué fue lo que te atacó?
Korkarım, bu dönemde katlandığımız kötü şakaların bu sınıftan olduğuna inandıran sebeplerim var.
Me temo que tengo razones para creer que esta clase es el epicentro de las travesuras viciosas nuestra escuela ha soportado este semestre.
Bünyesinde simsarlar, kalpazanlar ve insan kaçakçıları barındıran geniş bir piyasa.
De hecho es un elaborado mercado con corredores, falsificadores, y trata de donantes vivos.
Seni duyalım. Senin sıran.
Adelante.
Büroda Lobos'un yerini sızdıran kişiye ait telefon.
Es el teléfono que perteneció a alguien de esta oficina que filtró la ubicación de Lobos.
Bu kusuru beni gizli yüzme noktamdan ayıran çitin üstünden tırmanırken edindim ben.
Tengo esa imperfección escalada sobre una cerca Me separa de un agujero secreto natación.
Pekala, özetlemek gerekirse tüm geceyi cinayet şüphelimiz ile birlikte geçirdin sonrasında da davayı araştıran FBI ajanın çimeninde sızdın. Ve hiçbir bilgi alamadın.
Y para recapitular, pasaste una noche de fiesta con el sospechoso de asesinato, e hiciste que te trajera al jardín del agente del FBI que lo está investigando... y sin ninguna evidencia.
Ama bu... Bu son şey balta ile yaptığı bardağı taşıran son damlaydı.
Pero esa última cosa... con el hacha... fue demasiado.
Şimdi her köşeden fışkıran şiddetin tehdidi olmadan, işe gidip, çocuklarımızı okula bırakıp küçük zevklerin tadını çıkarabiliyoruz.
Ahora podemos dirigirnos al trabajo, dejar a nuestros hijos en el colegio y disfrutar de los pequeños placeres de la vida sin que la amenaza de la violencia nos aceche en cada esquina.
Bizi sabahın dördünde ter içinde uyandıran bir an.
Un momento que aún nos despierta sudando.
Şu bağıran kalabalığa bakın. Koyun gibi meliyorsunuz.
Escúchense, la multitud aulladora, balando como ovejas.