Ruhsuz traducir español
475 traducción paralela
Onu şimdi de uyandırabilirim, ama benim isteğimle hareket eden, ruhsuz bir şey olur.
Podría hacerlo ahora, pero se movería a mi antojo y no tendría alma.
Düşünceleri ruhsuz.
No piensa con la sangre.
Gülüşleriyle o ruhsuz Kızılderililere bile bilet satıyorlardı.
Sus sonrisas habrían vendido entradas hasta a indios de madera.
Yaptıklarını 6 aydır gözlüyorum, çok zekice, ama ruhsuz.
He observado su trabajo durante 6 meses. Brillante, pero sin vida.
Her korku ve yıkım insanları beyinsiz, ruhsuz robotlar sürüsüne çevirme girişimlerinden gelmiştir.
Cada horror y destrucción vino de los intentos de convertir a los hombres en robots sin alma ni cerebro.
Babam beni çok ruhsuz buluyor.
Mi padre, me encuentra aburrida.
İsminin itibarını düşüren ruhsuz bir kıza sahip olmak onu çok şaşırtacak.
Le sorprenderá que una hija tan aburrida deshonre su apellido.
Ama ruhsuz kabuğu altında büyük bir kişilik eksikliği var.
Pero bajo este exterior, hay una enorme falta de carácter.
- Ruhsuz, beceriksiz, yapmacık
- Es obvio. Es acartonada, cursi y trivial.
İçeri girdiğinde ruhsuz gibi görünen eşleri var.
Sus esposas lucirán aburridas cuando ella entre en un lugar.
Ruhsuz, doyumsuz, sıradan benliğini düşünmekten bıkmadın mı sen?
- A mí, a mí, a mí... ¿ Nunca te cansas de pensar en tu pequeño y miserable ego?
Kayalıklara ve tepeler tırman ve her attığın adımda ayağının altındaki sıcak kumları hisset. Omzunun üzerinden, ölü ve ruhsuz gökte asılı olan güneşe bak. Kafana vururcasına ithamlarını sürdüren hiç kırpılmayan göz gibi duran güneşe.
Sube apresurado por colinas de roca y siente la arena caliente bajo sus pies... y de vez en cuando mira sobre su hombro al gigante sol suspendido... en el mortal e inmóvil cielo... como un ojo sin parpadear que sondea detrás de su cabeza... en una acusación prolongada.
Görünüşü çok güzel... ama ruhsuz olduğunu söyleyebilirim.
Un mamífero de lujo, pero sin alma, opino.
Çalışmaktan bıktınız mı? Ruhsuz olmaktan sıkıldınız mı?
Estan hartos de una existencia aburrida?
Gençliğine gelecek olursak... yani şu solmuş çiçeğe... ilahi kitabının sayfaları arasında ezilmiş olan çiçeğe. 12 yaşından beri, ruhsuz, çürük ve kötü... kokuyor o çiçek. Tek bir damla gözyaşı bile dökmeden elveda diyebilirsin.
Y en cuanto a vuestra juventud, esa flor marchita... prensada entre las páginas de un misal... desde que teníais 12 años... con su sangre aguada... y su aroma rancio e insípido, podéis despediros de eso sin una lágrima.
Tabiat'tan nefret ediyorum ben nefret ediyorum o ruhsuz seyirciden, o her şeye dayanabilen ve asla yumuşamayan buzdağı suratlıdan.
Odio a la naturaleza. Este espectador desapasionado, este rostro duro como un témpano que todo puede soportar.
Yürüyorum ve bu cılız, ruhsuz, karamsar insanları görüyorum.
Ando por las calles y veo al pueblo débil, apático, abatido.
İnsanoğlu sadece ekmekle yaşamaz, seni ruhsuz yaratık, özgürlükten güç alır.
Los humanos necesitan más que pan para sobrevivir, ser desalmado, necesitan el alimento de la libertad.
Bende, "hiç bir şey hissedememenin tek sebebi evvela ruhsuz olmandır" dedim.
Y le dije que la única razón que no sentía era porque ya estaba entumido.
O kadar ruhsuz bir adamdır ki.
Es realmente aburrido.
Her şövalyenin bir hanımı olması elzemdir. Hanımı olmayan bir şövalye ruhsuz bir beden gibidir.
Es imperativo que cada caballero tenga una dama ya que un caballero sin dama es como un cuerpo sin alma.
Almanya'daki yalnızlık marketlere, eğlence mekânlarına uğrayan yaya geçitleri ve spor salonları bütün bu ruhsuz yüzler tarafından maskelendiği için var.
Por eso aquí, en Alemania, la soledad se enmascara tras esos rostros traicioneros y desalmados que vagan por los supermercados, las zonas de recreo, las zonas peatonales y los gimnasios.
Sanki ruhsuz gibisin.
Es como si no estuvieras aquí.
İşte "ruhsuz" dediğim buydu!
Ves, a eso llamo yo estar ausente.
Bu yüzden mi müzik bu kadar ruhsuz ve ilahilerin bu kadar bayat?
Por eso vuestra música es aburrida, y vuestros cánticos estúpidos.
Devlet serseri, kayış tiz, dikit yasa, statü manevra oğlan enik küçük çocuk, bebek, yavru şerit, çatlak, hassas, cezalı yırtıcı, vahşi, öfkeli evcil bukolik, idilik arkadyen, pastoral otlak pastörizasyon sınırdışı, ayırma yok etme masturbasyon özlem, abartılı ruhsuz, donuk baba babalık, büyük baba babadan kalma, aile reisi himaye elektron, nötron, sigorta lamba, radyo lambası... çeşitli elektronik parçaların içine vakumlanarak yerleştirildiği camdan yapılmış bir tüptür. Ana parçaları : "plaka," "filaman," "katrot" katot...
Estado, estallido, estaño... estatal, estatua, estatuto... estrechez, niñez, párvulo... infante, lactante, bebé, libido... atractivo, arrebato, rapaz, ave... selvático, agreste, alpiste... bucólico, idílico, arcaico, pastoril... pastoral, pastoreo, pasterización... deportación, separación, exclusión... masturbación, libido... turbado, lánguido, laico... padre, patriarca, padrino... patrono, Padre Eterno, patrón... electrón, núcleo, posible, bombilla, válvula... está constituida por un globo de cristal... al que se ha hecho el vacío... y se ha colocado un filamento de platino o carbón... placa, filamento, cat... odo cátodo...
Zalim, ruhsuz bir şehir!
¡ La monstruosa ciudad sin alma!
Ruhsuz biri değilim
Como los muertos
Ruhsuz ve mantıksızlar.
No se las puede hacer razonar.
Zayıf, sıkıcı, ruhsuz, mükemmel bir insan için.
Una persona huesuda, aburrida, mediocre y buena.
Paulie'nin bir kez daha karanlık, ruhsuz bir yerde olmasına dayanamadım.
Ya no aguantaba ver que Paulie viviera, otra vez, en un lugar inhóspito. No podía.
Stil ruhsuz veya tehlikeli şeylere yeni bir yaklaşımdır.
Una forma nueva de enfocar algo aburrido o peligroso.
Tehlikeli bir şeyi stilden yoksun yapmaktansa ruhsuz bir şeyi stille yapmayı tercih ederim.
Hacer con estilo algo aburrido es preferible a hacer algo peligroso sin estilo.
Adam çok ruhsuz dursa da, gözleri çok canlı.
Esa puede valer, tiene los ojos muy vivos.
O berbat bir sürüngen, ruhsuz, kalpsiz...
Una sanguijuela sin alma! Basta.
Kalk da, bana yardım et, seni ruhsuz, kalpsiz sürüngen!
Ayúdame aquí... chupador de sangre repugnante.
Babam kadar ruhsuz anlatıyorsun.
Eres tan melodramático como papá.
Elbette, Chu Tu ruhsuz herifin teki.
Por supuesto, Chu Tu es un hombre cruel.
Aynı yumuşak ve ruhsuz lapa gibi!
¡ Suave y sin alma como avena!
Ruhsuz koca bir silah deposu olduğunda ne yapacaksınız?
¡ ¿ Qué harán cuando sean solo un gran arsenal sin alma? !
Şu erkek kılıklı ruhsuz et parçaları.
Esos racimos de órganos masculinos. - Correcto.
İngiltere Kralının kafasını vuracak kadar, böylesine tamamıyla kalpsiz ve ruhsuz, böylesine alçak ve hain bir adamı nasıl oldu da buldular acaba?
¿ Dónde diantre han encontrado a un hombre tan desalmado, tan bajo y degradado como para aceptar el trabajo de decapitar al rey de Inglaterra?
Siz de en azından o ruhsuz çocuktan kurtulabilirsiniz!
Lo menos que podéis hacer es libraros de ese jovencito.
Resmen ilan ediyorum, ruhsuz bölge!
Declaro esto oficialmente... una zona sin espíritus.
- Bana göre iyiydi. - Ruhsuz hissettim.
- Se imprime. ¡ Se imprime!
" ruhsuz bir çocuk olarak ölü doğan ilk bebek...
" que nazca muerto, como debe ser si no tiene alma, presagia...
"Ruhu olmadan doğan ilk bebek, ruhsuz bir çocuk olarak ölü doğan ilk bebek..."
"El primer niño que nazca sin alma, muerto, como debe ser si no tiene alma..."
Ruhsuz çocuğun ölü doğumu.
El parto de un niño muerto, un niño sin alma.
sen ruhsuz bir oyuncaksın.
Eres un Troll desalmado
Ben de soğuk, kalpsiz, ruhsuz bir adam istiyorum zaten.
- Necesitamos un hombre frío.
Ruhsuz adam!
¡ Pez frío!