Rın traducir español
349,458 traducción paralela
Seattle halkının hatırlaması gereken en önemli şey bu insanların hala sizin komşularınız ve sevdikleriniz olmasıdır.
Lo más importante para cada ciudadano de Seattle es recordar eso : esa gente aún son vuestros amigos, vuestros vecinos y vuestros seres queridos.
İlk kez kadim ahbabınız Papa Benedict tarafından açılmış ve hâlâ kapıların muhafızlığını yapmaktadır.
Originalmente instituida por su viejo amigo, el papa Benedicto, quien aún protege la puerta.
Mukaddesata aykırılıkların kütüphanesi Haereticum.
La biblioteca de la blasfemia, el Haereticum.
Bir bilgisayarın içerisinden yapabileceğin bir şey mutlaka vardır. Ufacık bir alt program olsan bile yapabileceğin bir şey.
Siempre hay algo que puedes hacer desde una computadora, incluso si eres una pequeña subrutina, puedes hacerlo.
İnsanların daha çok soykırıma meyletmemeleri şaşırtıcı.
¡ Es una maravilla que más personas no se vuelvan genocidas!
Kasaba sınırındaki koruma büyüsünü hallettim.
Hechizo de protección del límite de la ciudad. Conseguido.
Buraya geldiyseniz bu mesaj panolarında yazdıklarınızdan daha fazlasını yapmaya hazır olduğunuz ve bir zombi salgınından kurtulabileceğiniz anlamına geliyor.
Si estáis aquí significa que, por todo lo que habéis publicado en los foros, estáis preparados para hacer algo más que quedarse sentados intentando meramente sobrevivir al brote zombi.
Tecrübeli dedektif yenilgiyle not defterini kapatır. Bir şüpheli daha parmaklarının arasından kayıp gitmiştir.
El veterano detective cierra su bloc de notas en la derrota, mientras otro sospechoso se le escapa de las manos.
İnsan krallığının sınırında küçük bir köy Oosterglovia.
Una aldea en la frontera del reino humano de Oosterglovia.
Son iki yıl için çoğunuzun bilmediği şey ise çalışanlarımızın ve askerlerimizin çoğunun zombi olmasıdır.
Lo que no sabéis es que durante la mayor parte de estos dos años, la mayoría de nuestro personal de apoyo y todos nuestros soldados han sido zombis.
Beyinler ölümlerinden sonra gönüllü bağışçılardan alınacak ve Seattle'ın zombi nüfusuna dağıtılacaktır.
Los cerebros, suministrados por donantes voluntarios tras de su muerte, serán procesados y distribuidos a la población zombi de Seattle.
Ölüm Fihristi'nin bir başka koşulu da ölüm fermanının bir Zaman Lordu tarafından açıklanmasıdır.
Una estipulación adicional del Índice de Fatalidad... indica que la sentencia debe ser realizada por otro Señor del Tiempo.
Buranın varlığından pek az kişi haberdardır.
Pocos saben de la existencia de este lugar.
- Randevuya mı çıktın? - Hayır.
- ¿ Estás en una cita?
Şahsınız adına kayıtlı hatırı sayılır bir ölüm kaydınız var gibi görünüyor.
Parece que tienes... una cantidad impresionante de fatalidades acreditadas a ti.
Bu insanın hayatını kurtarır be Vincey.
Eso acomodaría a un hombre de por vida, Vincey.
Yüzbaşı, burada komutanın bende olduğunu anlamanız gerekecek sanırım.
Creo que podrá ver, capitán... que soy yo quien está al mando.
- Hayır, lütfen yapmayın.
- No, por favor, no lo hagas.
- Sanırım yardım çağrısını da açıklıyor.
Explica la llamada de auxilio, supongo.
Bu gemiye ne oldu ve sen ne zamandır burada yalnızsın?
¿ Qué le ha pasado a la nave y cuánto tiempo llevas aquí solo?
Kırılmıştın.
Rota.
Çekim odağına ne kadar yakın olursan zaman o denli yavaşlayacaktır.
Cuanto más cerca estás de la fuente de gravedad, más lento va el tiempo.
Kaşını bir haftadır kaldırıyor.
Lleva levantando esa ceja una semana.
Güçlü olup Akın'a hazır hale geleceksin.
Preparada para el éxodo.
Tıpkı kanalizasyon, akıllı telefonlar ve Donald Trump gibi bazı şeyler kaçınılmazdır.
Como las alcantarillas, los smarthpones y Donald Trump... algunas cosas son inevitables.
Bizi sadece yavaşlatır mısın?
¿ Qué solo nos retrasarías?
Evet, sanırım haklısın.
Sí, creo que tienes razón.
Biz aşağı katlardan geliyoruz ve sanırım yardımınız gerekecek.
Venimos de abaja, y... Creo que vamos a necesitar tu ayuda.
Çok eskiden acayi korkunç bir kadın beni duvara yapıştırıp mutlaka ama mutlaka yanımda yedek bir demateryalizasyon devresi taşımam için söz verdirdi.
Hace mucho tiempo, una espantosa señora me lanzó contra una pared y me hizo prometer que siempre, siempre lleve un circuito de desmaterialización extra.
Hâlâ kıçınızı tekmeleme yetkisi bende, hatırlatırım.
Debo recordarte que aún tengo poder para patearte el trasero.
Gözyaşının olduğu yerde, umut da vardır.
Donde hay lágrimas, hay esperanza.
Sadomazoşist Roxanne Greer cinayetinden yakaladığımız adam James Weckler'ın mavi suya batırılmış beynini yedim.
Me he comido el cerebro de James Weckler empapado del líquido azul, el tío que encerramos por el asesinato de Roxanne Greer, la dominatriz.
Liv, öğle yemeğine gitmeye hazır mısın?
Liv, ¿ preparada para almorzar?
Kocanızın hapishanede karışmış olabileceği bir olayı araştırıyoruz.
Investigamos un incidente en la cárcel del condado en el que puede que su marido estuviera involucrado.
Bunu gören olmuş mu? Hayır ama Gary birkaç margaritadan fazla içmişti ve bir yolcu onu geminin başında "Dünya'nın kralıyım." diye nara atarken görmüş.
No, pero Gary ya llevaba más de unos margaritas, y otro pasajero informó de haberle visto en la proa gritando : "Soy el rey del mundo".
Gary'nin işte olduğu son gece bir tutsağın öldürülmesini araştırıyoruz.
Investigamos el asesinato de un preso que ocurrió la última noche en la que Gary trabajó. ¿ Un preso? ¿ Para qué molestarse?
Aslında biliyor musun sanırım bu altın fırsatı pas geçeceğim.
¿ Sabes qué? Creo que voy a rechazar esta oportunidad de oro.
Hadi zombiyi ateşleyelim ve Cocoa Puffs için çıldırışını izleyelim.
Vamos a darle caña a un zombi y a ver cómo se le va la olla.
Belki bir hayalet kanalını falan yakaladım. Bilmiyorum. Belki bununla bir ilgisi vardır.
Tal vez estoy sintonizado con su canal fantasma o algo o... tal vez tiene que ver con esto.
Hayır, beni bu kalede bu barbarlarla bırakmayacaksın.
No, no me vas a dejar en un castillo lleno de bárbaros.
Hayır, o bir adam. Kibirli, yetkili ve rıza tanımını bilmeyen biri.
No, él es un hombre que parece arrogante, que cree tener derechos y que no tiene claro el concepto de consentimiento.
Benimle bu konuda konuşmaktansa iki bacağının da kırılmasını tercih edersin.
Preferías romperte las dos piernas que hablar de esto conmigo.
Bunca zamandır nerede olduğunuza inanmayacaksınız.
No van a creer en dónde han estado todo este tiempo.
Hayır, eski arkadaşımın hala derinlerde... bir yerde olduğunu ve... yaptığını telafi etmek istediğini biliyorum.
No, no, sé que mi viejo amigo todavía está ahí en el fondo y sé que quiere compensarme.
Beni çok hayal kırıklığına uğrattın, Gideon.
Estoy muy decepcionada de ti, Gideon.
Hayır, sen beni dinle. Sana payını vereceğiz.
No, me vas a escuchar tú a mí.
Hayır, senin planladığın gibi. Aferin sana.
No, justo como tú lo planeaste.
Bana katılır mısın yabancı?
¿ Te unes a mí, forastero?
İlk Vampir Steve geldi. Hazır mısın?
El primero es el vampiro Steve. ¿ Preparada?
Asıl soru, sen hazır mısın?
La pregunta es : ¿ y tú?
Bu gelecekte ailemin kaçırılmasını böylece nasıl hissedildiğini anlamamı istiyor.
Esta quiere que secuestren a mi futura familia, para saber lo que se siente.