Una traducir español
2,038,220 traducción paralela
Vatikan II'de papa bütün Katolik liderlerini Vatikan'da toplamıştı. Dini hayatı, kilisedeki hayatı ve bunun nasıl yenilenebileceğini incelemek için.
El Concilio Vaticano II era una llamada a todos los líderes de la Iglesia católica hacia el Vaticano, hecha por el Papa para analizar la vida religiosa, analizar la vida en la Iglesia y cómo puede renovarse.
Ve hatırlıyorum, bir keresinde İspanyolca dersindeydim, tekrar beni çağırdı.
Y recuerdo que una vez estaba en clase de español y él volvió a decir mi nombre.
Bir öğretmenim demişti ki
Una maestra dijo :
Odasına girdiğimde sandalyede oturan biri olurdu ve kim olduklarını bilmezdim.
Yo entraba y había alguien sentado en una silla, y no sabía quién era.
Eniştemin yaptığı şeylerden biri...
Una de las cosas que mi tío hacía era...
Bir keresinde, Peder Bob diye hitap ettiği birisi vardı.
Una vez, hubo una persona que él llamó hermano Bob.
Bu köpek yavrusunun bir sürü kardeşi var.
Esta es una cría de una gran camada.
Bir keresinde odaya gelenlerden biri üniformalı bir polis memuruydu.
Una de las personas que estaba en la oficina una vez era un policía uniformado.
Arka kapıdan girdiklerini hatırlıyorum, ben de siyah koltukta uzanıyordum.
Los recuerdo caminando por una puerta trasera mientras yo estaba acostada en el sofá negro.
Masasının önünde oturuyordum ve bir tabancası vardı.
Yo estaba sentada al otro lado de la mesa, y él tenía una pistola.
Ve teker teker kurşunları çıkardı. Dedi ki babam orospuluk yaptığımı öğrenirse...
Sacaba las balas una por una mientras decía que si mi padre se llegaba a enterar de que yo me estaba prostituyendo...
Daha önceden cinsel tacize uğradığım için ve annemle ilişkim sorunlu olduğu için, daha kolay bir av olarak mı seçti beni?
¿ Me eligió él a mí porque él sabía que antes habían abusado de mí y que la relación con mi madre estaba rota, entonces, sería una presa más fácil?
Birden benim adımı anons ederlerdi :
De repente se escuchaba una llamada por el altavoz :
Joseph Maskell, Towson Eyalet Üniversitesi'nde, okul psikolojisi yüksek lisansı yapmış.
Joseph Maskell obtuvo una maestría en psicología escolar de la Universidad Estatal de Towson.
Cathy sınıfın önünde duruyordu ve benimle muhabbet etmeye başladı.
Y Cathy estaba frente a la clase y comenzó una especie de conversación casual conmigo.
Suratımda bir panik ifadesi vardı.
Sé que yo tenía una mirada de pánico.
Elastik bir odanın içinde yankılanıyoruz.
Hacemos eco en una cámara elástica.
Ve doğru, patlarlar. Ama bazıları gökkuşakları içinde birleşip süzülürler ve var olurlar ve birlikte patlarlar.
Y, cierto, se rompen, pero algunas se acoplan en una unión de arcoíris y flotan, y existen y explotan juntas.
Hayatının bir dönüm noktasındaydı çünkü geçici yemininin bitiş tarihi yaklaşıyordu.
Ella enfrentaba una encrucijada en su vida porque se acercaba el fin de sus votos temporales.
"Bir uçurumdan atlamak üzereyim sanki ama yine de yapacağım."
" Siento como si fuera a saltar de una colina, pero lo haré.
Nihai yemin kararını vermek üzeresin.
Tú enfrentas una decisión para hacer votos perpetuos.
Keough'dan ayrılıp rahibe olarak bir devlet okulunda öğretmenliğe başladığındaki fotoğrafı bu.
Así lucía ella cuando se fue de Keough para enseñar en una escuela pública aún siendo monja.
Baş Rahibe Maurice onların, devlet okulunda öğretmenlik yaparken normal hayatlarında rahibe olarak kalma deneylerine izin vermişti anladığım kadarıyla.
Supe que la madre Maurice les dio permiso para experimentar la enseñanza en una secundaria pública y ser monjas afuera, en el mundo ordinario.
Ayrıca şimdi üçüncü bir kadın olduğunu biliyoruz.
Ahora también sabemos que hay una tercera mujer...
Bu çok büyük bir konuşma olurdu.
Habría sido una conversación interesante.
Biri şoktu. "O nasıl kayıp olabilir?"
Una fue un impacto total. ¿ Cómo que desapareció?
Çorak bir arazide durduk.
Nos estacionamos en una especie de área desolada.
Bu sadece bir hikaye değil.
Esto no es solo una historia.
Hayatınıza devam edebilmek için yaptığınız bir şey var, o da, tüm bunları geride bırakmak.
Hay una cosa que uno hace para sobrevivir : dejar las cosas como están.
Hiçbir şey yapamazsınız çünkü... Anca aklınızdan koparıp bir kutuya koyarsınız.
No puedes hacer nada con eso porque excepto cortarlo, meterlo en una caja.
İçimden kopardığım bu parçayı o okulda bıraktım.
Corté una parte de mí y se quedó en esa escuela.
NETFLIX ORİJİNAL BELGESEL DİZİSİ
UNA SERIE DOCUMENTAL ORIGINAL DE NETFLIX
Ta ki eski bir Keough öğrencisi Rahip Maskell'ı cinsel taciz ve cinayetle suçlayana kadar.
ESTUDIANTE DESCONOCIDA DECLARA ABUSO DE MASKELL... cuando una estudiante de Keough denunció al padre Maskell por abuso sexual y por estar involucrado en el homicidio.
İlk başta ben de "Bunlara inanmıyorum" diyenlerdendim.
Fui una de las personas que dijeron : "Sencillamente no creo todo esto".
Hiçbir şey duymadım, hiçbir şey görmedim.
Nunca escuché ni una palabra, nunca vi nada.
Bunlar gerçekten çok özel günlerdi.
Esa fue una época muy... especial.
"Sıradan bir hayatı derin düşüncelerle geçiren kişileriz" deyip gülerdik.
Nos reíamos y decíamos que éramos contemplativos en una vida común y corriente.
Mike'la yeni bir ev almayı düşünüyorduk ve emlakçımız Keough'daki bir sınıf arkadaşım çıktı.
Mike y yo estábamos pensando en comprar una casa nueva y la agente de bienes raíces era una compañera de Keough.
Yemek odamdaydık ve mezunlar gecesine gelmemi istiyordu.
Estábamos en mi comedor y ella me estaba preguntando si quería ir a una reunión.
Unutmayın... Dindar bir insandım.
Recuerda que yo era una persona que rezaba.
Her gün bir, bir buçuk saat dua ederdim.
He rezado durante una hora o una hora y media todos los días.
Bir boşluğa, bir kara deliğe bakıp bu anıları kusmak gibiydi.
Fue como una sensación de estar parada ante un abismo, un agujero negro, y vomitar esos recuerdos.
Ve hepsinin sonunda her zaman bir kısmını hatırlayıp bir türlü tamamını hatırlayamadığım bir anım vardı.
Y al final había un recuerdo del que siempre había recordado una parte pero no completo.
Annemin çatı katına gidip lise yıllığımı bulmaya karar verdim. Onun suratını hatırlayacaktım.
Decidí ir a buscar mi anuario en el ático de mi madre para ponerle una cara a esto.
Sanki 14 yaşındaki bir kız gelip yanıma oturmuştu ve bana başına gelenleri anlatıyordu.
Era como si una chica de 14 años llegara y se sentara a mi lado y empezara a contarme lo que le había pasado.
Bir yandan delirdiğimi umuyordum çünkü bunun gerçek olması yerine onu tercih ederdim. Ama kendini bilen, yetişkin bir kadındım.
Ahora no solo esperaba estar loca, porque habría preferido eso a que hubiera ocurrido realmente, sino que también era una mujer adulta que ahora sabía quién era.
Joseph Maskell hakkında böyle bir suçlama yapan ilk kişi olduğumu ama inandığını söyledi.
Dijo que yo era la primera que expresaba una queja así sobre Joseph Maskell, pero que me creía.
O yıl okula yeni bir müdür gelmiş ve aileler ona şikayetler göndermiş.
Nos dijeron que llegó una nueva directora y empezó a recibir quejas de los padres.
Müdür saçmalığa gelemeyen bir rahibeymiş.
Ella era conocida como una monja sensata.
Rick Woy'la ikinci kez görüştüm.
Tuve una segunda reunión con Rick Woy.
Olanları öğrendiğinde bana orospu deyip beni terk edeceğinden korktum.
Temía que él dijera, al saber estas cosas, que yo era una puta y me dejara.