Yakışıklı traducir español
14,501 traducción paralela
- Vay be, çok yakışıklısın.
Tú, estás muy,
Ve ben de Amerika'nın en yakışıklı ana kontrolörüyle çıkıyordum.
Y yo estaba saliendo con un interventor superguapo de una gran ciudad de Estados Unidos.
Yakışıklı bir itfaiyeci, başarılı inşaat işleri ama evli değil.
Bombero guapo, negocio de construcción exitosa, sin casarse.
Tam yakışıklı prens bölümüne gelmiştik.
Estábamos casi en la parte del guapo príncipe.
Onlardan seninle alay etmelerini istedin Evet, ama ben daha çok bir bira fabrikasında çalışmak için çok yakışıklı olduğum ya da çok güzel bebek hapşırışı yapışıma falan yoğunlaşırlar sanmıştım.
les pedistes que se burlen de ti pero pense que hiban a decir lo hermoso soy para trabajar en una cerveceria o como es mi estornudo de bebe
Aynadaki yansımamda gördüğüm tekşey, yakışıklı, evliliğe uygun bir adam ve bu beni kahrolasıca kıskanılacak bir adam yapıyor.
Lo único que veo en el retrovisor es un atractivo, buen partido, que juega bien a los bolos y que hace un delicioso pastel de manzana.
Uzun boylu, yakışıklı.
Es algo. Es guapo.
Dr. Hamza, çok yakışıklı olmuşsunuz.
Dr. Hamza, estás muy guapo.
Bir keresinde müşteri hizmetlerinde çalışan yakışıklı çocuk için... -... bavul arabasını 12 saat saklamıştım.
Una vez me escondí en el carro del equipaje 12 horas para... hacerlo con este chico lindo que trabajaba aquí en aduanas.
Kahretsin, bu çocuk çok yakışıklı.
Demonios, este chico está guapo.
- Yakışıklı bir adam değilmiş.
Bueno, este no es un hombre guapo.
Eğer biri gelirse benim gibi yakışıklı ama bıyıksız. O Nazi-Fritz'dir.
Oye, si un tío viene de vuelta, se parece a mí, guapo, pero sin bigote...
Ona böyle diyoruz çünkü bir oyun kurucu kadar yakışıklı.
Le llamamos así porque es guapo como un quarterback.
Bu kez senin yerine bu yakışıklı çocuğa bakmam mı gerekiyor?
Entonces, ¿ voy a tener que mirar al niño guapo en vez de a ti esta vez?
- Sakin ol, sana yakışıklı dedi.
- Relájate. Te ha llamado guapo.
" Ben ise kolay ulaşılabilen, fena halde yakışıklı Richard Castle.
"Y yo soy el amable, accesible, marcadamente atractivo, Richard Castle".
- Ben fena halde yakışıklı olup gülümseyen dev halini sevdim.
Me gusta ese gigante tú marcadamente atractivo y sonriente.
Oğlunu ve senin yakışıklı Yüzbaşı Alden'ini bulmak üzereyim.
Estoy en vías de encontrar a tu hijo y a tu apuesto capitán Alden.
Öbür dedektiflere de söyledim. O yaşlı hanım beni başka bir yakışıklıyla karıştırmıştır.
Como le dije al otro detective... esa señora debió confundirme con otro hombre bien apuesto.
" Bu adamlar yeterince yakışıklı mı?
" ¿ Estos hombres son atractivos?
Briggs Petrol'den yakışıklı bir genç uğradı.
Un chico de Briggs Oil se presento hoy.
Lüks dairelerden ve yakışıklının birinden bahsediyordu ve...
Recordé ver a esa Emily hablando de apartamentos y de algún tío bueno, y...
Yakışıklı. biraz yaşlı.
Guapo, un poco mayor.
Merhaba yakışıklı.
Hola guapo.
Aslında bu yakışıklı beyleri 3 ay ben eğitiyorum.
Entrenaré a estos caballeros los tres próximos meses.
Hem yakışıklı hem de salak.
Tan guapo y tan tonto.
Ben de tam yakışıklı hazinedarınıza, en değer verdiğim görevlerimden birini ifa etmek için geldiğimi söylüyordum.
Estaba a punto de decirle a vuestro apuesto Chambelán... que viajo para desempeñar uno de mis deberes más preciados.
- Ama Yakışıklı Hazinedar... -... aklını tek çelenin sen olduğunu dile getirdi.
Vos, sin embargo, nuestro apuesto Chambelán ha sido la única tentación por la que ha mostrado interés.
Ama dilim çözülür ne zaman sikim bir yakışıklının ağzına girdiğinde.
Pero... mi lengua... parece aflojarse... cuando mi polla descansa en una boca hermosa.
Buna rağmen, yakışıklılığınız ve cazibeniz her kadını ikna etmeye yeter.
Aunque su apariencia y encanto serían suficientes para influenciar a cualquier mujer.
- Siber yakışıklı'yı tercih ederim.
Prefiero el cibermachote.
Çok yakışıklı bir adam, değil mi Joker?
Es un tipo atractivo, ¿ verdad, Joker?
Biliyor musun, çaba gösterince yakışıklı olabiliyorsun.
Sabes, te ves tan apuesto cuando haces el esfuerzo.
Dilim ancak, ne zaman sikim bir yakışıklının ağzına girdiğinde çözülüyor.
Parece que mi lengua solo se suelta cuando mi polla descansa en una boca preciosa.
Hayır ama hatırladığıma göre yakışıklı ve uzun boyluydu
No, pero recuerdo que era muy alto, muy guapo.
Onun 2010 da restorana geldiğini söyledi Bir kaç tane resimini göstermiş yakışıklı uzun bir Latin adamın Adamın ismini söylemiş mi?
Dijo que ella entró en el restaurante en 2010 y le mostró un par de fotos de un hombre latino de unos 30 años, muy alto, muy atractivo. ¿ Se da el nombre del hombre?
Uzun, yakışıklı.
Era alto. Seis pies, bien parecido.
Yakışıklı...
Alto, guapo...
Novena Vida nın sahibi Maribel in 30 yaşlarında uzun ve yakışıklı bir adamı aradığımı söyledi
Bueno, el propietario en Novena Vida dijo que Maribel estaba buscando para un hombre alto y apuesto de unos 30 años.
Sonraki gün bana Maribel in uzun boylu, yakışıklı bir adamı aradığını söyledin.
El otro día, que me dijo Maribel estaba buscando para un hombre alto y guapo.
Hoş geldin, yakışıklı.
Bienvenido, guapo.
Çok sessiz ve solgundun. Aşırı zeki ve yakışıklıydın...
Eras tan callado y pálido, y... tan increíblemente inteligente, apuesto...
Thanos. Bu yaratıkları görünce Buz Devleri gözüme yakışıklı geliyor.
Thanos.
Gençti, yakışıklıydı.
Joven y guapo.
Sana başka bir ceset düşerse ofisimin numarasını unut, yakışıklı başını saat 3 yönüne çevir.
Otro cuerpo cae sobre ti y te olvides de mi número de la oficina, gire la cabeza apuesto a 3 : 00.
Ben de ne kadar yakışıklı olduğunu unutmuşum.
Y yo de lo guapo que eres.
Yalnızca kır saçlı bir yakışıklı değilmiş.
Ves, cariño, él no es un simple anciano.
Sen de gayet yakışıklı görünüyorsun.
Tú también estás muy guapo.
Yakışıklı, ama yaşlı.
Es sexy, pero viejo.
Yakışıklı.
Sí, lo es.
Yakışıklı.
Guapo.