Yaşamak traducir español
15,620 traducción paralela
♪ hissi yaşamak istiyorum
♪ Quiero cortar la sensación
♪ Oh, hissi yaşamak istiyorum
♪ Quiero cortar la sensación
♪ hissi yaşamak istiyorum ♪ hissi yaşamak istiyorum
♪ Quiero cortar la sensación
Oniki yıl, yalnız yaşamak için, epey uzun bir süre.
Y 12 años es mucho tiempo para estar solo.
Cam bir kutuda tek başıma yaşamak istiyorum.
Simplemente quiero vivir solitario en una pecera.
- Neyse ki yaşamak zorunda değil.
- Menos mal que no va a ir. - ¡ Claro que sí!
Madem seni sevmiyorsa, seninle neden yaşamak istiyor?
¿ Por qué quiere que vivas con ella, si no le agradas?
Halanla yaşamak ister misin?
¿ Te gustaría vivir con tu tía?
Burada sizinle yaşamak çok güzel.
Con ustedes, aquí, lo pasamos genial.
Neden burada yaşamak istesinler?
¿ Por qué querrían vivir aquí?
Ben yaşamak istiyorum.
Quiero vivir.
Yeniden yaşamak için.
Para vivir de nuevo.
Asıl zor olan bu yükle yaşamak.
Pero para algunos, vivir después es lo trabajoso.
Yaşamak için ona ihtiyacım var.
La necesito para vivir.
Meksika'dayken bir süreliğine vahşi ortamlarda yaşamak zorunda kalabilirsin.
Ahora, cuando estés en México tal vez tengas que vivir en lo salvaje un tiempo.
Meksika'dayken bir süreliğine vahşi ortamlarda yaşamak zorunda kalabilirsin.
Sabes. cuando estés en México tal vez tengas que vivir a lo salvaje un tiempo.
Sadece seninle yaşamak, her şeyin ötesinde arzu ettiğim şeydi. Korkusuz, öfkesiz, sadece aşkla.
Deseo más que nada la oportunidad de vivir contigo sin miedo ni rabia, solo amor.
Benimle yaşamak için kafayı sıyırmış olman gerekir.
Debes estar loca de remate para querer casarte conmigo.
Kendi evime gitmek ve gerçek annemle yaşamak istiyorum.
Quiero ir a casa a mi propia casa y con mi verdadera madre.
Yaşamak için tehlikeli bir şey yapıyoruz.
Es una profesión peligrosa.
- Burada yaşamak mı istiyorsun?
¿ Quieres vivir aquí?
Tek yapabileceğin onlardan fazla yaşamak.
Lo único que puedes hacer es sobrevivirlos.
Yaşamak istiyorsanız kürek çekmeye devam edin!
Sigan remando, si quieren vivir.
Çölün etrafında hiçbir şey uğruna hiçbir şey olmadan yaşamak.
Vagar por el desierto, sin nada, por nada.
Demir Düzen için yaşamak onun için ölmek demek belki de.
Vivir por El Camino de Hierro, y quizá morir por él...
Ben de onun gibi yaşamak istiyorum.
Yo quiero vivir como vivió él.
Hızlı yaşamak istiyorsan, müzisyen olmak, vaktini kulüplerde geçirmek istiyorsan, o zaman başının çaresine bakmayı da öğren.
Quieres vivir la buena vida, ser músico, de bar en bar, pues aprende a valerte por ti mismo.
Müziğimle bir başımayım çünkü bu dünyada yaşamak için bulabildiğim tek yok bu.
Toco música porque solo así soporto vivir en este mundo.
Ve böyle yaşamak zorunda değildim ama bir kadın olarak hayatın bana sunduğu buydu ve ben de onu kabul ettim.
No tenía que vivir así, pero eso me ofreció la vida para ser mujer, y lo acepté.
Olabildiğince dolu dolu yaşamak senin görevin.
Es tu deber vivirla al máximo.
Fakat kendisi de yaşamak istiyorsa.
Pero solo si él quiere.
Sıcacık, parlak ve büyülü anlar yaşamak istiyorsan... ilacın bende. Bunları almadan evden çıkmam.
Si quieres algo cálido, brillante y mágico... tengo justo lo necesario.
Yaşamak zorunda kaldığın o ızdırap.
La agonía que tuviste que pasar.
Bekleyecektim ama hayatımızın en güzel günlerini yaşamak üzere olduğumuz için...
Iba a esperar, pero ya que estamos a punto de vivir la mejor época de nuestras vidas.
Tamam, tatlım, o halde bu hezimeti hemen şimdi yaşamak istiyorsun ha?
Bien, amigo, ¿ quieres ganar tu lugar como titular desde la primera práctica de bateo?
Evet. Yaşamak için para kazanmak gerekir, Eric.
Sí, disfrutar te aporta el dinero, Eric.
Sen idam istiyorsun, çünkü farkındasın ki,... bu vicdan azabıyla yaşamak çok daha zor?
¿ Usted pide la pena de muerte porque se dio cuenta que vivir con su conciencia podría ser aún peor?
Bu yüzden mi yaşamak istemiyorsun?
¿ Es por eso que ya no quiere vivir?
Bu uzun bir hikaye ama yaşamak istiyorsan, dinlemeye başlayacaksın.
Es una larga historia, pero si quieres vivir, comenzarás a escuchar.
Keşiften sonraki yıllarda babam ve ailemiz, toplumsal reddetme aşağılanma ve haksız sahtekarlık suçlamaların üzüntüsünü yaşamak zorunda kaldı.
Durante los años posteriores al descubrimiento mi padre y toda mi familia nos sumimos en una gran tristeza mientras la humillación y el rechazo público llegaban tras las injustas acusaciones de falsificación.
Sen de ormanda yaşamak isteyen bir insan yavrususun.
¿ Y tú? Eres cachorro humano que quiere vivir en la selva.
Burada yaşamak istiyorsan seni koruyacak kişilere ihtiyacın var.
Si quieres vivir aqui... necesitas de una gente que te proteja.
40 yıl içinde 32 milyar insan yaşamak için savaşacak.
En 40 años, 32 mil millones de personas lucharán por sobrevivir.
Perili bir evde yaşamak nasıl bir his?
¿ Qué se siente vivir en una casa embrujada?
Burada.. bu hoş ıssız yerde sizinle birlikte yaşamak benim en büyük arzum haline geldi.
Estar con ustedes, aquí, en este sitio privado encantador fue mi deseo más preciado.
Komün halinde yaşamak istemiyorum.
No voy a vivir en una comunidad.
Sizinle birlikte yaşamak eğlenceli olur.
Es curioso imaginarme viviendo con ustedes.
Neden bizimle yaşamak istiyorsun?
¿ Por qué quieres vivir con nosotros?
Onlar birlikte yaşamak hakkında önsezi vermez.
No dan ninguna visión de cómo las personas pueden cohabitar.
Sen ve Erik bir süredir birliktesiniz... Ve Erik, burada yaşamak istediğini söyledi.
Tú y Erik están juntos hace un tiempo... y Erik expresó el deseo de que vivieras aquí.
Bununla yasamak zorundalar.
Tendrán que vivir con eso.