Yetenek traducir español
4,011 traducción paralela
Bende de aynı yetenek var.
Yo comparto el mismo don.
Genellikle yetenek ödevleri var bunda. El işleri, resimler... Birkaç malzeme.
La mayoría son proyectos de arte, aviones, dibujos, algunos materiales, cosas como esas.
Tim, sevgili oğlum... gerçek şu, bu ailenin erkeklerinin her zaman sahip olduğu bir yetenek var ki... kulağa biraz garip gelecek ama... garipliğe hazırlıklı ol.
Tim, mi querido hijo... El hecho es que los hombres de esta familia siempre han podido- - Esto te va a sonar raro.
Sende yetenek var var.
Usted tiene la pieza.
Bir yetenek programından davet varmış.
Hubo un llamado de un show de talento.
Ne zaman yetenek çalışır o zaman, iş biter.
Cuando el talento realmente trabaja duro, se acabo.
Yetenek için zengin ya da fakir olmak fark etmez.
Ricos o pobres, no hace ninguna diferencia para el talento.
Bu gördüğün doğal bir yetenek.
Eso que viste es pura clase.
Tatlı bir yüzü sikmek için büyük bir yetenek gerekmiyor.
No requiere gran habilidad el cogerse a una cara bonita.
* Hazırdım, tam hedefte * * Pozisyon aldım, bekledim tetikte * * Yetenek ve hırs *
* Estaba preparada, en mi marca, lista * * para apresurarme y esperar * * que el talento y la ambición * * me ganasen una oportunidad de brillar *
" Eğer sende ondaki yetenek olsaydı, onun yerinde sen olurdun.
" si hubieras nacido con el talento que tiene ella, esa podrías haber sido tú.
- Mesele yetenek değil. Belki senin için değil.
Quizá no para ti.
* Birine yetenek bahşedilmişse, diğeri doğuştan güçlüdür *
* A uno se le da talento * * mientras que otro nace con fuerza *
Değeri olan bir şeyler yazacak yetenek.
Como el talento de escribir algo que importe.
Müthiş yetenek bir adamsınız.
Un hombre de prodigioso talento.
Sadece bir yetenek aldım.
- Solo me quedé con su único don.
İnsan bununla yetenek yarışmasına çıkabilir.
Imaginen eso en el programa "Britain's Got Talent".
Harcanmış bir yetenek.
Qué desperdicio de talento.
Ama sen sen konuştuktan sonraki nişanlısının yüzündeki o mutlu ifade her neyse.. bu yetenek için her şeyimi verirdim.
Pero tú.... esa mirada de alegría que estaba en la cara de su prometida después de que hablaras con ella... bueno, yo... yo daría cualquier cosa para tener ese don.
Seninle gurur duyuyorum, bir numaralı yetenek avcısı olmuşsun.
Me siento muy orgulloso de ti. Entre los mejores.
Yetenek avcıları artık kaset dinlemiyor.
Los de AR no escuchan cassettes.
Yetenek avcısı düşünmüş.
El representante de AR pensó.
- TV'deki yetenek şovlarını seviyor musun?
- ¿ Te gustan los concursos de talentos de televisión?
Yeni yetenek yarışması Şöhret Delisi seçmeleri için demolarınızı gönderin!
Envíe sus demos para la audición de nuestro nuevo programa de talentos, ¡ Star Struck!
İsveç'in en büyük yetenek şovu...
El mayor concurso de talentos de Suecia...
İnsanlar buna bir yetenek diyor ama aslında bir yük.
La gente lo ha llamado un don, pero es más como una carga.
Şans mı,... yetenek mi,... yoksa insanlığın aptallığı mı?
¿ Suerte... Habilidad... o la estupidez de la humanidad?
Yetenek ve incelik isteyen bir iş.
Uno que requiere habilidad y delicadeza.
Yetenek dedi!
¡ Mis aptitudes! ¡ Mis aptitudes!
Sende bu işi yapabilecek ne yetenek, ne de cesaret var.
No tienes la habilidad o los cojones para hacer lo que hay que hacer.
Yani, Crock'la yaptığın bu anlaşma şimdiye kadar yaptığın en büyük yetenek satın alma anlaşmasıydı, değil mi? Piliç bacağı ile nasıl başa çıkacağını bilmen hoşuma gitti. İnsanoğluyla nasıl başa çıkıyorsun?
Entonces este trato con Crock fue la más grande adquisición de talento que has hecho, ¿ correcto? Me gusta la forma en la que sabes comer tu pata de pollo. ¿ Cómo haces con la especie humana? como estaba diciendo,
Yetenek lazim.
Se necesita destreza.
Ciddi biçimde PSNI içinde bir güven yokmuş gibi görünüyor ve bir cinayet soruşturmasını yönetecek yetenek yokmuş gibi duruyor. Sence de öyle değil mi?
Parece un notable voto de no confianza en el PSNI y su habilidad para llevar una investigación de un asesinato, ¿ no cree?
- Gerçek bir yetenek olan sensin.
Tu eres la del verdadero talento
Özel bir yetenek.
Es un don.
- Yetenek gösterisini kaçırdın.
¿ Qué hice? Te perdiste su show de talento.
Yetenek mi bu?
¿ Eso es un talento?
Yetenek gösterisine gelemediğim için üzgünüm.
Lamento no haber podido estar en tu Show de Talentos.
Yetenek. Tekil.
Movimiento, en singular.
İkisinde de aynı yetenek var. Sayılar ve şablonlarda görebildikleri bir şeyler var.
Tiene un don... pueden ver cosas en los números y en patrones.
Henüz ustalaşamadığım bir yetenek.
Esa es una habilidad que no he dominado aún.
Kariyer olarak düşünmüyorum, gerekli yetenek bende yok.
Suena raro, tengo más que hacer.
Benim izimi burada bulduğuna göre, bu sende yetenek var demektir.
Me has rastreado, eso significa que tienes talento.
Üniversitedeyken kariyer yetenek testlerinden birini yapmıştım.
Cuando estaba en la universidad, tomé uno de estos exámenes de aptitud profesional.
Ne yetenek ama.
Semejante talento.
Yetenek.
Talento.
Yetenek ve beceri, ki sende fazlasıyla var.
Talento y habilidad, de los cuales usted tiene en abundancia.
Yetenek her şey değildir.
El talento no lo es todo.
Yani baş solistleri Frida Romero ufak tefek ama bir yetenek kamyonu gibi.
Su vocalista principal, Frida Romero, es un pequeño diamante en bruto.
Ancak, bunun bağışlanmış bir yetenek mi yoksa bir lanet mi olduğunu bilemiyorum. Aslında o hasta değil.
Bueno, no está dañado.
Nahoş bir yetenek bu Jack.
Es un don incómodo, Jack.