Yoksulluk traducir español
530 traducción paralela
Yıllar boyunca, bir başına yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veren Beaumont çalışmalarıyla Baronun ilgisini çekmiş ve onun evine davet edilmişti.
Durante años había luchado solo y en la miseria, hasta que el Barón - repentinamente interesado por su trabajo - le había invitado a su casa.
Siz yoksulluk içinde yaşamadınız. Dişinizden tırnağınızdan arttırmadınız.
Nunca ha vivido como un perro en un agujero, escatimando y ahorrando.
Milyonlarca Alman işsizlik ve yoksulluk ile boğuşurken... göçmen Yahudiler birkaç yılda devasa servetler elde ettiler.
Mientras millones de alemanes caían en el desempleo... y la pobreza, los inmigrantes judíos adquirieron... riquezas fabulosas en pocos años.
Çünkü sürünüzün çobanlığını yapıyorsunuz. Ama sürünüzün pislik ve yoksulluk içinde yaşamasına göz yumuyorsunuz.
Ustedes pretenden ser los pastores del rebaño y sin embargo permiten que éste viva en la miseria y en la pobreza.
Hayat boyu yoksulluk içinde yaşamana, iyi bir yemek için başkalarından gelecek sadakaya muhtaç kalmana nasıl razı olurum?
¿ Crees que permitiría que fueras pobre y dependieras de la caridad para comer decentemente?
Yoksulluk hakkında bir epik yaratmak istiyorsun.
- Eso te pregunta. Quieres hacer algo épico sobre la miseria.
Günümüzde, yoksulluk insanlara kafalarını kaybettiriyor.
Por desgracia, en estos tiempos la miseria hace que todos pierdan la cabeza.
İş bulabilseydim yoksulluk nafakası için başvurur muydum?
¿ Pediría una préstamo a la Beneficencia si lo hubiese encontrado?
Fareler, küf kokusu, ve yoksulluk...
El olor a ratas, a moho y a pobreza.
Tabii sen yoksulluk indirimiyle kalıyorsundur.
Tú eres una paciente de caridad, seguramente.
Makam, para ya da arazi uğruna değil de aşk için evlendi diye onu, zorluklarıyla baş edemeyeceği bir dünyada yoksulluk ve esaret içinde yaşamaya mahkum ettiler.
Porque se casó por amor en lugar de por dinero o tierras... ellos la condenaron a una vida de pobreza y esclavitud... en un mundo para el que no la habían preparado.
Bir süreden beri ailemizi geçici bir yoksulluk sarsmıştı. Savaş yüzünden yakıt ve lamba yağı kısıtlıydı.
Una pobreza temporal había caído sobre la familia unos años antes.
Innocent, yoksulluk ve zenginliğe olan inancı nedeniyle onun insanlara vaaz vermesine izin vermişti. Herkes onunla dalga geçer ve deli olduğunu söylerdi.
y le permitió llevar a los hombres su fe en la mansedumbre y la pobreza.
Yoksulluk öbür insanları olduğu gibi beni endişelendirmiyor. Korkmuyorum.
La pobreza no me preocupa como a otros
- Denizde yeterince yoksulluk çekiyoruz.
- No nos va bien en alta mar.
Yoksulluk içimi kemiriyor ve şu kokuşmuş vücudumu çürütüyor.
Esto me pasa por estar arruinado. Ni siquiera mi cuerpo se siente a gusto conmigo.
George, ben yoksulluk yemini ettiğimde bir daha arkama bakmadım.
George, cuando hago voto de austeridad, lo hago para todo.
Her yerde haksızlık ve yoksulluk gördüm.
Por todas partes veíamos injusticia y miseria.
Hep mücadele ettin... Yoksulluk işte. İnan Tanrı biliyor.!
Tú has trabajado mucho para esta pobre gente, y Dios lo sabe.
Orda yoksulluk içinde yaşayan büyük bir insan grubunu göstermek için.
De mostrar que había una gran parte de la humanidad que vivía en la miseria.
Sadece doğal felaketlerin sebep olmadığı bir yoksulluk için.
Que era sobre todo un problema de reparto no sólo una cuestión de catástrofes naturales.
" Yoksulluk ve çirkinlik..... onların hatası mı acaba?
"Muertos de hambre"... ¿ Es culpa suya si son pobres?
Yoksulluk hamlesinin sana yaptığını ölçemiyorum. Ve ben bira daha haksızlık yapmayı sevmiyorum.
La pobreza me conmueve tanto como a ti.
Yoksulluk garantisine güvence denemez.
Pobreza garantizada no es seguridad.
Hayatım boyunca... o kadar yoksulluk çektim ki.
He sido tan... asquerosamente pobre toda mi vida.
Yoksulluk, önyargı, acı çekme ve ümitsizlik.
Pobreza, prejuicio, amargura y desesperación.
Yoksulluk içinde yaşamaktan mı usandın?
¿ Estás cansada de vivir en la pobreza?
Çalılıkta yoksulluk var, Sör Henry.
La vida en el pantano es pobre, Sir Henry.
Yoksulluk, namus ve itaatkarlık oldukça zordur.
Pobreza, castidad, y obediencia son extremadamente difíciles.
İlki, yoksulluk vakaları. Vefatınız sonrası normalin üzerinde sıkıntı çekecek bir karınız ya da aileniz var mı?
Una es en caso de privaciones. ¿ Tiene esposa o familia que pudiera sufrir... mas allá de un punto razonable por su fallecimiento?
Okyanusun dibinde ne zenginlik vardır ne de yoksulluk.
ni ricos.
Sonu gelmeyecek bir yoksulluk içinde yaşamaktansa öylece ölmeyi beklemektense hayatını, samuraya yakışır bir şekilde harakiri yaparak sonlandırmak istiyorsun.
En lugar de seguir viviendo en la extrema pobreza prefiere morir con honor por el harakiri.
O, insafsız bir... yoksulluk ve cehaletin... kurbanıdır.
Ella es la víctima... de una cruel pobreza e ignorancia.
Annemin korktuğu bu... Yoksulluk... Kesinlikle bu.
Eso le da miedo a mi madre :
Artık ne yoksulluk ne sefalet var.
No más que la miseria o la fealdad.
Kumar beni cezbediyor yoksulluk ve lüks arasındaki saçma karışımla.
Lo que me atrae del juego es justamente es esta existencia idiota hecha de lujo y de pobreza.
Karım yoksulluk içinde öldü ve oğlum da ortadan kayboldu.
Mi esposa murió indigente y mi hijo ha desaparecido.
Yoksulluk hakkında ne biliyorsun ki?
¿ Que usted sabe sobre pobreza?
- Ama yoksulluk yemini var!
- Pero su voto de pobreza. ¿ Por qué? - Haz lo que digo.
Ama daha sonra yoksulluk içindeki yaşamına... sonsuza dek olmak üzere geri dönmüştür...
Después de eso, su vida de miseria continuó... eternamente del mismo modo.
Mahkum sonsuza kadar yaşamak... bu sefalet ve yoksulluk.
¡ Terminarás tu vida en este miserable agujero,... trabajando la ingrata tierra con la chusma!
Kitapçıda ödeyemediğim fatura ile ilgiliyse çok basit bir açıklaması var, yoksulluk.
Si es sobre la factura pendiente de la librería, - tiene explicación : pobreza.
Her neyse, evleneceğiz. Yoksulluk çekeriz, fakat ben çok çalışırım.
Aun así, estaremos casados, seremos pobres, pero lucharé
Minik Kuş hayatımızdan çıkarken yoksulluk girivermişti hayatımıza.
El Sr. Pajarilló abandonó nuestra vida, pero la pobreza entró en su lugar.
Yoksulluk, salgınlar ve savaşlar olmayan bir dünya.
Un mundo libre de pobreza y pestilencia, y guerra.
Gerçekler, güzelliğe karşı üstün gelince tropik hastalıkların bahçesinde masumluğumuzu yitirince kansız insanlarla birlikte hayvanların gözeneklerindeki kurtçuklarla aynı havayı soluyunca ya da sokaktan evimize kaçtığımızda yoksulluk da bizi izliyor, hem de en ölümcül şekilde yemek gibi, kitap gibi, plak gibi giysi gibi, tabak gibi, deri gibi.
Cuando la belleza es superada por la realidad, cuando perdemos la pureza en estos jardines y males tropicales, Cuando respiramos en medio de tantos anémicos el mismo hálito de gusanos en tantos poros animales, o cuando huimos de las calles y dentro de casa la miseria nos acompaña en sus cosas más fatales, como la comida, el libro, el disco, la ropa, el plato, la piel,
O büyük ulusunu yoksulluk ve işsizlikten kurtarmıştı.
¿ No has visto los folletos de nuestro Partido?
Aristokratlara sınırsız lüks ve halka tarif edilemez bir yoksulluk veren adaletsizliğe karşı Danton'ın kızgınlığı.
La indignación de Dantón por la injusticia que da a los aristócratas un lujo ilimitado y al pueblo una pobreza inenarrable.
Kapıların dışında yoksulluk dedikoduları keyif kaçırmaktadır.
Los pobres murmuran ominosamente en las puertas.
Çocuklarımız başkalarının eskilerini giyerken, biz yoksulluk içindeki bir ev için Tanrı'ya şükür mü edeceğiz?
¿ Que nuestros niños crecieran con ropas desechadas mientras le damos gracias a Dios por tenerlos en una mísera casa? Puedo aguantar esta vida por amor a mi trabajo, pero no creo que lo soportara... si te viera encanecida 20 años antes de tiempo. No.
Yoksulluk bir şeyin eksikliği değildir.
Pero no es así.