Yükü traducir español
1,532 traducción paralela
Taşıdığı yükü niye vursun ki?
¿ Por qué mataron a los clientes?
İşin zor kısmını barut hallettiğinden, madencilerin yükü hafifleyecek. Ve hayati tehlike olmaksızın üretim artacak.
Entonces, los mineros de Guy podrían colocar una pequeña carga en el lugar dejar que la pólvora haga el trabajo duro e incrementar la producción sin poner vidas en peligro.
Dünyanın tüm yükü senin omuzlarında değil.
El peso del mundo no está en tus hombros.
Booth benim kontrolle ve dünyanın yükü ile ilgili bir takım şeylerim olduğunu söylüyor.
Booth dijo que yo tenía algo sobre el control de la situación y el peso del mundo.
Neden bu yükü taşırız ki, ilerlemek için o kadar umutsuz olduğumuzda bile?
¿ Por qué nos aferramos a dicha carga incluso estando ansiosos por seguir con nuestras vidas?
Tanrım, bu iş yükü delilik.
Por Dios, esta carga de trabajo es mortal.
Önce kendi ipimizi bu palangada kullanacağız. Sonra tüm yükü sana bırakacağım,
Usaremos nuestra cuerda, la pondré en esta polea y entonces tú la sostienes.
Yükü Yuma 4'e götürüp oraya boşaltmalıyız.
Tenemos que dejar esta carga y volver a Yuma a las 4 : 00.
Bir kamyon yükü para ve zencilerin sadece sana içkini servis etmek için bulunduğu güneşli bir yer.
Un camión de dinero y un sitio de lujo donde los únicos negros son los camareros.
Bu küçük yükü nerede bırakmaya karar verdin mi bilmiyorum. Ama ben doğduğum Woodbury Memorial'ı tavsiye ederim.
Bien, no sé si ya has decidido dónde vas a dar a luz, pero te recomiendo el Woodbury Memorial, donde nací.
Bu yükü paylaşmamızın zamanıdır diye düşünüyoruz.
Pensamos que es tiempo de que compartamos la carga.
Günün yükü ancak sükunet varken azalır.
Es sólo en los momentos de tranquilidad cuando la demanda del día se desvanece.
Programını ben mi yöneteceğim? Bari bu yükü omzumdan al.
¿ Tengo que venir a dirigir tu programa, o podrías quitarme esto de encima?
Gönüllü olmayan her velinin yükü, çocuklarına özen gösteren..... bizim gibilerin üzerine kalıyor.
Mira, cada padre que no es voluntario le pone una carga a aquellos de nosotros que, ya sabes nos preocupamos por nuestros hijos.
Onun ustası senin gibi ezik bir çocuk Saber'ın yükü kesinlikle çok fazla.
Un inutil inmaduro como tú siendo su Maestro... menuda carga le ha tocado soportar.
O zaman iyi ki geri dönmüşüm bu yükü artık senin omzundan alabilirim.
Bueno, entonces me alegra haber regresado y poder quitarte esa carga.
Benim gibi, kamyon yükü boşaltıyordu.
Era otro tipo en el muelle de carga, como yo.
Dr. Bailey kanamayı durdurmaya çalıştı, ama düzenli beslenmediği ve fazla antrenman yaptığı için, kalbi bu yükü kaldıramadı.
La Dra. Bailey intentó detener la hemorragia. pero dado que estaba matándose de hambre y demasiado ejercicio, su corazón no soportó el esfuerzo.
Yükü sırtlanırsın ve taşırsın.
Lo tomas, lo llevas.
Tüm bu seyahatlerin sana yarattığı zihinsel yükü görebiliyorum.
Y veo que estos viajes en el tiempo, pueden hacerte un daño mental.
Sen bu yükü taşırken, benim elimden hiçbir şey gelmiyor.
Yo estoy aqui parado, mientras tu llevas todo ese peso.
Ücret yükü artmadan az önce orta seviyedeki herkesi kovmuşlar posta odasındaki personelin de yerini değiştirmişler.
Así que despidieron a los tipos con salario medio... y promovieron a los que ganaban menos justo antes del aumento salarial.
- Bu yükü benimle paylaş.
Comparte la carga conmigo.
Ne kadar elektrik yükü boşaltabileceğini görmek istediler.
Quieren ver cuánto voltaje puedes descargar.
Sırf bu yüzden, pozitif elektrik yükünü bulutların üstüne ; negatif yükü ise bulutların altına çeken yük ayrımı Jüpiter'de iki kat daha etkilidir. Çünkü yağmur çok daha hızlı düşüyor.
La separación de cargas que atrae la carga positiva a la parte superior de la nube y la negativa a la parte inferior, es dos veces más eficiente pues la lluvia cae más rápido.
Efendim, insan yükü üzerine ve... Hopsin'in ekibinin odaklandıklarına odaklanmalıyım.
Solo me encargare de los humanos y dejare que los hombres de Hops se concentren en el metal
Amerika'nın Ümidi yüksek seviyede radyoaktif plütonyum yükü taşıyor.
America's Hope lleva una carga útil de plutonio altamente radiactivo.
Plütonyum yükü mü gönderdiniz uzaya?
¿ Enviaste una carga de plutonio al espacio?
Dünya'da da Venüs'te de elektrik yükü bir kıvılcım oluşturacak kadar biriktiğinde şimşek çakar.
Los relámpagos ocurren en Venus y en la Tierra cuando las cargas eléctricas almacenan suficiente energía hasta que liberan una chispa.
Tanrı omuzlarınızdaki yükü kaldırabilir.
Dios puede levantar ese peso de vuestros hombros.
Tanrı'nın, yükü omuzlarından kaldırmasını istedi. Fakat olmadı.
Queríais que Dios os quitara vuestra carga, pero Él no lo hizo.
Bu yükü rahatlatmak için buradayım. ben.
Estoy aquí para liberarte de ella.
Bay White geçen iki yıl boyunca, görünen bir borç yükü altına girmeden gelirinin iki katı kadar harcamada bulunmuş.
Y los últimos dos años, el Sr. White ha gastado más del doble de lo que declaraba, sin endeudarse.
Kardiyak art yükü azaltacağız.
Reducción de postcarga.
Belki, Spencer bu ağır yükü kaldırmaktan yorulmuştur.
Quizás Spencer se caso de hacer el trabajo pesado.
Ve bil ki, kendi oğlumun yükü varken, asla başka bir yükün altına girmem.
Y no, nunca sería tan maldito como para maltratar a mi hijo.
Tuğla yüklü bir araba King sokağında devrildi, bir domuzu el arabasına bağlayıp yükü ters tarafa çektiler.
Un carro de ladrillos que bajaba por King Street se topó con un carro con un cerdo que iba en dirección contraria.
Şey... Tam gelirken... Elinde yükü olan yaşlı bir kadın bana yol sordu...
Bueno... estaba en camino, pero una anciana me pidió indicaciones y algo se metió en mi ojo...
Doyurulmayı bekleyen aç gözlü ağızlar... bu ağır yükü kim kabul eder ki?
Bocas codiciosas esperando alimento ¿ y quién tiene que hacerse cargo?
Kanserin en kötü tarafı, insanın sevdiklerine yüklediği yükü çekmek zorunda kaldıkları zamandır.
Lo malo del cáncer es el tiempo que tarda y lo que sufre la familia.
İnsanlık kendi yükü altında eziliyordu.
Te vi andar por el barrio con esa carcacha y me dije... "No puedes dejar que Percy ande por el barrio... en semejante carcacha".
Mezun olduğumuzda daha ilk işimize başlamadan büyük bir borç yükü altına girmiş oluyoruz.
Al graduarnos estamos endeudados antes de tener el primer trabajo.
Silisyum kütlede elektrik yükü var. Muhtemelen kuştur.
- Hay cambio en la masa de silicona.
Sizinkinin yükü hafif.
- La carga del suyo es más liviana. - No.
Yükü hafifletmemiz gerekiyor.
- Debemos alivianar la carga. - No, permíteme.
Bir gemi varmış Yüzen denizde Çok yükü varmış Çok ama çok Ama çok değilmiş Benim aşkım kadar
Hay un barco que surca el mar navegando profundo de cargado que va pero no tan profundo, como yo te sé amar.
Bütün yükü üzerine atıp gitmiyorum, değil mi?
Oye, no te dejo solo con ningún lío, ¿ o sí?
Yani başardığımızı, yükü bıraktıktan 8 dakika kadar sonra anlayacaksınız.
Sabrán si tuvimos éxito ocho minutos después de que dejemos caer la bomba.
Yükü bırakmanın karmaşıklığını en iyi anlayan kişi karar verecek.
La persona que mejor comprende las complejidades de la entrega.
İkarus, yükü başarılı bırakma hesaplarını yap.
Icarus, analiza las probabilidades de éxito de la entrega.
Yükü ayır.
Separa la carga.