Zayıf traducir español
12,623 traducción paralela
Hâlâ çok zayıf.
Aún está muy delicado.
Japonlarla barışı sürdürmek gibi zayıf bir düşünceye sahip ve her nedense, senin içinde bir erdem görüyor.
Tuvo falta de criterio para mantener la paz con los japoneses, y por algún motivo, ve mérito en usted.
Bunlar Trisha, Tasha, Krystal "K" ile ve Zayıf Crystal çünkü o çok daha sıska sonra Şişman Crystal ki biz ona kısaca Crys diyoruz.
Está Trisha, Tasha, Krystal con "K", y Crystal Delgada porque es mucho más flaca que la Gorda Crystal a la que llamamos Crys.
Aptal insanlar tarafında zulüm edilen zayıf yanlış anlaşılmış yaratıklar hakkında.
Pobres criaturas incomprendidas perseguidas por gente mezquina.
Güçlü, zayıfın üstesinden gelmeli.
El fuerte debe imponerse al débil.
Çünkü, zayıfım.
Porque soy débil.
- Zayıf bir nokta aradığını düşünmüyor musun?
¿ No crees que él está buscando... un punto débil?
Batarya çok zayıf.
No puedo hablar mucho.
Çok zayıf ve böyle bir haber onu derinden sarsabilir.
Está muy débil, y noticias como esta podrían ser profundamente perturbadoras para ella.
Benim için ne kadar üzücü. Sadece bir üye Adalet Ligi'nden ayrıldı ve en zayıf olanı.
Tristemente para mí solo queda un miembro de la Liga de la Justicia y es el más débil.
Doom Hall Özel olarak tasarlandı güçlerine dayanmak için Ve zayıf yönlerinden yararlanın.
El Salón del Mal fue diseñado específicamente para resistir sus poderes y explotar sus debilidades.
Herkes zayıf anında hata yapabilir.
Cualquiera puede cometer un error en un momento de debilidad.
Çok zayıf ve açlar, bizi yakalayamazlar.
Están débiles y hambrientos. No pueden seguirnos.
Zayıf bir halde karşısına çıkarsan seni öldürür ve bu kimsenin işine yaramaz.
No le hará ningún bien a nadie si sale ahí debilitada y la mata.
Bu yapabileceğin en zayıf ve açık duruştur.
Esa es la postura más abierta e indefensa en la que puedes estar.
- Kanıtların çok zayıf, Alex.
- Sus pruebas son poco contundentes, Alex.
Gerçek onu zayıf gösterirdi.
La verdad le habría hecho parecer débil.
Tanrım, çok zayıf.
Dios, está delgadísima.
Zayıf olduğu anda yakalamalısın.
Bueno, buscarla cuando ella está débil.
Şu anda yaşama ihtimalinin zayıf olduğunu biliyoruz ama matematiksel olarak bir şans olduğunu da biliyoruz.
Ya mismo sabemos que las probabilidades de supervivencia son escasas, pero sabemos que matemáticamente hay una posibilidad.
Senin zayıf olduğunu söylerlerdi.
Decían que eras el débil.
Düşündüğümden daha zayıf.
Es más débil de lo que pensé.
İnsan vücudunun bir dizi güçlü ve zayıf noktalarının olduğunu söyledi.
Explicó que el cuerpo humano es una serie de puntos fuertes y débiles.
Dünyaya zayıf olduğumuzu düşündürmeyeceğim.
No quiero que el mundo piense que somos débiles.
Hiçbir zaman evlenmezsen evlenen bir kraliçeye karşı zayıf bir konumda olacaksın.
Si nunca os casáis, siempre seréis vulnerable frente a una reina que se casará.
Eğer elinizdekilerin hepsi buysa çok zayıf bir ihtimal.
Si esto es todo lo que tenéis para continuar, es muy escaso.
- Bize bir iş buldum. Belki zayıf ama...
Bueno, puede que haya encontrado un caso.
- Haklısın bu oldukça zayıf.
- Sí, tenías razón. Es flojete.
Zayıf yaşamak cesaret ister.
Vivir siendo pobre... eso sí que requiere coraje ".
Eklemlerin zayıf olunca böyle olur işte.
Esto es lo que ganas cuando tienes ligamentos débiles.
Hepimizin de bildiği gibi, bir ekip ancak en zayıf halkası kadar güçlüdür.
Y como todos sabemos, un equipo es tan fuerte como lo es su eslabón más débil. Así que, Williams,
Francis'in ölümü Mary'i yalnız ve zayıf bırakıyor.
La muerte de Francisco dejó a María sola y vulnerable.
Zayıf, asla bir ulusa bel bağlamasına izin verilmemesi gerek yaslı bir kadın.
Y una débil mujer en duelo nunca le debería ser permitido llevar las riendas de un país.
Onun anlamadığı benim onun zayıf noktasını buldum.
Lo que no entiende es que he encontrado su debilidad.
Beyaz erkek. 1,70 gibi. Kırmızı saçlı, zayıf.
Blanco, cerca de los 1.90, pelo rojo y grueso.
- Bence Sue sadece zayıf bir adam.
- Creo Sue solo es una opuntia.
Robert, doğruyu söylemek gerekirse biraz zayıf hissediyorum.
Robert, me siento un poquito vulnerable, a decir verdad.
Beslenirken de zayıf.
Es más débil cuando se alimenta.
Distal nabız zayıf.
Pulso distal debil.
O şeyler hemen hemen tüm patlamalara dayanıklı fakat zırhlarında bir zayıf noktaları var, boyunları.
Esas cosas son prácticamente impermeable a pistolas, pero tienen un punto débil en su armadura, el cuello.
Nabız zayıf ve düzensiz.
Pulso débil e irregular.
Ses ile çalışma özellikli, bu yüzden ne zaman konuşmaya başladığımda yüzüme citronella isimli bir gaz fışkıracak bu gaz ses tellerimi zayıflatacak böylece hak ettiğim cezayı ve sizin istediğiniz sessizliği elde edeceğiz.
Se activa con la voz, así que cada vez que hable, me rociará la cara con aroma de limón, atacando mis sentidos y proporcionándoos el silencio requerido - y a mí mi merecido. - Sí.
Zayıf biri olmasına rağmen benim kadar güçlüydü ve ben eyalet ağırlık kaldırma rekoruna sahibim.
Bueno, para ser un tipo escuálido, era tan fuerte como yo, y tengo el récord estatal de levantamiento.
Her şeyi bir zayıf noktası vardır, hayaletlerin bile.
Todo tiene una debilidad, incluso los fantasmas.
Nabız zayıf.
Pulso filiforme.
Bana zayıf not vermişti deşmeden önce alnına Z harfi kazırız.
Ya saben, me puso una "C" deberíamos grabarle una "C" en su frente justo antes de destriparla.
Bana zayıf not vermişti deşmeden önce alnına Z harfi kazırız.
Me dio una "C", así que deberíamos grabarle una "C" en su frente justo antes de destriparla.
Yerinden çıkmış kraviküler kırık var. Sağ kol nabzı zayıf.
Sí, tiene una fractura clavicular desplazada grave y el pulso débil en su brazo derecho.
Bir kadın bu iş için zayıf olur diye mi düşündün?
¿ Fue porque creías que una mujer podría ser débil?
Zayıf noktasını bulmak ve yok etmek için özel bir virüs yapma amacıyla çaldı.
Quería identificar sus debilidades y diseñar un virus hecho a medida para destruirlo.
Tansiyon 70, nabız zayıf.
La presión sanguínea es de 70 por palpitación. El pulso está débil.