Zorundayım traducir español
20,602 traducción paralela
Kaderimizi kâğıttan küçük bir adamın kılavuzluğuna emanet etmenin kötü bir fikir gibi göründüğünü söylemek zorundayım.
Estoy tentada a decir que confiar nuestro destino... a la guía de un pequeño... hombre de papel, parece una mala idea.
O zaman kafanı bir kez daha yarıp gözünü almak zorundayım, değil mi?
Entonces, voy a tener que arrancarlo... de tu cabeza de nuevo, ¿ no?
Çok zor, çünkü kötü adamı oynamak zorundayım.
Es difícil ser la mala,
- Bunu yapmak zorunda değilsin, biliyorsun. - Evet, zorundayım.
- Sabes que no tienes que hacer esto.
Ailene daha ne kadar katlanmak zorundayım?
¿ Cuánto tiempo deberé de soportar a tu familia?
Ona söylemek zorundayım.
Debo contarle. No sabe nada.
Ben... Sana Jenny'yle ilgili bir şey sormak zorundayım.
Cielo, tengo que preguntarte sobre Jenny.
Evi ipotek ettirmek zorundayım.
- No. - Tendría que hipotecar la casa.
Bu biraz tuhaf olacak ama sana sormak zorundayım çünkü bu çok sıra dışı görünüyor.
Esto es algo incómodo, pero tenía que preguntarle porque me pareció muy inusual.
Bay Rodman... Korkarım sana bir soru sormak zorundayım.
Sr. Rodman, me temo que tengo que hacerle una pregunta.
Acil bir durum var, Ve kaptan olarak araştırmak zorundayım.
Hay una emergencia, y como Capitana estoy obligada a investigar.
Evet, sanırım yeni bir müdür yardımcısı bulup eğitmek zorundayım.
Sí, supongo que voy a tener que encontrar y entrenar a un nuevo subgerente.
Uyumak zorundayım.
Necesito poder dormir.
Bulmak zorundayım.
Debo hacerlo.
Seni merkeze götürmek zorundayım.
Tengo que llevarte a comisaría.
Korkarım ki yerini değiştirmek zorundayım.
Me temo que tendré que cambiarte de lugar.
Bunu yapmak zorundayım Alfred.
Tengo que hacer esto, Alfred.
Bu yüzden kendime şunu sormak zorundayım burada olsa, Thomas Wayne ne yapardı?
Así que tuve que preguntarme... ¿ qué haría Thomas Wayne si estuviera aquí?
Gitmek zorundayım.
Me tengo que ir.
- Lee'yi bulmak zorundayım.
Tengo que encontrar a Lee.
Gitmek zorundayım.
Yo tengo que irme.
- Yapmak zorundayım.
Es ilegal. Tengo que hacerlo.
Bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi Stevie ama seni raporlamak zorundayım.
No puedo creer esto, Stevie pero debo denunciarte.
Uzun uzun düşündüm ve kusura bakma ama seni göndermek zorundayım.
Lo he pensado mucho y mucho y lo siento, pero la cuestión es que debo dejar que te vayas.
Denemek zorundayım
- Debo intentar.
Bırakmak zorundayım.
Debo dejarlo ir.
- Tamam. - Sadece bir şeyler düzeltmek zorundayım.
- Solo debo arreglar algo.
İşe gitmek zorundayım, yani umuyorum ki bu gün burada olursun geri döndüğünde biraz desteğe ihtiyacı olacak.
Debo ir a trabajar, así que pensé que podrías estar aquí cuando regrese por si necesitara apoyo.
Hindistan'da dolu var, ama anlaşılan Kuveyt'te peşlerinden gitmek zorundayım.
Su India es de ellos Parece que sólo yo corro entre ellos en Kuwait.
Görüyorsun ya, işte bu yüzden her haltı ben kontrol etmek zorundayım.
Por eso debo supervisar estas cosas.
Pek çok konuk için taksi ayarlamak zorundayım.
Tengo que encargarme de los taxis de varios huéspedes.
Ancak burada olmak zorundayım.
Pero también sabe que tengo que estar aquí.
Bu durumda ıslah edici ekipmanlarımın arasından en nadide parçayı kullanmak zorundayım. Ölümcül kuvvet!
¡ Eso significa que tendré que sacar mi pieza favorita de equipo correccional, fuerza letal!
Yapmak zorundayım.
Tengo que hacerlo.
Yaşamak zorundayım, onlar için.
Tengo que vivir, por ellas.
Korkarım kalmak zorundayım.
- Sí, me temo que he de hacerlo.
Sevgili Natasha. Çok maskaralık ettiğimi ve hayatımı boşa harcadığımı biliyorum ama sana sormak zorundayım.
Queridísima Natasha... sé que he sido un payaso y que he desperdiciado mi vida, pero tengo que preguntarte...
Gerçekten, çok özür dilerim ama yapmak zorundayım. Senin için.
De verdad lo siento muchísimo, pero tengo que hacerlo y es por ti.
Evet, dinleneceğim ama birkaç hastaya daha bakmak zorundayım.
Sólo tengo que atender a un par de pacientes más.
Bu durumdan kurtulmak için bana yol göstereceğine güvenmek zorundayım.
Necesito saber si puedo confiar en ti para que me orientes.
Pekâlâ, artık gitmenizi istemek zorundayım.
Vale, voy a tener que pedirle que se vaya.
Hayatta kalır mıyım bilmiyorum ama olan biteni görmek zorundayım.
No sé si sobreviviré, pero tengo que ver qué es.
Emin olmak zorundayım.
- No. Cualquier precaución es poca.
Donna Maria'nın dersler bittikten sonra verdiği tavsiyeyi hatırlamak zorundayım.
Debo recordar el consejo de Donna María al terminar sus lecciones.
Bir işim çıktı, acil bir şey. Yeniden planlamak zorundayım.
Debido a una emergencia inesperada.
Anlıyor musun? Bir parçamın devam edeceğine inanmak zorundayım.
Necesito creer que una parte de mí sigue adelante.
Öncelikle onların iyiliğini düşünmek zorundayım.
Tengo que poner primero su bienestar.
- Eve gitmek zorundayım...
Muy serio.
Adamlarımı bulmak zorundayız.
Tenemos que encontrar a mi gente.
- Geleceği düşünmek zorundayız. Gelecek şeyleri konuşmamız lazım.
Hay que pensar en el futuro, lo que viene.
Ona karşı öfkenden şüphe etmiyorum lakin sormalıyım. Hamlemizin sonucu olarak kaçmak ya da onun ölümü arasından seçim yapmak zorundayız.
No pongo en duda tu rencor hacia ella, pero tengo que preguntarte... si en el transcurso de nuestra maniobra, nos vemos obligados a elegir entre escapar y su muerte,