Ödev traducir español
1,261 traducción paralela
Oğlunuz vekil öğretmen numarası yapıyormuş. Öğrencilere ders anlatıp ödev veriyormuş.
Su hijo se ha hecho pasar por un maestro suplente dando clases a estudiantes, asignándoles tarea.
- Ödev seni çok zorlayacak gibi.
Me parece que tienes mucha tarea.
Hakkında ödev bile hazırladım.
Escribí un reporte sobre ella.
Randy'lerde ödev yaptık.
Estuve trabajando en casa de Randy.
Ödev yapıyorum.
Hago deberes.
Ödev yoksa maç da yok.
Si no, no juega.
Ödev olarak verdiğim İspanyolca dersine çalıştın mı?
Estudiaste la lección de español que les dejé ayer de tarea?
Hayır, teşekkür ederim. Yapmam gereken bir sürü ödev var.
, bueno, no, gracias, pero tengo que hacer mucha tarea.
- Ödev mi?
Tarea, buey?
Ödev yapmam lazım.
Tengo que estudiar.
'Mein Kampfla ilgili bir ödev verdin mi?
¿ Hiciste una redacción sobre Mein Kampf?
Ödevin not verdiğim son ödev olduğu için şansı çok azdı.
Tu trabajo fue el último que corregí.
Geçen hafta ödev vermiş miydi?
¿ Nos encargaron un trabajo la semana pasada?
Ödev verdi ama not almadım. Sırlamayla ilgili bir şey.
Tenemos que hacer un trabajo pero no lo tengo apuntado.
Ödev konusunda üzgün olduğumu müdüre de söyledim.
Ya me he disculpado por lo de los deberes.
Zehirleyen insanlar, ödev yapan çocuklara benzerler.
Es como los niños con sus tareas.
Not karşılığı. Öğrenciler yeterli bir ödev teslim edemediğinde verilir.
Es una letra para calificar a un estudiante cuando éste no cumple los requisitos.
- Evet, çok utanmazım, değil mi? Ödev olarak kendi eserimi veriyorum.
Sí, qué vergüenza, asignar mis propias obras...
Derse başlamadan önce, çarpık kültürümüze gerçekten âşık olanlarınıza bir duyuru, yapmak istiyorum. Bugün size not yükseltmek için ödev vereceğim.
Antes de empezar, quería informarles a los enamorados de nuestra extraña cultura que hay una tarea con crédito extra para hoy.
Ben sadece notumu soracaktım. C -, beğendiğiniz bir ödev için düşük bir not.
Yo quisiera preguntarte acerca de mi nota.
Ödev yüzünden stres yapıyorum.
Estoy estresada por este ensayo.
Evet ve ödev sana mı ait diye merak ediyorlar.
Sí, y se preguntaban si era tu trabajo.
- Eve geleceksin ve bütün hafta sonu ödev yapıp gideceksin.
Volverás, harás tus deberes todo el fin de semana y te irás de nuevo
Hafta sonlarımı ödev yapmadan seninle geçiririm.
O en el tren volviendo para verte Con el que pasaré todos mis fines de semana sin deberes.
- Bu bir ödev. Buna gereken vakti vereceğiz.
Rory, esto es tu tarea.
Hani tam okuldan ayrılmak üzereyken, öğretmeniniz size ödev vermesi gerektiğini hatırlar ya, arkasında Kara Şahinler var.
Cuando su maestro recuerda dejarles tarea justo antes de salir, Los Halcones Negros están detrás.
İş ve ödev ; gece 11'e kadar meşgulum.
Trabajaré, estudiaré. Me dormiré a las 11 : 00.
Eve gelen birkaç arkadaşı var. Takılıyorlar, ödev yapıyorlar falan.
Tiene algunas amigas que suelen venir a estar con ella, hacer los deberes, esas cosas.
Gezi sırasında ödev mi?
- Tarea en una excursion?
Foster'ın dersindeki ödev için topluyorum.
Voy a juntarlas para la clase de Foster.
Yeni bir ödev hazırlar mısın?
¿ Podrías hacer un trabajo de recuperación?
Ödev yapamıyorum, idman yapamıyorum.
No hago mi tarea ni entreno.
Chloe, bu bir ödev projesi, yozlaştırma skandalı değil.
Es una tarea, no un escándalo por corrupción.
Chloe ödev projesi için hayatını mı araştırıyor?
¿ Investiga para una tarea escolar?
- Ödev bugün verildi.
- Hoy asignaron la tarea.
- Öğretmen bugüne ödev vermedi.
- El maestro no dejó tarea.
Bana ödev gibi şeyler yaptırmazlar.
* No me obligan a hacer tarea * * Ni nada de eso *
Ödev Bruegel hakkında yazmaktı. Ben de öyle yaptım.
Se trataba de escribir de Bruegel y eso hice.
Ödev yazmanız gerekmeyecek.
No tienen que escribir nada.
Düğününden beri altı ders, bir ödev ve sınavını kaçırdın.
Desde su boda, faltó a 6 clases no entregó un trabajo y faltó al examen semestral.
Çok ödev verdiler mi?
Tienes muchas tareas, ¿ no?
Hayır, hazırlamam gereken bir ödev var.
No, que escribir un ensayo.
Yani bütün jimnastik saatlerinde ödev yapabiliriz.
Tuvimos la hora de gimnasia para hacer la tarea.
Bu nasıl bir ödev?
¿ Y por qué esto es tarea?
Hayatın ödev yapmakla geçiyor.
Tienes toda la vida para eso.
Vay, ne ödev ama.
¡ Què buen trabajo!
Ben de sizden bir daha ödev almayacağımı sanıyordum.
O sea, que no he terminado de hacer deberes.
Törene gitmeyecektim ama burada yatarken okulu niye bırakmadığımı, ödev yapacağım diye kendimi niye paraladığımı ve hep bir ajan olacağımı niye kabul etmediğimi fark ettim.
Ni siquiera iba a ir a la ceremonia pero he estado aquí mintiéndome recordando por qué nunca dejé la facultad y por qué me he estado matando escribiendo redacciones en vez de no sé aceptar que sería agente para siempre.
- Hartebuck Finans binası ile ilgili bir ödev yazacak
- Hola, Sebastian.
Ödev 30 sayfaydı.
Eran treinta páginas.
Bu bir ödev projesi.
Es una tarea escolar.