Ahlaksızlık traducir francés
302 traducción paralela
Onu bırakmak ahlaksızlık ve alçaklık olur.
L'abandonner serait infâme et vil.
Ahlaksızlık bu!
C'est insupportable!
Belirtilerinden bazısı... suç, ahlaksızlık ve ümitsiszlik olan... bir kolera salgını ya da öldürücü bir vebanın varlığı gibidir.
C'est un fléau véritable, aussi contagieux que le choléra, avec pour symptômes : la saleté, le vice et le désespoir.
Ahlaksızlık hakkında yeterince konuştun. Şimdi onu göreceksin.
Vous avez assez parlé de la corruption, vous allez la voir.
Aklın ahlaksızlık ve kötülük dolu ve bunları döve döve çıkarmak lazım aklından.
Mais un sale petit esprit méchant et pervers.
Ahlaksızlık cehennemine düştüğün söyleniyor.
On dit que vous êtes tombés dans l'enfer de la lubricité.
Bir kadın ve bir erkek âşık olmuşsa bu neden yanlış olsun ki? Neden buna ahlaksızlık deniyor? Ne?
Qu'y a-t-il donc de mal à ce qu'un homme et une femme s'aiment?
Dünyada zaten yeterince ahlaksızlık var. Yeterince nefret de.
N'ajoutez pas vos préjugés à ceux du monde!
Ahlaksızlık bu Reuter.
Tu es obscène!
Varsayalım ki, her çeşit hile, ahlaksızlık, ihanet ve baştan çıkarma için bir kadın yaratılmış olsun o tam bir insandır.
Si une femme semble née pour les égarements, les turpitudes, les trahisons, les bassesses et la débauche... c'est elle!
Ahlaksızlık yerine ahlakı.
De Ia moralité a Ia place de l'immoralité.
Kız 18'den büyük, ama herifi gene de ahlaksızlıktan tutabilirsin.
Elle a plus de 18 ans, mais vous pouvez l'épingler pour vagabondage obscène.
Bu alenen ahlaksızlık ve kökünü kazımak lazım.
C'est du vice flagrant et il faut l'éradiquer.
Bu nasıl bir rezillik ahlaksızlık, kepazeliktir!
Combien le vice et l'imprudence entraînent de détresses!
Doğru. Öyle bir ortamda içip sızılan, kumar oynanılan ve ahlaksızlık dolu olan bir ortamda son fethini anlattı övünerek.
Dans cette ambiance d'alcool, de jeu et d'aldultère, il parle tout haut de sa dernière conquête.
Ahlaksızlık. Ahlaksızlık her yerde.
De la saleté partout.
Sizi havaya sokayım. Sahne Soho'da pis bir çatı katında geçer Londra'nın ahlaksızlık yuvasının tam ortasında, işin daha kötüsü sahnede karanlık bir figür var - yani sen Bill.
Laissez-moi vous mettre dans l'ambiance la scène se situe dans un grenier sale de Soho au coeur même du vice de London square puis une ombre se déplace sur la scène - c'est vous Bill.
Cezayir halkı, Sömürge Yönetimi... sadece halkımızın yoksulluğundan sorumlu değildir bunun yanında şeref duygusnu kaybetmiş erkek ve kız kardeşlerimizin ahlaksızlıklarından ve onurlarının kırılmasından da sorumludur.
Peuple algérien, l'administration coloniale n'est pas seulement responsable de la misère de notre peuple et de son esclavage, mais aussi de l'abrutissement, de la corruption et des vices dégradants de beaucoup des nos frères et sœurs qui ont oublié leur propre dignité.
Ahlaksızlık.
C'est scandaleux.
Ahlaksızlık etmek istemem ama nereden bulmuşlar bunu?
Sans vouloir être méchante, ils l'ont dégotée où, celle-là?
Ahlaksızlık bu.
C'est pas moral.
Ahlaksızlık belediye başkanının odasından... en mütevazi bir sokak meyhanesine kadar sıçramıştı.
La corruption se trouve à la mairie comme dans le bar le plus minable.
Genç hanım daha çok körpe. eğer aldatacak olursanız. kibar bir hanıma yapılabilecek en büyük ahlaksızlık olur.
Car la fillette est jeune et si vous jetiez le trouble en elle... ce serait maltraiter une demoiselle!
- Bu ahlaksızlık.
- C'est tout à fait immoral.
... bu kasaba şehvet ve ahlaksızlık yuvası!
... cette ville de vice et de corruption!
Ahlaksızlık hiçbir zaman reddedilmedi daima kabul edildi...
La mélodie des sens innove, endort l'esprit. Abruti par la richesse.
Bir illüzyonla savaşmak ahlaksızlık değildir, Mr. Spock.
Il n'y a rien d'immoral à se battre contre une illusion.
Yüce Tanrım, dinsizlerle yaşamış bu çocuğa büyüklüğünü göster, onu içindeki ahlaksızlık ve kötülüklerden arındırıp yeniden kar kadar beyaz yap.
Oh Seigneur, regarde ce pauvre garçon qui a vécu parmi Ies païïens, et purifie-Ie de Ia corruption de Ieurs manières païïennes et refais-Ie blanc comme neige.
İsim yok, ahlaksızlık yok.
Je ne citerai personne.
Ahlaksızlık ve erdem arasında sadece erdemi bilerek tercih yapamam.
Je ne peux pas choisir entre Ie vice et Ia vertu. Par hasard, je ne connais que Ia vertu.
Ahlaksızlık nedir biliyor musun?
Savez-vous ce qui est immoral?
Ama doktor bu ahlaksızlık!
Mais Docteur, c'est immoral.
Ahlaksızlık aldı yürüdü
Tu es tombé trop bas, trop gris, trop laid.
Barlarda kavga, halka açık yerlerde ahlaksızlık var... ve gençler de doğru yoldan saptırılıyor, ve şimdi anlıyorum ki bunların tümünün kaynağı burası - o şeylerin hepsi bu sınıftaki pis fikirlerde kök buluyor.
Bagarres dans les bars, indécence en public, jeunes corrompus. Tout vient d'ici, enseigné dans cette école.
- Cinayet, ahlaksızlıktır! - Ahlâksızlık, özneldir.
- L'immoralité est subjective.
Ahlaksızlıklarınız, utanarak gizlediklerinizden açık açık sergilediklerinize kadar!
Des turpitudes à peine cachées finissent étalées au grand jour!
Hayatımda böylesine korkunç bir ahlaksızlık duymadım hiç.
Je n'ai jamais entendu pire abomination de toute ma vie.
Çünkü bu kitaplardan birinde ahlaksızlık konusuna ayrılmış koca bir bölüm var.
Un de ses livres de droit a un chapitre sur l'obscénité.
Ahlaksızlık ve yozlaşma aşağı bir ırkta jenerasyondan jenerasyona kromozomlar aracılığıyla geçer.
Les vices, la dégénérescence d'une race inférieure se transmettent de génération à l'autre par les chromosomes.
T, Tümüyle Ahlaksızlık demek.
T signifie Dépravation Totale.
Ne demek istiyorsun? Bu tam bir ahlaksızlık. Bu çılgınlık.
C'est trop relâché, trop dingue.
Önemli olan filmimin sonunu değiştirmeleri, bu ahlaksızlık.
Bien sûr. C'est immoral, qu'ils touchent à la fin de mon film.
Her ne kadar... Her ne kadar ahlaksızlık ve müstehcenlikle dolu olsa da ant içtim.
Et même si le monde entier est plein de bassesses, de saletés, de saloperies,
Onu, ahlaksızlık yapmayan biri olarak tanıyorum.
Je ne l'ai jamais vu faire quoi que ce soit d'immoral.
Biz onlara ahlak verdik, onlar ahlaksızlık istiyor.
A la vertu, ils préfèrent le vice.
Kalbimizdeki saflık ve aklımızdaki dürüst düşünceler bizi şeytanın ahlaksızlığından koruyacaktır.
D'un cœur pur et d'un esprit sain... nous nous armons irréductiblement contre le mal.
Ahlaksızlık, şehvet, yozlaşma.
Vice, luxure, corruption...
Yaptığı işin ahlaksız olduğunun farkındayım ama sonuçta hırsızlık yapmadı veya cinayet işlemedi.
Je sais que c'est immoral, mais ce n'est ni un voleur, ni un assassin.
Savaş ahlaksızlıktır. İnsanları fakir bırakmak ahlaksızlıktır Irkçılık ahlaksızlıktır.
La guerre, la pauvreté, le racisme, la brutalité policière, l'oppression, le génocide, l'impérialisme.
Toplumsal değerlerimizin yıkımının habercisi olan bu korkunç ahlaksızlığı yaratan insanın kendisi. Bu zamanda inanç ve felsefe bir şey ifade etmiyor. Anarşinin eşiğindeyiz.
Croyez-moi, le pire, c'est la perte des valeurs chrétiennes, de la morale, qui nous mène fatalement à un Etat athée et anarchiste.
Kızının sürgüne gitmesine yol açan, onun ahlaksızlığıydı.
C'est la turpitude de Julia qui lui a valu d'être banni.