English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ B ] / Bağırın

Bağırın traducir francés

2,806 traducción paralela
Tren geçerken bas bas bağırın.
Parlez fort quand le train passera.
Biraz bağırın!
Faites du bruit!
Sesinizi duyalım millet, iki dövüşçü için de biraz bağırın!
Je veux vous entendre applaudir les adversaires!
Herhangi birinizi farkederse, olabildiğince bağırın. Onu vurmalısın.
S'ils vous repèrent, hurlez comme des fous.
Hayır, anladığım kadarıyla insanlardan sana bağış yapmalarını istiyormuşsun. E aynı şey, benim param da hayır işine gidecek.
Et cela fonctionne avec le caractère si bien, parce que c'est toujours au point quand tout va va assez bien pour lui et il pense : " Oui, c'est son moment, et puis...
Annem eskiden insanların bağırış çağırışlarını Cumartesi gecesine sakladıklarını söylerdi.
Ma maman disait que les gens gardaient leurs engueulades pour le samedi soir.
Zombilerin bana saldırdığın sanıyorum ama "öpüşmek ister misin" diye bağırıp onunla öpüşmeye başlıyorum.
Je suis attaquée par des zombies et je me mets à crier... "Vous voulez vous bécoter?" Et on se bécote.
Sonra "Hamburger yok, Maxim oku" diye bağırırsın.
Bientôt tu vas crier : "Pas de hamburgers! Lis ton Maxim!"
Ava, burada olmamım sebebi onun bir oxy otobüsünün soyulması ve bir korumanın vurulması ile ilgili bir bağının olup olmadığını araştırmamdır.
Je suis ici... parce qu'il est possible qu'il soit impliqué dans l'attaque d'un bus d'Oxy et la mort d'un garde.
Kocaman polis baban orada elinde bira bardağıyla durmuş annene ve çocuğuna bağırırken sen bunun acısını benden çıkarıyorsun.
Un flics, gros dur à cuire comme ton père ici, avec une bière dans sa main, qui menace mère et fils- - t'as pris ça de moi, mec.
Doğru birşeye inanmak için bağırılıp çağırılmak için çok yaşlısın.
Tu es bien trop vieux pour qu'on te force à faire le bon choix.
Sanat çocukların okulda başarılı olmasını sağlar. Madde bağımlılığı raporlarında, sanat programındaki çocuklar en alt sıradadır. Bunu Janis Joplin'e anlat.
Ma fille... 94... 95,
vampirleri ne kadar çok sevdiğinizi biliyoruz, okul hemşiresi kanınızı almak için beklediğini hatırlayın o nedenle hemen kan bağışına kayıt yaptırın
Je sais combien vous adorez tous les vampires, alors souvenez-vous que l'infirmière dirigera les dons de sang, alors inscrivez-vous vite!
Mandi ve Nick hapisane yerine kamu görevi cezasına çarptırıldı ve Annesi North Shore lisesine yeni bir kütüphane bağışladı, bu nedenle müdür Duvall mezun olmasına izin verdi ama asla statüsünü geri kazanamadı
Mandi et Nick ont fait des travaux d'intérêt général, et non de la prison. Sa mère a fait don d'une nouvelle bibliothèque à North Shore, alors le principal l'a autorisée à avoir son diplôme. Mais elle n'a jamais retrouvé son statut d'avant.
Bağışlayın. Detaylarda biraz unutkanımdır.
Pardonnez moi, je suis un peu vague sur les détails.
Acaba intihar edecek başka organ bağışçısı komşun var mıdır?
Je suppose que tu n'as pas d'autres voisins suicidaires avec des formulaires de dons?
Hastalarınızın, bağışçıların kocalarıyla seks rüyaları görmesi yaygın mıdır?
Est-il fréquent pour les patients d'avoir des rêves sexuels sur les maris de leurs donneurs décédés?
Evet, duyuyorum, kulaklarımın içine bağırıyorsun.
Oui, j'entends, tu me cries dans les oreilles.
Bataklık Bağırsağı'nın ölümcül balçık saldırısı çok zehirlidir bu yüzden anında balıkçının sinir sistemini felç eder.
L'attaque de matière visqueuse du puant des marais est tellement toxique, qu'elle paralyse instantanément le système nerveux du pêcheur.
Kurt Adam göklere çıkan bir saldırıyla Bataklık Bağırsağı'nın midesini patlatıyor.
Un assaut du loup-garou, venu des hauteurs de la lune fait exploser le ventre du puant des marais.
Seni bağışlayabilirim ; haklı gerekçelerin var. Ama insanların nedenini bilmesi gerekiyor. - Hayır.
Le peuple doit savoir pourquoi je t'épargne.
Çünkü, yatakta çok bağırıyor. Bu yüzden ve girdiğimiz pozisyonlar yüzünden onun korkmasını istemiyorum, anlıyor musun?
C'est juste que... elle fait énormément de bruit et sans parler des différentes positions qu'on aime faire.
Görgü tanıklarından biri öyle demiş. Acil yardım ekiplerine veznedarlara bağırıp çağırarak ortalığı dağıttığını bildirmiş.
Le témoin dit que l'homme criait sur les banquiers.
O sesi duymuştuk, Pete bağırıyordu ve ışığı hisseder hissetmez, o şey aniden kaybolmuştu ve o sırada bir şeyi anladım ışık, onu bizden uzak tutmanın tek yoluydu.
On a juste entendu ce bruit, Pete criait, et,... dés que j'ai mis la lumière dans sa direction la chose a... disparu - - en haut à gauche - - c'est grâce à ça que je me suis rendu compte que la lumière était notre seule façon de les éloigner de nous.
Gelen olursa bağırırsın.
Criez dès que vous voyez arriver quelqu'un.
Tüma arkadaşlarını pencerenin önüne toplayıp... Hepsini de bana baktırıp... bağırmıştı, "üstüme yürüyen buydu!" diye.
Elle a ammené toutes ses amies à la fenêtre, elles regardaient toutes vers moi, et elle a crié, "C'est lui qui me tyranisais!"
Şu an bana bağırılmasını istemiyorum.
C'est pas le moment de me crier dessus.
Belki de benim gücüme karşı bağışıklığın vardır ya da hiç kimsenin doğrulara karşı bağışıklığı yoktur.
Tu es peut-être immunisé contre mes pouvoirs. Ou peut-être que personne n'est immunisé contre la vérité.
Kelepçe, göğüs ucu mandalı kızgın bağırışlar, elbette.
Menottes, pincements de mamelons, cris, d'accord.
Bağış yapmaya hazır mısın?
Êtes-vous prêts à faire une don?
Bağımlılıklar genelde uyuşturucularla ilgili bir konu olarak düşünülür. Ama daha detaylı olarak incelediğimde bağımlılığı aşırı arzulamayla bağlantılı geçici rahatlama ve uzun vadede negatif sonuçları olan kişinin kontrolü dışında, bırakmak istediği veya bırakmaya söz verdiği ancak devamını getiremediği herhangi bir davranış olarak açıklıyorum.
Les dépendances sont généralement considérées comme des problèmes liés à la drogue, mais en regardant d'une manière générale, je définis l'addiction comme tout comportement qui soit associé à l'envie avec un soulagement temporaire et des conséquences négatives à long terme
Yani, toplumumuzda neyin kabul edilebilir ve neyin saygıdeğer olduğu son derece değişkendir ve görünen o ki, verdiği zarar büyüdükçe kâra bağımlı olmanın saygıdeğerliği artmaktadır.
Donc ce qui est acceptable et ce qui est respectable est un phénomène hautement arbitraire dans notre société et il semblerait que plus le mal est grand, plus l'addiction est respectable.
Uyuşturucuların kendi başına bağımlılık yaratabileceklerine dair genel bir hurafe vardır.
La croyance populaire dit que les drogues sont addictives en elles-mêmes.
Gösterilmiştir ki, örneğin,... annelerini hamilelikleri boyunca stres altında tutarsanız,... çocuklarının, bağımlılıklara yatkın kişisel özelliklere sahip olması daha olasıdır bunun sebebi ise gelişimin psikolojik ve sosyal çevre tarafından şekillenmesindedir.
Il a été démontré, par exemple, que si vous stressez les mères pendant la grossesse, leurs enfants seront plus susceptibles d'avoir des traits qui les prédisposeront à l'addiction et ce, parce que le développement est façonné par la psychologie et l'environnement social.
Tüm araştırmalara ve kendi deneyimlerime bakarsam bağımlılar ve aşırı bağımlıların tümü büyük ölçüde çocukken istismar edilmiş veya ciddi duygusal çöküntüler yaşamışlardır.
Les gens dépendants, d'après toute la littérature scientifique et d'après mon expérience, les toxicomanes les plus endurcis ont pratiquement tous été maltraités étant enfant, ou ont subi de graves préjudices émotionnels.
Mevzubahis yenilik getirme olduğunda parasal dürtünün, insan zekasının esas kullanımında yaratıcı düşünceye bir ayak bağı olarak ona zarar verdiği ve değersizleştirdiği ispatlanmıştır.
Quand il s'agit d'innovation, la véritable utilisation de l'esprit humain la motivation monétaire s'est révélée être un obstacle interférant et détraquant la pensée créatrice.
Güzel olan ilişkimizin bağımlılıklarını bıraktığı birkaç yıldır çok gelişmesi.
C'est vraiment génial. Notre relation s'est arrangée au fil des ans depuis qu'il est sobre.
Bu takımın lideri olduğum için ona bağırıyorum.
- Je gère l'équipe.
Zoey'in hiçbir şeyi durduracağı yok. O anca aptal megafonunu eline alıp ortalıkta bağırıp dursun. Popo yanakları hiddetle titrerken kımıl kımıl memeleri hoplayıp dururken o kendini beğenmiş meme uçları- -
Zoey n'annulera rien... en criant dans le vent avec son stupide mégaphone... les fesses tremblant de fureur... ses seins pointus se soulevant... ses mamelons prétentieux...
Kadriye nasıl bağırıyor? Sanki ördeklerini çaldık karının.
Et Kadriye qui hurlait comme si j'avais volé ses canards.
Unutmamalıyız ki Rangoon'da bulunan, ve ağır bir şekilde korunan mandıra tek değil, tüm dünyada daha büyüklerinin, politik zorbalık ve pskolojik bağımlılığın özgürlüğü anlamına gelmektedir.
Nous devons nous rappeler que la lutte solitaire qui se déroule dans une propriété sous haute surveillance à Rangoon s'inscrit dans la lutte mondiale pour l'affranchissement de l'esprit humain de la tyrannie politique et du joug psychologique.
Jelton'ın koşarak kaçtığını gördüm. Oydu ve bağırıyordu.
Oui, j'ai vu Jelton... s'enfuyant.
Sonrasında yetimhaneye hatırı sayılır bağışlar yapmış olmamıza rağmen. Paranın nerdeyse tamamını geri aldık.
Nos donations à l'orphelinat ne suffisent pas.
İstersen boş zamanlarında Çapkın Haydut'un peşine düşebilirsin ve onu gördüğünde kendisine bağırıp kızabilirsin ama ben şehirde kalıyorum.
Partez donc à la chasse du "voleur de baisers" si cela vous chante mais moi, je reste ici.
Haydi. Elemanları toplamadan önce konuş. İsmini sokakta bağırıp, kızgın kalabalığı toplamadan önce ne istediğini söyle!
Dites-moi, avant que la police revienne, que je crie votre nom dans la rue et rameute la foule.
Evet, besleyici, doyurucu aynı zamanda ekstra lif sayesinde bağırsak treninin tıkırında çalışmasını sağlıyor.
- C'est nutritif, ça cale et grâce aux fibres, mon train intestinal est à l'heure.
Tabii ben de bu bilgimi kutlamak için koridorda adını bağırıyordum.
Oui, je hurle son nom pour célébrer cet exploit.
Beni bağışlayın, bazen İngilizcem beni yanıltır, bazen sizin gerçekleri... söylemediğiniz gibi...
Je m'excuse. Mon français me fait parfois défaut. Si ce que vous dites n'est pas vrai, c'est un mensonge, non?
Dik dik bak, kaşlarını çat, bağır.
Boude.
Yaklaşmayın, yoksa şimdi avazımın çıktığı kadar bağırırım.
Si vous me touchez, je crie. Trishna!
-... çocuğun bağırsaklarını yere boşaltırım. - Adın ne? - Ne!
Ton nom?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]