Canlı traducir francés
18,728 traducción paralela
Belediye Başkanı Lindsay günlerini gösteriyordu ve Belediye Başkanı Lindsay, Florence Henderson'a yengeç vermişti ve Yengeçler diye çete vardı, ve insanlara canlı yengeç atıyordu.
Quand nous faisions vivre un enfer au maire Lindsay, et quand le maire Lindsay filait des morpions à Florence Henderson, et que les Morpions étaient un gang qui organisait des concours de morpion.
Şu andaki hedef onu ameliyathaneden canlı çıkarmak.
Maintenant, le but est qu'il survive à la salle d'opération.
Canlı röportaj vermemiz gerekecek.
On doit faire une déclaration en direct.
Rose Stagg canlı bulundu.
Rose Stagg a été retrouvée vivante.
İlk kendine gelirken aşırı tedirgin olması ve aleyhinde gösterilen delillere karşı şiddetli duygusal tepkiler göstermesi haricinde hastane raporlarında sakin, uyumlu hatta dost canlısı olduğu bildirildi.
Hormis un premier réveil très agité et une réaction émotionnelle violente à la présentation d'une partie des preuves à charge, l'hôpital indique qu'il s'est montré docile, coopératif, voire aimable.
Doğal, duygusal zekası güçlü bir canlı olması için çaba sarf etmemize rağmen...
Malgré nos tentatives de promouvoir une intelligence émotionnelle naturelle,
Canlı... hissediyorum.
Je me sens... vivante.
Şu anda birbirimiz hakkındaki duygularımız önemsiz çünkü ne sen ne de arkadaşın bu köprüden canlı ayrılmayacaksınız.
Nos sentiments mutuels sont négligeables pour le moment car ni vous, ni votre ami, ne quitterez ce pont vivants.
Ateşi canlı tutmaya devam et babanın yakında döneceğinden eminim, tamam mı?
- Bien. Continue à alimenter le feu et je vais m'assurer que ton père rentre vite, OK?
İki, Rose'u canlı olarak bulduk.
La deuxième : on a la fille et elle est en vie.
Eski ortağın çok dost canlısıymış.
Un type sympa, ton ex-équipier.
Onlar ölü gibi. - Ölmek için biraz fazla canlılar.
- Ils sont assez vivants pour des morts.
Seni canlı istiyorlar.
Ils te veulent vivante.
Canlı yayında tartışalım, sen ve ben.
Débat en direct à la télé, toi et moi.
Canlı yayına çıkacağız, o yüzden kaba kelimeler kullanmak yok.
- On est en direct! Alors pas de langage coloré.
Onu canlı yayına çıkaracağınızdan haberi var mıydı? Rızasını almış mıydınız?
- Savait-elle que vous alliez faire cette révélation?
15 yıldır kanlı canlı bir ölüyüm.
J'ai été un homme mort qui marche et qui parle pendant 15 ans.
15 yıldır kanlı canlı bir ölüyüm.
Je suis un mort-vivant depuis 15 ans.
Adamımı canlı yakalamış olacaklar.
Ils ont dû prendre un de mes hommes.
İyi, dost canlısı.
Mais ça va, on s'entend bien.
Canlı da olabilir ölü de. Olasılıklar yüzde elli.
Il pourrait être vivant ou mort.
- Canlı mı ölü mü olduğunu nasıl anlarsın?
Comment le savoir?
Kedi canlı mı, yoksa ölü mü?
Le chat est vivant ou mort?
- Ne canlı, ne de ölü.
- Soit il est mort, soit il est vivant.
- Kedi canlı aynı zamanda da ölü.
Vivant et mort à la fois.
Onu yeniden canlı istiyorsanız, hemen çıkmamız lazım.
Si vous le voulez vivant, il faut partir maintenant.
Canlı değil.
Ce n'est pas vivant.
Bizim de enerjimizi buna harcamamız daha iyi olur. Ölülerle konuşmaya çalışmaktansa canlı teröristleri durdurmaya çalışarak.
Et c'est là que notre énergie serait mieux utilisée, essayant de stopper des terroristes vivants plutôt que de s'arrêter pour essayer de parler avec ceux qui sont morts.
Savunma Bakanlığı kısa süre önce askerlere canlı aşı yapmakla suçlanmıştı.
Le Département de la Défense fut récemment inculpé pour avoir donné aux soldats des vaccins vivants.
Bazı şeyleri böyle canlı tutuyorum sanırım.
Je suppose que c'est un moyen de garder les choses vivantes.
Eğer dışarı canlı çıkarsa onu bununla vur.
Tirez-lui dessus s'il se comporte mal.
Bu tepeler de canlı...
Comme dans "Chandni".
- dost canlısı bir hakime götür.
- et d'un juge compréhensif.
Ve sen, kardeşim buradan canlı çıkamayacaksın.
Et vous, mon frère, ne partirez pas d'ici vivant.
Hopkintondaki başlama çizgisinde yarışmacılarla birlikte canlı yayındayız
On est en direct au départ à Hopkinton où la course commence.
Damarlar kontrol edildi, Ama canlılık yok.
Ce n'est pas viable. Le sang ne circule plus.
Onu canlı yakaladılar. Büyük bir rahatlama dalgası yayıldı.
C'était dangereux, mais ils l'ont eu vivant.
Projeye biraz canlılık katmanın yolunu bulmak için sürekli bir mücadele içindeydik.
On avait toujours du mal à essayer de comprendre comment donner vie à ce... projet.
- Eskiden ben de patlıcanlı yapardım.
J'avais l'habitude de toujours mettre de l'aubergine dans mon curry.
Canlı Konuşma Aracı'na dönüyoruz.
Retour dans le Fresh Talk Express.
Josh, patlıcanlı yapmışsın!
Mmmm, Josh! Est-ce que... C'est de l'aubergine.
En azından birkaç gün bana canlı lazımsın.
J'ai besoin de vous vivant.
Onu canlı bulmamıza yardım edecektin.
Tu devais nous aider à le retrouver vivant.
Jocelyn'i canlı olarak ele geçirin.
Je veux Jocelyne vivante.
Pekala, Üç basın ağı çalışmaya başladı bunu devam ettirebilirsek canlı yayın devam edecek,
Les trois chaînes diffuseront les auditions en direct.
Senin canlı canlı yayınlandı Küçük özel ağımızda.
Tu es à l'antenne sur notre petit réseau privé.
Bunu canlı canlı yer.
Elle va croquer ça tout cru.
Ev sahipleri çok canlı görünürlerdi. Davranışlarındaki şeyleri okumaya başlarsın.
Les hôtes semblaient si réels que leur comportement m'inspirait des théories.
Bunu canlı yapacağını varsayıyorum. Ücretin nedir?
Si jamais tu survis, tu veux quoi?
Sıçanlı ara sokağa nasıl sıydın?
Comment as-tu réussi à passer par ici?
Canlı mı?
T'as la trique?