English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ C ] / Celeste

Celeste traducir francés

1,226 traducción paralela
GÖKSEL YÖN TAYİNİ
navigation CELESTE
Haydi gidelim. Celeste, vakit kalmadı.
On n'a plus le temps, elle est sur un canot.
Hâlâ gemide olduğunu biliyorum! - Celeste, nereye gidiyorsun?
Elle est encore à bord!
Celeste, hanımefendinin içkisini bizim hesaba yaz.
Celeste, on paie pour elle.
Ben Celeste.
Je suis Celeste.
Söylesene Celeste mesleğin nedir?
Celeste, vous faites quoi comme métier?
Yani, Gary ve Celeste onlar ne biliyorlar ki?
Gary et Celeste, que savent-ils réellement?
- Celeste nasıl?
Comment va Céleste? Bien.
Göksel Tapınağı kirletmelerine izin verirsen tapınağı imha ederler.
Si vous les laissez violer le temple céleste, elles le détruiront.
Hatırlarsan biz solucan deliğini keşfedene kadar Göksel Tapınağın Bajor çocuk masalı olduğunu düşünüyordunuz.
Vous pensiez que le Temple céleste n'était qu'une supercherie jusqu'à la découverte du vortex.
İncil'in bize öğrettiği gibi ani bir ateş fırtınası ya da lanetlenme gibi değil, yavaşça kaplayan bir kar battaniyesi gibi.
Ce n'est pas un feu céleste comme l'enseigne la bible, mais plutôt une couverture de neige qui s'étale doucement.
Hıristiyanlıkta bile, yeniden doğuş ve cennette hüküm sürmekten bahsedilir.
Le christianisme enseigne la résurrection et l'ascension du corps céleste.
Gökyüzündeki kuşları her şeye kadir tanrı besler.
Les oiseaux du ciel ne sèment ni ne moissonnent, et votre Père céleste les nourrit.
Şimdi hatırladığım kadarıyla bunlar, nurani bir ışıkla kızdırılmış altın yıllardı. Ve işler çok çetin bir hal aldığında, Draco'nun yıldızı oldukça parlak bir şekilde ışık saçtı nereye bakacağını bilen bizler için.
Je m'en souviens aujourd'hui comme d'une époque heureuse, exaltée par une lumière céleste, et quand les choses se compliquaient, l'étoile de Draco brillait avec plus d'éclat pour nous qui savions où regarder.
Doğuştan yapısı bile daha cılızdı benimkinden. Ama sağlam insan nasıl dinlemezse cennet kisvesindeki aşağılık cümbüşlerin çağrısını. Çürük insan meleklerle sarmaş dolaş da olsa... bıkar göklerdeki yatağından can atar iğrenç pisliklere.
Mais ainsi que la vertu ne se laisse pas émouvoir, même quand la lubricité la courtise sous un aspect céleste, ainsi la luxure, même accouplée à un ange radieux, se lasse vite de sa couche céleste et va se repaître d'immondices.
"Göklerin kızı ruhumun tapınağı güzelliklerin en güzeli Ophelia."
"A... la... céleste... et à... l'idole de mon âme... la plus... belle des belles, Ophélie..."
Ama nasıl kasırgalar patlamadan önce bir sessizlik sararsa gökleri, bulutlar nasıl dona kalırsa rüzgarlar nasıl diniverirse ölü gibi yatan toprağın üstünde ve o zaman yıldırım nasıl patlarsa birden öyle uyanır Pirus'un bir an duraklayan öfkesi.
Souvent avant un orage, on observe le silence dans le ciel, les nuages immobiles, les vents violents, sans voix, le globe terrestre silencieux comme la mort, et soudain, un effroyable tonnerre déchire la voûte céleste. Ainsi, aprés une pause, la fureur de Pyrrhus le remet à l'oeuvre.
Kalbim bir gökyüzü gibi açıktır.
Mon coeur est grand ouvert, comme l'espace céleste.
Ak Yıldızlardan birini ödünç almak istiyorum.
Un vaisseau de l'Etoile Céleste.
Marcus ve Ivanova, Ak Yıldız filosundan bir gemiyle gittiler.
Marcus et Ivanova ont embarqué sur un vaisseau de l'Etoile Céleste.
Gezi Güvertesi manzaralı yeni Bajoran restoranı Göksel Kafe'nin sahibiyim.
Je suis la propriétaire du café céleste, le nouveau restaurant bajoran.
Onlar Göksel Tapınağın parçasıydılar.
Ils appartenaient au Temple céleste.
Eğer bu sahte kahinler Gökteki Tapınağa geri dönerlerse... onların hoş karşılanacaklarını sanmıyorum.
Donc s'ils revenaient dans le Temple céleste... - Ils ne seraient pas les bienvenus.
Aslına bakılırsa, bu olay pek gökyüzüyle ilgili sayılmaz.
Ce phénomène n'est pas [br] complètement céleste.
Bu semavi bir olay...
Une sorte... d'événement céleste...
- Semavi Umut Kilisesi'nde.
- A l'église de l'Espérance Céleste.
Celeste, her yere baktık!
- On a cherché partout.
Eğer birşeyi çok istersen, cennetteki babamız yardım edecektir. - Evet.
Si tu veux vraiment quelque chose... le Père Céleste fera probablement de sorte que ça arrive.
Cennetteki babam, Lütfen bana yol göster.
Père Céleste, montrez-moi le chemin, s'il vous plaît.
Fakat eğer bilimsel bir dahi değilsen, Cennetteki baban için hayati planlarının... pek te önemli olduğunu düşünme?
Mais si tu es un tel génie scientifique... tu ne crois pas que le Père Céleste a quelque chose... de plus important prévu pour ta vie?
Wow. Cennetteki baba sana gerçekten bilim konusunda hediye vermiş.
Le Père Céleste t'a vraiment donné un don pour la science.
Hey, bu cenneteki babamızın senin için olan planımı?
Tu crois que c'est ce à quoi le Père Céleste t'a destiné?
Ne? Oh, Joe, cennetteki babamızın bizden ne istediğini ya da aklındakini anlamak çok zor.
- Oh Joe, c'est si dur de savoir... ce que le Père Céleste veut de nous ou ce qu'il a en tête.
cennetteki babamızın bizim için planıdır.
C'est peut-être à ça que le Père Céleste t'a destiné.
Cennetteki babamız en iyi yolu nasıl bulacağımızı gösterir.
Père Céleste, qu'on vous serve de notre mieux.
Ak Yıldız 9, ayrıl ve ön bataryaları vur!
Etoile Céleste 9, visez leurs armes antérieures.
Ivanova'dan Ak Yıldız 2'ye. Duyuyor musunuz?
Ivanova à Etoile Céleste 2, me recevez-vous?
Kolcular bugün cennetteki mekânlarını bırakıp Dünya'ya gelseler ruhun bile duymaz.
Si les Rangers revenaient sur Terre depuis leur séjour céleste... vous ne le sauriez même pas.
Bu yola başvurmayacağımı umuyordum. Ama Gök Tapınağı, Kahinler...
Mais, et le Temple céleste...
Ama Bajor'un Gök Tapınağından bağı kesilecek.
Mais Bajor sera coupée du Temple céleste.
" Çünkü mahkumdular dolaşmaya sonsuza dek göklerdeki çayirlarda
" Car ils doivent à jamais chevaucher dans cette prairie céleste
Boğazına düşkün, zevk sahibi eski ilahi varlık, insan ırkına yeni katılım.
Gourmand, hédoniste... ex-corps céleste, ajout récent à la race humaine.
" Tanrıdan,
" Je prie que notre Père céleste
Zafere erişmek için, bizi... engelleyen ne?
Qu'est-ce qui nous empêche de tendre la main? De toucher la gloire céleste?
Başka bir adam, aynı kuşu görür... zaferi hisseder.
Un autre homme voit le même oiseau, il ressent la gloire céleste.
Ak Yıldız filosundan yağmacılara.
Ici l'Étoile Céleste. Écoutez, groupe d'attaque.
Efendi Ayaz ve Efendi Rüzgar döndüler.
Seigneur! Les chefs des sections Gelée céleste et Vent divin sont là.
Demek sen ünlü Ayaz'sın.
Le fameux Givre de la section Gelée céleste?
Sahip Ayaz...
Chef de la section Gelée céleste...
Cennet gibi.
Céleste!
Gökten inen ölüm.
Oh, bien sûr. La menace céleste.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]