English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ D ] / Dalış

Dalış traducir francés

1,664 traducción paralela
Biliyor musun, dalış hocalarının hapiste olduğunu söylediğimde 5 tane kardiyoloğun az kalsın kalp krizi geçiriyor olmaları çok ironik bir durumdu.
Tu sais, il y a quelque d'ironique dans le fait de voir 5 cardiologues, avoir une attaque quand tu leur apprends que leur instructeur de plongée est en prison.
Çok iyi dalış yaptığını duydum.
J'ai entendu dire que tu étais plutôt impressionnant sous l'eau.
Su altına dalış konusunda o kadar da kötü değilsin.
Tu te débrouilles pas mal sous l'eau toi aussi.
Ben bir dalış mağazası sahibiyim.
Je suis le propriétaire d'un magasin de plongée.
Biri, Bahama'lardaki dalış gezisinde boğulmuş... Diğeri, iki yıl önce bir araba kazasında yanarak ölmüş.
l'un s'est noyé en plongée aux Bahamas, l'autre a brûlé vif 2 semaines plus tard dans un accident de la route.
Florida Keys'e taşınıp dalış eğitmeni olmuş.
Non, laissez tomber, il a déménagé à Florida Keys, où il est instructeur de plongée.
Aşağı dalış!
Descente du plongeur!
Kızın kuğu dalışı yaptığını görecek kadar zamanında oradaydım.
C'était elle la méchante, non? - Oui, Mr.
... inci dalışına veya ateş etmeye gitmişlerdir.
Ils sont allés escalader une montagne, partis pêcher des perles ou au tir aux pigeons d'argile.
Dalış Bugün... 26 Aralık 2004
Plongée aujourd'hui 26 décembre 2004
Adam sigara almak için çıkar ve Guam'da dalış malzemesi kiralamaya karar verir.
Un gars va acheter des clopes et on le retrouve sur une plage de Guam.
Uyumlu dalış kıyafetleri alabilirdik, ama bence böyle daha zarif, değil mi?
On aurait pu piquer un ensemble de bikinis. Je pense que c'est beaucoup plus élégant, pas toi?
- Bu bizim birlikte ilk dalışımızdan.
C'était notre première exploration ensemble.
Dalış takımlarını da giy!
- Va chercher tes palmes!
Dalışımı göstermek istiyorum.
Je veux lui montrer comment je plonge.
Hayatımızın geri kalanını evde geçiririz, senin her uykuya dalışında, senin sözlerinin olduğu bir kitapla sana vurarak seni uyandırırım.
La femme du professeur? Après tout, je m'en fiche. Tu me dois 32,50 $.
Dalış yapıyordum.
Plongée sous-marine.
Bulundukları yerin aşağısında, dalış kemeri bulduk.
On a trouvé une ceinture de plongée sous elles.
Ve burası otobüs güzergâhlarının da dışında. - Öyleyse nasıl geldi ki buraya? Yanında bir çocuk bir de dalış kemeriyle?
Alors, comment est-elle arrivée ici avec un enfant, une ceinture de plongée et sans chaussures?
Dalış elbisesi ve maske.
une combinaison et un masque.
Eşi ve çocukları havaalanından alınırken, minibüs Andrews'un elinin altındaydı. Sualtı teçhizatı da dalış kemerini açıklıyor.
Andrews était en possession du véhicule quand quelqu'un les a prises à l'aéroport.
Dalış kemeri taktığın eşini ve kızını okyanusa atmadan önce birbirlerine bağlamak için kullandığın sicim ve düğümün aynısı!
Et c'est exactement le même genre de ficelle et de nœud que vous avez utilisés pour ligoter votre femme à votre fille avant de les doter d'une ceinture lestée et de les balancer à la mer.
Vietnam'da adalardan dalış yapmak istiyorum.
Je veux voir les coraux au large des îles An Thoi au Vietnam.
Osurukla dolu dalış tankı.
Scaphandre rempli de pets.
Birisinin uykuya dalış sesi gibi.
On dirait un ronflement.
Çekiç başların toplandığını düşündüğümüz bir yere dalış için hazırlık yapıyoruz şuanda.
On se prépare à plonger là où ils se réunissent.
Serbest dalış...
L'apnée...
Cameron'a veriyor. Yukarıdan bir dalış.
Passe à Cameron qui plonge.
Deniz gezintisi, tüplü dalış, boş zaman etkinlikleri ve denize yerleşik üniversiteler olacak.
Les gens pourront pratiquer des sports nautiques, faire de la plongée sous-marine et s'adonner à d'autres loisirs.
Ve sonunda istavritler daha derine inerek, kuşların dalış menzilinden çıkıyor.
Et enfin, les maquereaux s'enfoncent en deçà de la portée des oiseaux.
Para edecek her şeyi almazsak, bu dalışı ziyan etmiş oluruz.
Prenons tout ce qui se vend, sinon on ne sera pas récompensés.
Bu, tıp ve bilim dalında Nobel ödülü almış Derek Candle'ın, bir konuşmasında gayet güzel ifade ettiği gibidir :
C'est quelque chose qu'Eric Kandel le gagnant du prix Nobel de médecine et science de l'année 2000 a dit, de façon très éloquente, dans une conférence
Her neyse, Jason bu belgelere bir göz attı ve biz onu durduramadan 25'inci kattaki direktörün ofisine koşarak çıktı odaya dalıp, direktörün başsavcıyla yaptığı görüşmeyi böldü.
Quoi qu'il en soit, Gideon jette un oeil et voit ce papier, et avant qu'on ait pu l'arrêter, il s'est élancé, a grimpé 25 étages d'escaliers - jusqu'au bureau du directeur, a débarqué,
bu bilim dalı düşünce, zeka ve duygulardan oluşuyor.
"Science qui s'occupe de l'esprit et des processus mentaux et émotionnels."
Cowen bize iki atom bombasını verdiği zaman bir çeşit zeytin dalı uzatmış oldu onlarla süren ilişkimizi tehlikeye atmayı hiç istemem.
Lorsque Cowen nous a donné deux de ses armes atomiques, c'était une sorte de signe de paix et je détesterais compromettre cette importante étape que nous avons franchi avec eux.
Pekala, ofisimin ya ısıtıcısı bozuldu ya da uykuya dalıp Rudy Giuliani`li fantazi kurdum.
OK, soit le thermostat dans mon bureau est cassé, soit je me mets encore à fantasmer sur Rudy Giulani.
Hangi spor dalında, hangi ülkede olursa olsun bu işte kendine yer edinmiş her koç bu sözlere inanır.
PeÏ... importe le sport, peu importe le pays, toÏ... s les entraà ® neurs qui mà © ritent ce nom le pensent.
Dalından yeni koparılmış bademler!
Figues fraîches, amandes!
Spor dalımız veya hobilerimizden kaynaklanan, ne kadar güzel, veya çirkin olduğumuz üstüne kurulu arkadaş çevrelerine takılıp kalmışız.
On reste dans ces cercles d'amis fermés basés sur les sports qu'on pratique, sur ses passe-temps ou sur le fait qu'on soit séduisant ou pas.
Biliyoruz ki Anthony Larsen insanların özel hayatına dalıyordu. Otelin konuk listesi ne oldu?
Bon, nous savons qu'Anthony Larson s'immisce dans la vie privée des gens.
Mahremiyetine dalınacak birisi var mıymış?
Et parmi les clients de l'hôtel, y a-t-il quelqu'un d'intéressant?
- Çok sıkışırsan oyuna dal.
- Si t'es bloqué, tu l'embrouilles! - D'accord.
Eğer şu dalış kemeri aşağıya kaymasaymış, sonsuza dek dipte kalabilirlermiş.
Elles auraient pu rester là à jamais si la ceinture lestée n'avait pas glissé.
Sanki uykuya dalıyordu.
Comme s'il s'était endormi.
Bunu yapamıyordum, çünkü üzerinde çalıştığım birçok bilim dalının kapsamı dışında kalan alanlardaki problemlerin çözümüne çok yakındım.
Il m'était impossible de raisonner de la sorte, car j'étais sur le point de résoudre les problèmes qui m'occupaient. De plus, les problèmes que je traitais ne s'inscrivaient pas dans le cadre de références de la plupart des sciences.
Sadece basit bir dal-sınır yaklaşımı problemi.
C'est simplement une question de division et de ramification.
Dal-sınır yaklaşımı mı?
De division et de ramification?
Daha önce toplantı yapılmış olan alanların ortak değişkenleri üzerinde çözümleme yapan bir algoritma çalıştırıyoruz, ondan sonra dal-sınır yaklaşımı algoritmasını kullanarak, Carter'ın bir sonraki buluşma noktasını bulmaya çalışıyouz.
Donc, en lançant un algorithme qui analyse les caractéristiques des précédents lieux de rendez-vous pour trouver la variable clé, puis en appliquant un algorithme de division et de ramification, on peut espérer identifier le lieu où la prochaine réunion de Carter aura lieu.
Alevlerin içine dalıp adamın hayatını kurtarmış, bana özelmiş gibi geldi.
Elle a bravé un incendie pour sauver la vie d'un homme. Ça me semble spécial. Oui, vous avez raison.
Sana bakıyor ve uykuya dalıyor.
Elle te regarde et elle s'endort.
Köpekbalığı dalıyor. Adeta kalabalıktan kaçmak ister gibi.
Le requin plonge, comme s'il cherchait à échapper à ce surpeuplement.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]