Dediğinde traducir francés
1,153 traducción paralela
Sorun ne dediğinde değil, Seven. Nasıl söylediğinde.
Le problème n'est pas ce que vous dites, mais la façon dont vous le dites.
- Ben bunu bilmiyorum, sen biliyorsun. İnsanlar bunu biliyorsun dediğinde nefret ediyorum. Nasıl bilebilirim ki?
j'ai horreur qu'on me dise que je sais.
Mesela sen "o yere" ulaştık dediğinde.
Me dire comment on a atteint "ce stade"?
Bana iyi haberler var dediğinde, Michael'ın bir beyefendi olduğunu kızımı benden isteyeceğini anladım.
En apprenant la nouvelle, j'ai su... que ce Michael, ce gentleman, viendrait me demander sa main.
O haklı. O bir alıcı var dediğinde ortalıkta yalancılar dolaşıyor. Hep kendisi için istiyor.
Il fait croire qu'il connaîît quelqu'un d'intéressé, alors que c'est pour lui...
Dövüşçülerden birisi "dur" dediğinde, bayıldığında veya pes ettiğinde dövüş biter.
Si quelqu'un crie "stop", tombe dans les vapes, tape de la main, le combat est fini.
'Kalmaya geldim.'dediğinde söylenecek her şey söylenmişti.
"Quand tu as dit :" Je reste " tout était dit
Prag dediğinde gözlerin parladı.
Vos yeux brillent en évoquant Prague.
İkincisi de, Avrupa'da çok fazla iş kaybediyoruz... çünkü Almanlar telefon edip ; "Wir haben fünf Millionen Deutschmark..." dediğinde ;
Mais la n ° 2, c'est qu'on pert beaucoup de marchés en Europe parce que des allemands appellent : " Wir haben 5 Millionen Deutschmark...
Ailem bana "hayır, o var" dediğinde onlara inanmadım.
Mes parents me disaient : "Il existe!" Mais je les croyais pas.
Tamam, böyle dediğinde kulağa aptalca geliyor.
O.K., vu comme ça, ça semble stupide.
Önceleri harikaydı ama birkaç gün sonra evde annem "tatlı niyetine dondurma ister misin" dediğinde ben "hayır, sağ ol anne" derdim, tüm gün baktığımdan bıkmıştım artık.
Au début, c'était super, mais après, ma mère me disait : "Tu veux de la glace?" J'en avais eu sous le nez toute la journée et j'étais écoeurée.
Açıkça görünüyor ki önemli, özellikle böyle "önemi yok" dediğinde.
Apparemment, ce n'est pas rien, au ton que tu prends.
Üç dediğinde. Bir, iki, üç.
Je compte jusqu'à trois...
Ortağıyım dediğinde, kulağıma pek polismişsin gibi gelmedi.
Quand tu dis "partenaire", ca fait pas flic.
Miranda "oyuna dön" dediğinde, bunu gerçek anlamıyla demişti.
Quand Miranda disait : "Retourne sur le terrain", c'était au sens littéral.
Özellikle de şunu dediğinde...
Surtout quand il a dit...
Yani yemek dediğinde, yemeği kast etmiştin.
Tu étais sérieuse à propos du dîner, alors.
"Merhaba" dediğinde senindim.
Tu m'as eu à hola.
Sana sorduğumda tamam dediğinde, sorduğumda tamam dediğinde ve sorduğumda tamam dediğinde, aslında tamam değil demeye çalışıyormuşsun.
quand tu dis d'accord, encore d'accord et encore d'accord, ça veut dire non.
"Sevgili günlük. Bugün Ajan Scully kendiliğinden alev alan insanlar dediğinde kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu."
- "Cher journal, aujourd'hui j'ai frémi quand l'agent Scully a parlé de combustion spontanée."
Indrujid'in izler bırakmayacağını dediğinde ne demek istedin?
- Indrajit ne laisse pas de traces?
Sears reklamlarında kadınlara yönelmeye karar verdiğinde ve "Sears'ın yumuşak yüzünü görün" dediğinde karını % 30 artırdı.
Quand Sears a fait des femmes leur cible publicitaire, leurs recettes ont grimpé de 30 %.
Başkan sana atla dediğinde.... Sanırım atlamak işine gelmez. Değil mi?
Eh bien, quand ton Président te demande de sauter... c'est difficile de ne pas sauter, c'est certain.
"Bunu ikimizden biri yapmış olabilir" dediğinde... Benim yaptığıma emindim.
Mais quand t'as dit que c'était toi ou moi j'ai cru que tu m'accusais
Ne zaman bir aktör gelir de, "Şunu bunu yapıyorum" dediğinde...
Quand un comédien me dit : "J'enchaîne", je le tuerais.
Bu sayede, gelecek sefer sana şişko dediğinde onun suratına yumruğu yapıştırabilirsin.
Comme ça, tu pourras le cogner quand il t'appellera Patapouf.
Spiker "Maçta 10 dakika geride kaldı." dediğinde Yubiho iki kez bombalama hareketi yapacak.
Quand l'animateur dit "10 minutes sont passées", Yubiho fera sa Bombe de Feu, deux fois.
Sürekli dün dediğinde her seferinde farklı oluyor.
Quand tu prononces le mot hier, c'est différent à chaque fois.
"Sunmi, iyi misin?" dediğinde
Sunmi, tu vas bien?
Dur bir saniye... yani şimdi sen 77 dediğinde, 1977 yılını mı kastediyorsun?
Tu parles bien de l'année 1977?
Bir kadın ; geri çekiliyorum, dediğinde, kovulabilir.
Une femme dit : "Retirez", elle est virée.
Ama yalan söyledim dediğinde birden ağzımdan çıkıverdi.
Quand tu as dit que tu m'avais menti... ca m'a désarconnée. Quel était le mensonge?
- Ben "Herkes hazırlansın" dediğinde vardım.
- J'étais partant dès "bougez-vous". - Allons-y.
Patron Jay-Don gelecek dediğinde, sevincimden havalara uçtum!
Quand le chef a dit que Jay-Don allait venir, je me suis senti si... ouah!
- Kiri takip edelim dediğinde...
Cette piste...
"Çıplaklık belleği" dediğinde insanların senin neden bahsettiğini anlamasını mı umuyorsun?
Quand tu dis "tampon de nudité", tu crois vraiment qu'on te comprend?
"Larry" bekliyor dediğinde sen olduğunu anlamalıydım.
Un certain "Larry" la fait attendre, j'aurais dû me douter que c'était vous.
- Ne demek istiyorsun yani Raymond bana halsizim dediğinde, yalan mı söylüyor?
- Qu'est-ce que tu insinues? Que Raymond me ment quand il me dit qu'il se sent faible?
Yargıç beni arayıp, bir şartlı tahliye oylaması için evet ya da hayır dediğinde, para cebine girerdi.
Quand le juge appelait et disait oui ou non sur un vote, les membres étaient dans sa poche.
Rıhtımda buluşalım dediğinde?
Puis il m'a dit de le rejoindre sur la promenade...
Mahkemede suçluyum dediğinde bunları anlatmak zorundasın.
Il faudra répéter ça en plaidant coupable.
Bu yürüyüşün en güzel tarafı ise ailem bir daha tatile gidecek paramız yok dediğinde Onlara karşı gelmeyeceğim.
Ce qu'y a de positif dans tout ça, c'est que ne pas partir en week-end me sera égal maintenant.
Frankie "S.çsam mı yoksa kör mü olsam?" dediğinde,.. ... bir yol ayrımında.
Quand Frankie dit : "J'hésite entre chier et devenir aveugle"... il est à un carrefour.
Evime gelip, dostunum dediğinde hiçbir şeyden haberim olmadığını mı sandın?
Tu viens chez moi... à 3 h de l'après-midi pour me dire que tu es mon ami.
Az önce kimseyle konulmak istemiyorum dediğinde özellikle benimle diyerek ne demek istedin.
Pourquoi tu ne voulais pas... en parler, surtout avec moi?
Neysen, onu yaparsın dediğinde haklıydın.
"On fait ce qu'on est." Vous aviez raison.
"Babam nerede?" dediğinde ona ne söylemeliydi?
"Où est mon père?" Qu'a-t-elle bien pu lui dire?
Çocuk "evet" dediğinde Bay Stevenson bir kalem alıp saplamaya başlamış, gözüne, yanağına tekrar tekrar saplamış.
Le garçon répond "oui" et Stevenson se met à lui foutre des coups de crayon dans l'œil, sur la joue
Hemşire gülerek "sizi tanıyorum Bay Stevenson" dediğinde,
Quand l'infirmière a souri et dit : "Je vous connais M. Stevenson"
Üzerine bir kostüm giyip, kapıları dolaşıyorsun ve Şeker ya da şaka dediğinde, sana şeker veriyorlar.
et tu as des bonbons.