Devotion traducir francés
452 traducción paralela
"Mikadoya özverisinin son işareti olarak, onun için canını verdi."
"Comme signe ultime de sa dévotion au Mikado, il lui a offert sa vie."
Tüm cadılar Şeytan'a olan saygılarını, onun arka tarafını öperek göstermek zorundaydılar.
Elles devaient montrer leur dévotion au diable en lui embrassant le derrière.
Larita, John'un bağlılığında, güven buldu.
Larita trouvait quelque chose de rassurant dans la dévotion de John.
Koca bir yaz boyu onu bana verdin. Seçim yapmaya gelince, sana verdiği mücevher ve arabalar benim aşkımdan, sadakatimden, hayatımdan ağır bastı.
Je l'ai eu gratis un été, mais quand il a fallu choisir, son argent valait plus que mon amour, ma dévotion, ma vie!
"... büyük bir sadakatle bagli olduklari dava ugruna ölen... "bu onurlu sehitleri karsisinda bizim de sadakatimiz artiyor... " ve bu insanlarin bos yere ölmedigini göstermeye karar veriyoruz.
"... et pour ces morts honorables notre dévotion augmente, pour cette cause à laquelle ils ont donné leur entière dévotion, et nous décidons solennellement que ces morts n'auront pas été vaines.
Yeryüzünde cenneti bulacağınıza söz vermiştim ve eğer bu dindarlığa hayatımı vakfetmem gerekiyorsa sözümü tutacağım.
Je vous ai un jour promis de trouver le ciel sur cette terre et je tiendrai cette promesse dussé-je prendre une vie de dévotion.
İnananlara göre sanat eserleri. Öyle ki kiliselerine olan bağlılıkları tam.
Des retables pour les croyants, qu'ils portent à leur église pleins de dévotion.
Hastana olan bağlılığın, sana 2 cinayet ve 1 cinayet için cezanın aynı olduğunu unutturmuş.
Vous avez oublié, dans votre dévotion stupide pour votre patient que la punition pour deux meurtres est la même que pour un seul.
Ömür boyu sürecek bir sevgi ve sadakatten daha fazla ne verilebilir?
Est-il possible d'offrir plus que la plus tendre affection et une dévotion de toute une vie.
Ömür boyu sadakatten önce gerçeklere bakılır.
Une dévotion de toute une vie n'est évaluée qu'après coup.
Böylesi bir bağlılık beni duygulandırdı. O yakalanınca eline ne geçecek? - Efendimin takdirini kazanacağım.
Une telle dévotion est touchante, mais que gagnes-tu à sa capture?
Annesi, onu ayakta tutan tek destek oldu. Annesine karşı vahşi, psikopatik bir düşkünlüğü var.
Il a une dévotion psychopathe pour elle.
Bu, zorluğun, acı çekmenin görevine ve yeminine koşulsuz olarak kendini adamanın yolu.
C'est une vie de souffrances et d'épreuves. Et de dévotion absolue à ton serment et ton devoir.
Muhakkak ki, biraz sonra söyleyeceklerim size olan sevgimin... ve Müttefiklere duyduğum sadakatin en büyük delilidir. Sizi haberdar etmek isterim ki o pek güvendiğiniz Diello bir Alman casusudur.
Je ne peux vous offrir plus grande preuve d'affection et de dévotion à la cause des Alliés qu'en vous informant que vous faisiez confiance à Diello alors que c'est un espion Allemand.
O yaz, benimle evlenmeni istediğimde sonsuza dek bağlılık sözü vermiştim.
Cet été-là, quand je t'ai demandée en mariage, j'ai promis ma dévotion éternelle.
Bundan sonra tüm hayatını bana adamalısın.
Désormais. Tu m'obéiras en tout. Et tu seras à ma dévotion!
Böyle yanlış yere olan bir bağımlılık, işime yarayabilir.
Une telle dévotion mal placée pourrait m'être utile.
Çarın samimi ve dostane duygularını dile getirdiği ifadelerle dolu.
Votre maître, le Tsar y manifeste une profonde dévotion toute fraternelle.
Onları dualarımızla koruyalım, mektuplarımızla yüreklendirelim sevgimizle onurlandıralım. Onların yanı sıra bizim hayatlarımız aynı Tanrıya adansın. O Tanrı ki, hayata mükemmel özgürlüğü ve nihai huzuru bahşedendir.
Réunis par la dévotion en ce jour de Pâques, et la prière pour Lui qui est mort et ressuscité, pour nous donner la vie, et l'abondance, souvenons-nous de ceux qui ont quitté cette ville et ce pays,
Seni bu bağnazlıktan kurtarmayı düşünüyorum.
Je vais te débarasser de cette dévotion.
O an her ne yapıyorsa hemen bırakır... ve çanın çağırdığı göreve koşar.
Quoi qu'elle fasse, elle devra s'arrêter sur-le-champ et aller se consacrer à une autre tâche ou dévotion,
Rha-Gon, hayat veren, aşk tanrısı,... bunu bağlılığımın ve minnetimin bir göstergesi olarak kabul et.
Rha-Gon, porteur de vie, dieu de l " amour, accepte ceci en gage de gratitude et de dévotion.
Cesaretinize ve bağlılığınıza saygılarımı sunmak istedim.
C'était uniquement pour rendre hommage à votre dévotion, à votre courage.
Elbette, aileden gelen, manzaralı kule merakı onda da vardı.
Par dévotion filiale, il aimait construire des tours.
Efendisine bağlılığı bir azize bağlılık seviyesindedir. "
"Presque un saint dans sa dévotion à son maître."
Herkes ona büyük saygı duyardı ve hayrandı.
Tant de respect et de dévotion envers elle!
Etkin ve işine bağlı olmasına sözüm yok, ama seni uyarayım...
Sans douter de son efficacité ou de sa dévotion, je dois vous avertir...
Bir sadakat göstergesi.
Un signe de dévotion.
Her zaman hizmetinde olacağım. Birlikte olacağız.
Je serai toujours... à votre dévotion.
Evlatların sadakati ve saygısı... güzel bir şeydir.
La dévotion filiale est une belle chose.
Onun kalbimde derin bir yeri vardır.
Je m'en souviens avec une dévotion émue.
Birisinin, ülkesi için bir parça his beslemesinin devri geçti belki...
La dévotion à la mère-patrie... serait-elle dépassée?
Prens Dresden'de öldü, ve Sebastian, Kyrie ve Gloria'dan oluşan Grand Mass'ini yeni prense ithaf etti.
Cette année-là le prince régnant à Dresde était mort, et Sebastian dédia au nouveau Prince Electeur en très-profonde dévotion une grand-messe consistant en Kyrie et Gloria.
Leipzig'i varlıklarıyla şereflendirdiğinde, öğrenciler ona olan sadakatlerini bir müzik akşamında bir konserle gösterdiler.
Sa Majesté avait été élue Roi de Pologne et Grand-Duc de Lithuanie, témoigner par une musique nocturne de leur très-humble dévotion.
İyi kalpli hacı. haksızlık ediyorsun eline. saygılı bir bağlılık var tutuşunda.
Bon pèlerin, votre main n'a pas commis de si vil péché... tant elle montre de dévotion!
- İbadeti bozmaktan Tanrı beni korusun.
Je ne veux pas troubler votre dévotion.
Görev sadakatinize saygım var ama benimkini etkilemesine izin veremem.
Votre dévotion est honorable, mais ne peut interférer avec la mienne.
Cesaret ve kendini adama gerektirir.
La tâche à accomplir exige du courage et de la dévotion.
Ve bağnazlık derecesinde papaya bağlılık.
Et une dévotion au pape quasi fanatique.
Silahlarımız arasında şu unsurlar mevcuttur : Korku, sürpriz amansız takip ve papaya bağlılık.
Parmi nos armes, on trouve la peur, la surprise, une efficacité sans pitié et une dévotion quasi fanatique au pape.
Kibarlık, cömertlik ve bağlılık onu kibarlık, cömertlik ve bağlılıkla dolduruyor mu?
La gentillesse, la générosité et la dévotion les remplissent-elles de gentillesse, de générosité et de dévotion?
Döndüğümüzde burada olacaklar, tam avucumun içinde.
A notre retour, ils seront à notre dévotion.
İki küçük kız, bütün gece birbirimizi okşadık.
J'étais en dévotion devant elle. Ce fut une nuit de caresses de deux petites filles ;
Bu Tanrı'ya bağlılığımızın göstergesi.
Cela montre notre dévotion constante à Dieu.
Görevini fedakarlık ve büyük bir özveri ile tamamladı. Meksika'daki Maximilian ordusu ile Silah ticaretinin kesilmesini sağladı ve bu ticareti kontrol eden Krantz'ın hak ettiği ceza yerini buldu.
Qui, avec un grand sens du sacrifice et une totale dévotion a supprimé le trafic d'arme avec l'armée de Maximilien, au Mexique et a puni la bande de Krantz qui en était responsable.
Onları haykırtmaya devam et ama biraz da Romalılara nefret ekle
Laisse-les hurler leur dévotion Mais ajoute un peu de haine pour Rome
İlk başta Bay McQueen, Bayan Armstrong'a evladıymış gibi bir hayranlık duyuyor.
M.McQueen qui avait une dévotion filiale pour Mme Armstrong.
Daha fazla onun yalanlarına katlanamıyorum!
Je ne pouvais plus supporter sa fausse dévotion et ses mensonges.
Bullingdon büyüyüp erkek oldukça... Barry'ye yönelik nefreti yoğunlaşarak... giderek artan anne düşkünlüğüne eşit hale geldi.
Quand Bullingdon atteignit l'âge d'homme... sa haine pour Barry acquit une intensité... qui n'avait d'égale que sa dévotion pour sa mère.
Oğlun, sadakati demek.
" Filiale, dévotion ;
Ama insanlar bilir ki, bir zamanlar bunu içtenlikle uyguladım. Gözlerimden ve dişlerimden çok uzakta kalırlar.
Mais lorsque les gens savent que je la pratique avec dévotion... ils se tiennent à l'égard de mes yeux et aussi loin de mes dents.