Existence traducir francés
4,165 traducción paralela
Bunun yaşamının senin ellerinde olan bir canlı olduğunu anlıyor musun?
Tu comprends que c'est une créature vivante dont lentière existence repose sur toi?
Monica Penny, eski kimliğini tamamen bıraktı ve kendini gösteri sanatçısı olarak yeniden oluşturdu.
Monica Penny a complètement renié son ancienne existence et se réinvente elle-même comme une artiste performante.
Londra'ya, ihtiyaç olursa diye bana morfin getir.
Au Londres si existence du besoin, vous m'apportez de la morphine.
Artık eski moda berbat düğmeli yakalı kıyafetlerine, küçük kravatlarına acınası ve sıkıcı yaşam tarzına veda edebilirsin.
Alors maintenant, tu peux dire au revoir à tes horribles chemises Brooks Brothers dire au revoir à tes petites cravates parfaites, dire au revoir à ta pathétique existence ennuyeuse.
O zamanlar size varlığımı bir kez bile olsa kabul ettirebildiğimi hatırlamıyorum.
Je ne me souviens pas d'une seule fois, Durant cette période, où tu aies remarqué mon existence.
Varlığımı hiçbir şekilde, bir kez olsun kabul etmediğinizi hatırlıyorum ben.
Je ne me rappelle pas d'une seule fois, durant cette période, où tu aies remarqué mon existence.
Bir de annem bana bu şarkıda hamile kaldığını söyledi yani varlığımı Righteous Brothers'a borçluyum diyebiliriz.
En plus, ma mère m'as dit que j'ai été conçus sur cette chanson, Donc je dois en quelque sorte mon existence a the Righteous Brothers Bref, uh, voilà.
Hayatı hakkında hemen hemen hiçbir bilgi bulunmuyor.
Aucune trace de son existence.
Var olduğumuz sürece kendimize sormamız gereken tek gerçek soru bir insan hayatının ne kadar değerli olduğudur.
La seule vraie question qu'on devrait se poser durant notre existence, c'est : que vaut exactement la vie d'un homme?
Nasıl bu kadar şeytanca bir hayat sürebildin?
Comment vivez-vous une existence aussi satanique?
Onların soyunun tükenmesi fikri beni tüketiyor.
L'idée de mettre un terme à leur existence me consume.
Ve bak ne diyeceğim, size söylenmemiş olabilir fakat burası gizli tutulması gerekiyor.
Et écoute, dans le cas ou personne ne te la dit. l'existence de l'entrepôt est un secret!
Ne zamandır Depo'dan haberdarsın?
Depuis combien de temps tu connais l'existence de l'Entrepôt?
Hayat enerjiniz sonunda birazcık serbest kalırsa... ne yaparsınız?
Qu'est-ce que tu vas faire du fléau de ton existence finalement, glander un peu?
Neden gerçek bir inanan, varolmaya inananların reddettiği eserleri satın alır ki?
Pourquoi un vrai croyant achèterait des artefacts qu'il nie même l'existence?
Hayatımdaki 65 yılda hiç bu kadar mutlu olmamıştım.
De mes 65 ans d'existence, Je n'ai jamais été aussi heureux.
Bekle.O benim varlığımı bilmiyor mu?
Attends. Il ignore mon existence?
Odasına girip de onu o hâlde bulduğum gün hayatımın en üzücü günüydü.
Ce fut le jour le plus triste de mon existence... quand je suis entré dans sa chambre pour la trouver ainsi.
Çalınan silahların varlığını gazetelerden saklı tutmalıyız, aksi takdirde, satılması için silahların reklamını yapmış oluruz sadece.
On doit garder secrète l'existence de ces armes, sinon ce serait de la pure publicité pour les vendre.
Kobalt niyobat kristaller içindeki kayışların manyetik rezonansı atomik ölçekte var olduklarını kanıtlıyor.
La résonance magnétique des spins des cristaux de niobate et cobalt prouve leurs existence à l'échelle atomique.
Ama onların varlığı, Tanrı için dünyanın kurtarılmaya değer olduğunun kanıtı niteliğinde.
Mais leur existence même donne à Dieu la preuve que le monde veut la peine d'être suavé.
Hiç bilmediğim bir halam mı var benim?
J'ai une tante dont je ne connais pas l'existence?
Bir kadının, bir erkeğin çıkma teklifine evet demesi, tamamiyle delice. Düşünmeden kabul ediyor resmen. Dünyadaki tüm türler de işi pişirmenin peşinde.
Une femme qui accepte d'aller boire un verre est folle, littéralement, et très mal conseillée, et l'existence même de l'espèce tient à ce qu'elle accepte.
Yaşamlarımız, şu dünyadaki varlığımız daima tehdit altında.
Nos propres vies, notre existence même est toujours en danger.
Birbirleriyle rekabet halinde olan yöneticiler. Beş şirket de, görüşmenin yapıldığını bile inkar etti. Ta ki, ölen yöneticilerin hayat sigortaları doğrulanana kadar.
Des dirigeants de firmes en compétition les unes envers les autres, les cinq firmes ont nié l'existence même du rendez-vous jusqu'à ce que les assurances vies des cinq dirigeants morts soient déboursées.
İşte karşındayım ve eşimin sahibi olduğunu bilmediğim bir kiralık kasanın içinde bulduğum resmi evrakın ne olduğunu çözmeye çalışıyorum.
Je suis là, entrain d'essayer de déchiffrer un document que j'ai trouvé dans un coffre dont je ne connaissais même pas l'existence.
Bu yıllardır dile getiriliyor ama kimse ateşlemede başarılı olamadı.
On a soupçonné son existence pendant des années, mais personne n'a jamais réussi a en tirer une.
Böyle birinin olduğunu öğrenip onunla tanıştığında ne hissettin peki?
Ça t'a fait quoi, de la rencontrer? D'apprendre son existence?
Şimdi yok olmanın harikulade ülkesinde yaşıyorum.
Je vis maintenant dans le magnifique pays de non-existence.
Bi kaç hafta önce, Irene Adler'ın ismini öğrendin.
Il y a quelques semaines, vous avez appris l'existence d'une femme nommée Irene Adler.
Noel dua okuyarak ve kendi başına bir hayat yaşıyordu.
Noel vivait une existence de solitude et de prière.
"Baba, annemle benim bilmediğimiz başka bir ailen mi var?"
"Papa, est-ce que tu as une autre famille toute entière dont maman et moi ne connaissons pas l'existence?"
Catherine'in hayatı, benimle ilgili gerçeği öğrendikten sonra hiç eskisi gibi olmadı.
Je veux dire, la vie de Catherine n'a jamais plus été la même quand elle a découvert mon existence.
Shane onun varlığını kanıtlamaya o kadar hevesliydi ki elinde onu diriltmenin anahtarlarından biri olduğunu ağzından kaçırdı. Onu mezar taşı.
Shane était si impatient de prouver son existence qu'il a avoué qu'une des clés pour sa résurrection, était sa pierre tombale.
Senin hiç anlamayacağın bir şey.
Une chose dont tu ne soupçonnes même pas l'existence.
- İnan bana ikimizde acı çeke çeke senin orada olduğunun farkındaydık.
Oh, crois-moi. On est péniblement conscient de ton existence.
Kimse Silas'ın var olduğuna inanmıyor gözüküyor.
Personne d'autre ne semble croire à l'existence de Silas.
Ahlaksızları sandalyeye oturtur ve onları ömrünün sonlarına kadar boşarım.
Je suis procureur. Je met des ordures sur la chaise et les fait divorcer de leur existence
Senin varlığından haberi olan sadece iki kişi var ben ve müdür.
Dorénavant, seul moi et le major connaissons ton existence.
Bütün çabalarımıza rağmen Texas Ders Kitabı Deposu Bilinçlendirme Meclisi halkı Texas Ders Kitabı Deposu konusunda bilinçlendirmede başarısız oldu.
Malgré tous nos efforts, le Conseil de Promotion de l'Existence de la Bibliothèque du Texas a failli dans sa mission de générer la conscience publique de la Bibliothèque du Texas.
Artık Lance Trance'in parasını ödeyecek....... ve annemin bilmemesi gereken dövmemi yaptıracak kadar param var.
Maintenant je assez pour payer Lance Trance, et me faire le tatouage dont maman ne dois pas connaître l'existence.
Onların sadece hayatta olmaları bile, bizim için bir tehdit oluşturuyor.
Leur simple existence est une menace pour nous.
Ve gecenin karanlığında gizli ve çok özel bir gölde gergedanlar, münzevi hayatlarından çıkıp uzaklardan gelip yıldızların altında buluşuyor.
Et ici, sous le couvert de l'obscurité, à un point d'eau secret et très spécial, les rhinocéros laissent derrière leur existence solitaire. Ils parcourent des kilomètres pour se réunir sous les étoiles.
Varlığını nereden biliyorlar ki?
Comment connaissaient-ils son existence?
Varoluşun geçici ve şartlı olduğunu söyledik, acı ise hissettiğimiz bu durumun sadece doğal bir ürünü.
( inspire ) Vous savez, on nous dit que l'existence est fugace et conditionnelle, et que la douleur que nous ressentons n'est que le conséquence naturelle de cela.
burda gerçekten nişanlımın varlığını mı tartışıyoruz?
Est-ce qu'on est vraiment en train de débattre de l'existence de ma fiancée?
Ve şüphesiz ki Kutsal Babamız komplonun varlığını reddetmesi bu komplonun bir parçasıydı.
Ne doutez pas, Saint-Père, que celui qui nie l'existence de cette conspiration en faisait lui même partie.
Kötü haber, Hal Hoover'ın varlığı hakkında bazı soruları var.
Mauvaise nouvelle, ils mettent en doute l'existence d'Hal Hoover.
Yeni bir varoluş biçimini simgelediğini mi sanıyorsun?
Tu penses représenter un nouveau type d'existence?
Bu departmanda köstebek olma ihtimalini elemiştik.
On a déjà éliminé l'éxistence d'une taupe dans le service.
Bir amacın, bir değerin yaşama hakkın var.
Un droit à l'existence.