Farklısın traducir francés
2,425 traducción paralela
Sen tanıdığım tüm kızlardan çok farklısın.
Tu es si différente de toutes les filles que je connais.
Çok açık sözlüsün. Dürüstsün. Ondan çok farklısın.
Vous êtes si directe, si... honnête, très différente de lui.
Ama sen farklısın. Öyle çok şen şakrak olduğu söylenemez.
- Bon, c'est pas non plus la joie.
Siz üç kat daha farklısınız.
Vous êtes le jackpot.
Pekala, sen de geçmiştekinden farklısın.
Toi aussi, tu as changé.
Son zamanlarda farklısın.
Tu sais, tu es différente depuis un moment.
Tanıdığım herkesten farklısın.
Tu es différent de tout les hommes que j'ai connu.
İkiniz de çok farklısınız.
Vous êtes si différentes.
Sen ve Adam çok farklısınız.
{ \ pos ( 192,220 ) } - Non. - Adam et toi, c'est différent.
Artık sen de farklısın.
Parce que tu es différent.
Henry bunun kalbini kırdığını biliyorum ama, Sen ve Jasper bu yolda çok farklısınız.
Je sais que tu fais ça de bon coeur, mais Jasper et toi faites les choses différemment.
Makoto'dan çok farklısın.
Vous n'êtes vraiment pas comme Makoto...
Her zamankinden farklısın.
Mais il y a quelque chose de différent. Complétement différent.
Diğer bilim adamlarından farklısınız.
Vous êtes différent des autres scientifiques.
Ferrit ve demir karbürün karışımı. Bu üç farklı katmanlı, yaratımı esnasında 20 kez katlanmış bu çeşitlikte çeliğin kullanıldığı tek bir kılıç tipi var.
Il n'y a qu'une seule sorte de sabre utilisant cet acier, plié plus de 20 fois pour créer ces trois couches distinctes.
Ülkede 14 binden fazla özerk okul yönetim kurulu var. Bunlar okulların yönetimini, birbirleriyle çelişen düzenlemeler ve çok farklı gündemlerle karmakarışık bir hâle sokmuşlar.
Il y a plus de 14 000 commissions scolaires autonomes, faisant de la gestion des écoles un bourbier de règles contradictoires et de priorités diverses.
Bak, adanmış, monogam ve iki tarafın da desteklediği bir ilişkiyi sürdürmenin en güzel yanı taraflar farklı fikirlere sahip olsalar bile hâlâ ilişkiyi ayakta tutacak ruhsal bir bağın olmasıdır hatta sevişmeye -
C'est super, une relation solide et monogame. En cas de désaccord, on peut débattre, tout en s'aimant ou en faisant l'amour...
Millet benim dedikodumu yapardı. Ben de farklı bitkilerin arkasına saklanarak onlara kulak kabartırdım. Botanik sınıfında.
Les gosses médisaient sur moi, alors je les espionnais... en me cachant derrière des plantes en botanique.
Sınıftaki o günden beri farklı davranıyorsun.
Tu es différente depuis ce jour-là, en classe.
Ardından oturdum, bana dedi ki : "İnternettki profil resminle bayağı farklıymışsınız."
Quand je me suis assise, il s'est exclamé :
Farklı taraftaymışız gibi konuşuyorsun.
Vous parlez comme si nous n'étions pas du même côté.
Hastam ile görevim arasına, yaş yetersizlik veya sakatlık inanç sosyal sınıf cinsiyet ırk siyasi farklılık milliyet cinsel tercih sosyal statü veya herhangi bir faktörün girmesine...
Je ne permettrai pas que des considérations d'âge, de maladie ou handicap, de croyance, d'origine ethnique, de sexe, de race, d'affiliation politique, de nationalité, de préférences sexuelles, de statut social, ou tout autre facteur, interviennent entre mon devoir... et mon patient.
Bu şişelerden birini, başka bir yere nakletmek dört farklı adımda yapılıyor, deponun dışında asla bir şişeyi açmayız. En başta öğrendiğimiz şeydir.
Il faut quatre étapes distinctes pour ouvrir l'un de ces flacons et on n'en ouvre jamais un en dehors d'ici.
Eğer kız, bizim sarışın katilse videodaki halinden farklı görünmesi gerekir.
Si c'est notre tueuse blonde, son visage aura changé par rapport à la vidéo.
Bu kararının yanlış olduğunu ispatlamak için böyle sıkı çalışmasaydım... Olaylar herkes için bugün olduğundan çok daha farklı
Si je n'avais pas essayé de lui prouver qu'il avait tort chaque jour, les choses seraient différentes.
Duvar düştüğünde KGB ajanlarının çoğunluğu örgüt farklı çabalar içine girse de, pozisyonlarını korurlar.
Quand le mur est tombé, la majorité des agents du KGB ont gardé leurs postes... quand l'organisation s'est tournée vers d'autres entreprises.
Jola kabiesinin yerel çalgısı, ama gitar da çok farklı değil.
La guitare n'est pas très différente.
Onu farklı bir ipucu kutusuna koymalısınız.
T'es censé la mettre dans une autre cache.
Farklı ya da olağandışı bir şey yok mu?
Il n'y a rien de distinctif ou d'inhabituel?
- Dostum bu "Island In The Stream" şarkısının 15 farklı versiyonu.
- Ça, mon ami, ce sont 15 reprises de Islands in the Stream.
Sanırım o farklı bir adamın hayatını anlatan başka bir yazarın farklı bir kitabını okuyor.
S'il avait lu un autre livre d'un auteur différent, quand il le fallait, il aurait été un autre homme.
Farklı olduğun için ne zaman dışlandın?
Quand est-ce qu'on s'est moqué de toi parce que tu étais différente?
- Sebep sadece bu farklılarsa neden onların bağlayan şeyin ne olduğuna odaklanmıyorsun?
Concentre-toi sur ce qui les reliait s'ils étaient si incompatibles.
Aynısını farklı bir şekilde söylersek... "Film gece yarısı başlayacak ve saat de beş olmuş!" Gidelim artık.
Dis plutôt qu'il est déjà 17 h. Allons-y.
Hayır, bunun nedeni GEICO'nun üç tane farklı konuşmacısının olması.
Non, je comprends pas que Geico ait trois mascottes.
Bak Toof, farklı adamın bizi rahatsız etmesini önlemede bizim için çok önemli bir görüş açısı sağlıyorsun.
Toof, tu amènes un point de vue indispensable pour que le type de la mixité ethnique nous laisse tranquilles.
Bir şeylerin farklı olduğunu ve senin onun Olivia'sı olmadığını.
Quelque chose a changé. Vous n'êtes pas son Olivia.
Hayır, farklı şeyler yapmış olabilir ama bunu görecek başka bir şekil yok.
Il aurait peut-être agi différemment, mais il n'y a qu'une seule vision.
Bu, ofisin dışına çıkıp gerçekleri tecrübe etmemin, kendimden farklı insanlarla görüşmemin zamanı değil mi?
N'est-il pas temps de sortir et de vivre dans la réalité, de franchir les portes du bureau, de voir la différence par moi-même?
Nasıl olduğunu biliyorsunuz okul meseleleri ve doktor ziyaretleri sürekli milyonlarca farklı şey için hokkabazlık yapıyorsun ve hep bu konuda tartışıyorsun, sanıyorsun ki bilirsin, birbirinize zaman ayırmadığınızı, kendin için zaman ayırmadığını fark ediyorsun ve o % 80'in içinde olmadığını düşünüyorsun.
Vous le savez bien, avec l'école, { \ pos ( 192,220 ) } les visites chez le médecin, jongler avec tant de choses { \ pos ( 192,220 ) } et se disputer pour ça, tu penses à toi comme... { \ pos ( 192,235 ) } Tu réalises que tu ne prends plus le temps pour l'autre, pour toi.
Japon Judo gibi farklı bir yaklaşım,'s gerek yok rakibin dayanmaya's
C'est une approche différente, comme judo japonais, il n'y a pas besoin de tenir à votre adversaire
Bazi arkeologların farklı bir bakışaçısı var.
Certains archéologues ont une explication différente.
Curran sert oynamamıştı çünkü o sıcak farklı bir çizgideydi. Güven bana.
Curran n'a pas été buté parce qu'il était chanceux, crois-moi.
Ama ciddi bir şey değil dediniz. Değil zaten. Fakat Hansen's geçmişte farklı bir isimle anılıyordu.
Mais ce n'est pas grave. la lèpre.
Kainatın derinliklerine doğru ilerleyebiliriz. Bizden tamamen farklı, dünya dışı uzaylı yaratıkları arayabiliriz.
Qui auraient suivis un chemin différent d'évolution Des extraterrestres qui ne dépendraient pas de l'eau mais plutôt d'un autre élément chimique.
Bazı arkadaşlarınız sıradan gençler olmayı seçerken Siz tamamen farklı bir yol seçtiniz, olağanüstü olan bir yol.
Alors que la plupart de vos amis sont chez eux à être des adolescents normaux vous avez tous choisis un chemin différent, extraordinaire.
Evet ama neden farklı malzemeciler yoluyla ve asitle saldırsın ki?
Mais s'en prendre aux fournisseurs, avec de l'acide?
Bu dövme 80 yaşında yapılmış olsaydı inanın çok farklı görünürdü.
Ça ressemblerait pas à ça, s'il l'avait fait à 80 ans.
Doğrudur burada zamanın akışı daha farklı.
Le temps passe différemment ici.
Farklı sınıftan biriyle arkadaşlık kurmuşsun. Dolabını da resmen takas edip duruyorsun.
Tu traînes avec un extra-terrestre et tu vends toutes tes affaires.
- Farklısınız.
- Oui, vous l'êtes.