Felâket traducir francés
156 traducción paralela
Her ikimiz için bir felâket olmuş.
Ça a été une double calamité.
Büyük bir felâket geliyor.
La pire catastrophe jamais vue.
Montalvo'nun derhâl Madrid'e dönmesini ve kaderde ona feci felâket yaşatmak olan bu yabancılarla ilişiğini kesmesini istedi.
II devait regagner Madrid... quitter ces étrangers qui causeraient sa perte!
Başına korkunç bir felâket geldiğini düşündüm.
J'ai imaginé que d'horribles choses t'étaient arrivées.
İkisini birlikte bulurlarsa felâket olur.
Si leurs corps étaient découverts ensemble, ce serait terrible.
Felâket sarsıntılı bir araba!
- Ça bouge, non? C'est quoi?
Geciktin, David. Felâket geciktin.
Tu es très en retard, David.
Büyük felâket meydana geldiğinde... bütün şehirler ufalandı...
Quand la grande catastrophe arriva, les villes s'effondrèrent,
3 milyon dolar felâket olur. Ama sadece 1,000 dolar olursa bir ev ve bir ahır alabilirim ve sonunda o domuz oğlu domuzla evlenirim.
Mais avec mes 1000 $, je m'achète une maison, je l'oblige à m'épouser et je me le garde, pour la vie!
Ama bu zehirden geriye kalanlar felâket, intikam arzusunun cezası ve bu salgından kurtulmaktı.
C'est un poison pareil à la peste. C'est un fléau vengeur, une épidémie salvatrice.
Tam bir felâket.
C'est une catastrophe!
Felâket kupası ağzına kadar dolu.
La coupe de la catastrophe est pleine à ras bord.
Örneğin "felâket" ( disaster ) kelimesini ele alalım.
Prenez le mot "désastre", par exemple.
Bakın. Felâket tellâlı olmak istemem ama önümüzdeki birkaç hafta içinde durumun kötüleşeceğini düşünüyorum.
Écoutez, je ne veux pas être alarmiste, mais la situation va très mal tourner dans les prochaines semaines.
Havalandırma çalışmıyor oda servisi felâket ve şu radyoyu dinler misin?
La clim ne marche pas, le service est horrible, la radio est pourrie.
Yanlış anlamayın... ama bu küçük çaplı bir felâket olabilir.
Sauf votre respect... vous courez au flop. Mahousse.
Bagajımın ve Afrikanın, sevgilimin başına böyle bir felâket geldikten sonra ne anlamı vardı.
Que m'importait mes bagages, ou mon voyage en Afrique, à côté du sort qui avait frappé ma bien-aimée?
Talihsizlik, ihanet, felâket, trajedi.
Malheur, trahison, désastre, tragédie.
Poponu korumasını biliyorsun Gillet. Pantolonun ise bir felâket.
Tu sais vraiment couvrir tes fesses, Gillet, mais ce pantalon est une erreur.
- Doğayı koruyanlar bunu felâket olarak nitelendirdi.
- Les écologistes parlent d'un désastre.
Bir felâket olabilir.
Ce serait catastrophique.
Felâket görünüyorsun.
Sale gueule, oui.
Bu ne felâket!
Quel désastre!
Tam bir felâket.
C'est un désastre.
Felâket üstüne felâket.
Une catastrophe après l'autre.
Harvard'la ilgili olarak şu çok net ; bizler gibi işçi sınıfından, böyle bir kültürden gelmiş insanlar için, dışlanmışlık sendromu felâket bir şey, kalabalık içinde yalnız kalmak.
La chose à propos de Harvard, pour Quelqu'un de la classe ouvrière, comme nous, venant de ce contexte C'est qu'il ya un terrible sentiment d'isolement, de la solitude il.
Bu bir felâket!
C'est... du vent!
Bugün felâket yoğundum.
J'ai été débordé aujourd'hui.
Herkes biliyor ki, sen felâket bir çöpçatansın. - Felâket mi?
Tous tes coups montés sont calamiteux.
Kral için ne felâket tek oğlunu ve vârisini kaybetmek.
Quelle tragédie pour le roi que de perdre son unique fils et héritier.
O bir felâket habercisi.
Il est annonciateur de malheur.
Başım felâket ağrıyor!
J'ai mal à la tête.
pisliğe bak ve bu adamın felâket dağınık evinde yaşamak zorundayım.
Quel trou...! Et je dois vivre dans l'appart de ce mec mort, qui est vraiment en bordel
Utanç verici çünkü biz ihtiyarız Dan. Felâket oynuyoruz...
C'est embarassant parce qu'on est vieux, Dan, on joue horriblement mal
"Dünya ile felâket bir çarpışma kaçınılmaz gibi görünüyor."
"Un impact catastrophique apparait inévitable."
Sanıyorum bir parça aklını kaybettin. Bu bir felâket.
Ecoute Julie je pense que tu as un petit peu perdu l'esprit, c'est un désastre!
Bu bir felâket.
C'est un désastre!
Majesteleri, malûm genellikle felâket tellallığı yaparım, ama...
Bon, ne reste pas comme ça, enterre moi! Sir, je sais ce que vous faites habituellement aux rapporteurs de mauvaises nouvelles, mais, um...
Ve bitiminde felâket bir sonu var.
Et outre cela un final grandiose!
Evet, hem de felâket seksi birini.
- Ultra sexe.
Sudan'daki Darfur ve Nijer de bu felâket bölgesinin içinde.
Le Darfour et le Niger sont au nombre de ces tragédies.
Sen de felâket banal!
Et vous, d'une incroyable banalité!
Felâket acıyor, doktor.
Ça fait un mal de chien.
Belki ilişkide olduğu biriyle ilgili kişisel bir felâket anlamında?
Il en aurait parlé comme d'une tragédie personnelle, de quelqu'un avec qui il aurait une relation?
Ne felâket ama. Tüm bunca şey.
Quel désastre.
Kimyasal madde formülü hesabındaki basit bir hata felâket getiren uçuculuğa sebep olabilir.
Une erreur dans une formule peut avoir des effets désastreux.
- Çocuk felâket bir sanatçı. İğneli Da Vinci ama aklı bir karış havadaydı.
Ce gosse est un sacré artiste, un "De Vinci des aiguilles", mais il prend de la coke.
Meksika'nın ormanlarında böyle bir felâketin izleri vardır. Biz insanlar için çok önemli olduğu tespit edilen bir felâket.
Dans les jungles du Mexique repose une évidence d'une telle catastrophe, qui s'est avéré être très important pour nous êtres humains.
Çarpışma, dinozorları yok etmekle yeni bir hayvan türünün yükseliş yolunu da açmış oldu memeliler ve son olarak bizler. Bizim bakış açımızla bu küresel felâket kötü bir olay değildi.
En effaçant les dinosaures, l'impact a éclairci le chemin pour la montée d'un nouveau type d'animal, les mammifères, et finalement, pour nous, donc de notre point de vue, ce désastre global n'était pas une mauvaise chose.
Yağmur felâket.
Il pleut à verse.
Felâket.
C'est catastrophique.