Filan traducir francés
7,592 traducción paralela
Yani Glee kulübünde üç kişi filan kalacak.
Ce que je veux dire, c'est qu'il va rester seulement trois gamins dans la chorale.
Ve ben gidip taze meyve ve su filan aldım.
Et je t'ai pris quelque fruits frais et de l'eau et tout.
Ceketini filan bagaja fırlatıp arabaya atladı.
Il a jeté sa veste dans le coffre et a sauté dans la voiture.
Şimdi anlamaya başladın mı Şerif? Noktaları birbirine bağlamaya filan?
{ \ pos ( 192,220 ) } Vous me suivez, maintenant?
Bakın, burada bir yere saklamış filan değilim.
Je l'ai pas planqué dans le coin.
Karı ve taco filan mı kaynıyor?
Les señoritas, les tacos, et le reste?
Yani size Google'ın nasıl kullanıldığını filan mı öğreteceğim?
Donc je vous apprends à utiliser Google, ce genre de truc?
- 4 yıl filan olmuştur.
A peu près 4 ans.
Russell'ın masumiyetini kanıtlamak için filan değil, tamam mı?
Ce n'est pas pour prouver l'innocence de Russel, d'accord?
Öleceğim filan yok.
Je ne vais pas mourir.
Zıbınlar, çoraplar, küçük donlar, falan filan.
Grenouillères, sucettes, des petites bottes, bla bla bla.
Oda büyük filan değil ki.
Ce n'est pas la grande salle.
Ve şöyle yapmalıydık falan filan dediğinizi de.
Et la corde que tu as fait au Camp Shoulda Woulda Coulda.
Evet, evet, iyi bir oyuncu falan filan.
Ouais ouais, c'est une bonne actrice et tout.
Ve bu çanak çömleği tuttuğumuz yer ve büyük eski bıçaklardan filan da var.
Et c'est là qu'on garde les casseroles, les couteaux et tout le reste.
- 35 yıldır filan yapmadım bunu.
J'ai pas fait ça depuis 35 ans.
Benim için planladığınız eşek şakası filan var mı?
Vous avez une sorte de farce planifiée pour moi?
Evet. Sen ile ben eninde sonunda kapışacaktık zaten bunu biliyorsun. Kötü şekilde boşanacaktık falan filan.
Mais toi et moi, nous nous serions lancées dans un énorme combat qui tôt ou tard, aurais fini en un horrible divorce et tout ça.
İşe girmemi, onları desteklememi falan filan istedi işte.
Elle voulait que je trouve du travail que je les soutiens etc.
Şeffaflık filan.
Tu sais, on déballe tout une fois pour toute.
Sana bir bikini satın aldım ve küçük kızımı görmek için seni Miami'ye davet etsem garip mi gelir, küstahça filan mı olur?
Je vous ai acheté un bikini, invitée à venir à Miami avec moi pour voir ma petite fille... est-ce que c'est bizarre, ou trop tôt... ou autre?
Nezaket olsun diye uğramıştım. Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma filan.
Je passais juste par courtoisie, vous savez, pour donner un coup de main aux uns et aux autres.
- Artık kapı filan çalmıyor musun? - Güvenlik kameralarının önünden geçtim.
Je suis passé juste devant les caméras de sécurité pour toi.
- Porno filan mı var?
- Tu as quoi? Du porno?
Dinle, biliyorum sen asi ve gelenekleri reddeden birisin ve falan filan.
Je sais que tu es rebelle, que tu détestes les conventions, et bla-bla-bla, mais...
Falan filan, güle güle.
Blablabla, salut.
Ben ceset filan görmüyorum.
Je ne vois pas de cadavres.
Yerel gazeteye filan da çıkmayacak.
Il n'y aura pas de gros titres dans les journaux locaux.
Köpeğini filan mı öldürdün?
Tu as tué son chien?
- Kafayı filan yemedim.
Je flippe pas.
- Kamyonu filan vermi- -
Non mec, on ne lâche pas le...
Sapık filan mısın?
Z'êtes un genre de pervers?
Tanıştığıma memnun oldum. " falan filan.
"Ravi de vous rencontrer."
Falan filan.
Bla, bla, bla, bla.
Dinle, ah, Sana gerçekten minnettarım, uh, Kardeşime bakman filan.
Écoute, j'apprécie que tu t'occupes de mon petit frère et tout.
AIDS filan olduğunu söyle.
Dis-lui que t'as chopé le SIDA.
Bak biliyorum şehrin anahtarını filan aldığın için meşgulsündür. Ama eğer bir dakikan varsa beni bir arasan iyi olur.
Écoute, Je suis sur que t'es occupé à sauver la ville et tout, mais si tu as une minute, s'il te plaît appelle moi.
Hislerim karışık filan değil.
Il n'y a pas de conflit.
Hadi ama kızgın filan değilim.
- Je suis pas en colère.
Belki de sana sevgililer günü için hediye filan alıyordur.
Peut-être qu'il est parti t'acheter un cadeau pour la St-Valentin.
Sanırım buralarda at filan olacaktı.
Je pense qu'il y a une cheval et une carriole par-là.
- Bir yıl filan oluyor.
Presque un an.
Nakit işlemleri filan?
Paiements liquides?
Bunu söylemem gerek... Departman kuralları falan filan ama...
Je ne devrais probablement pas l'admettre... politique du département et tout...
Siz hiç randevuya filan çıkamadınız tabi.
Tu n'as jamais réellement eu l'occasion d'aller à un rendez-vous
Dışarıdakileri arayıp bir pizza filan istesek mi?
Tu penses qu'on peut les rappeler, pour commander une pizza ou quelque chose? J'ai la dalle.
Kimse haber filan vermedi Roy.
Personne n'a averti personne, Roy.
Soho, Wall Street filan.
SoHo, Wall Street.
Burada küf filan yok değil mi?
Il n'y a pas de moisissure en bas?
Rebecca görebileceğimiz bir işaretten filan bahsetmiş mi?
Est-ce que Rebecca mentionnait des points de repères, nous pouvons chercher ces références?
Kendimiz kullanırız filan diye düşündük.
Je pensais que ça serait que pour notre usage personnel ou autre.