Grain traducir francés
1,466 traducción paralela
ufak bir parçası bile ölümcül olabilir.
Un petit grain peut déjà être mortel.
Two for flinching.
Ca, c'est pour ton grain de sel.
Bu çayırdan bir buğday tanesi ve şarapla ıslatılmış büyük bir parça gazap alıyorum.
consumant dans cette prairie un grain de blé... et une large tranche de colère gorgée de vin.
Ne meyve taşıyan ağacın bereketsizliği ne de çoğalan tohumun kuru tanesi!
L'arbre qui grandit et fructifie avec l'arbre qui ne donne pas de fruits ; la semence qui tombe et se multiplie, avec le grain qui ne germe pas!
Zaman ve değişen şeyler her şeyde, her santimde, her zerrede mevcuttur aynı zamanda her saniyesinde benim tutkulu hikayemin her mektubunda eve dönüşümün karanlık gecesinin aydınlık sabaha dönüşünde fırtına gibi partime baskına gelen kişi kaba saba incik boncuklarla süslenmiş Ana idi.
Le temps et ses changements, partout présent, dans chaque pouce de terre, dans chaque grain, et présent aussi par ses instants, dans chaque lettre de mon histoire passionnelle, transformant la nuit obscure de mon retour... en une matinée pleine de lumière. Ce fut ainsi qu'Ana, portant les breloques libertines de ma caisse, apparut au milieu de la fête,
Buğday toprağa düşer.
" Si le grain de blé qui est tombé en terre ne meurt,
Buğday toprağa düşer ve ölür.
" Si le grain de blé qui est tombé en terre ne meurt,
Evrenin başarısızlık kavşağısın.
Tu vaux moins qu'un grain de poussière cosmique!
Bir güç tanesi.
Un petit grain pour devenir fort.
Gelecek hayatımda... Gelecek hayatımda, şuradaki ben olarak geri geleceğim.
Dans ma prochaine vie, je veux être ce grain de beauté, là.
Biraz kum ekle.
Un petit grain de sable...
Dünyanın herhangi bir yerine küçük bir iğne batırın ve gökyüzünün tepesinden bir buğday tanesi düşsün.
Mettez une petite aiguille quelque part sur Terre, Et laissez tomber un grain de blé du ciel.
Bir tane tahıl bile.
Pas le moindre grain.
Tek tahıl tanesi verilmeyecek.
Jusqu'au dernier grain.
- Sanja Cengic!
Avec un grain de beauté. - Sanja Cengic!
Ama dikkatli Bay Burton topu gardiyanlara kazandırdı.
Mais M. Burton veille au grain, Bob.
Gayet kaIiteIi oIdu.
Ils en ont tiré un grain intéressant.
Onlara yulaf ezmesi diyorum. Aslında tohum ve devedikeni yeterince Kalla meyvesi var.
Je dis flocons d'avoine, mais c'est du grain de Crug et des chardons.
Silisli toprak. Her tanecik, bir kum tanesinden 100 kat daha küçüktür.
Chaque particule est des centaines de fois plus petites qu'un grain de sable.
Yani Manticore'dakiler Gören Gözler'in oyunlarına tuz ektiği için kızgınlar.
Ils étaient furieux que le Veilleur ait foutu son grain de sel.
İsmini... pirince... yazıyorlar.
On a son prénom... gravé sur un... grain de riz.
- Ne? Sen buraya gelmeden önce sıkılmış, işinden bıkmış..... ve emekli olmasına şu kadar kalmış biriydim.
Votre insolence et votre stupidité ont été le grain de sable qui a servi à former la perle de ma renaissance.
Bir çiftçinin - resimde yok - tavuğu, bir torba buğdayı ve bir tilkisi var, Ve onları nehrin karşısına geçirmesi gerekiyor, Ancak - işte pürüz -
Un fermier, que l'on ne voit pas à l'image, doit faire passer une poule, un sac de grain et un renard de l'autre côté de la rivière, mais il y a un hic.
Önce tilkiyi götüremez çünkü o zaman tavuk buğdayı yer.
Il peut pas emmener le renard d'abord, parce que la poule mangerait le grain.
Buğdayı da götüremez çünkü tavukla tilkiyi bırakmış olur.
Pas le grain, il peut pas laisser le renard et la poule ensemble.
Evet, biliyorum.Tavuğu da buğdayla baş başa bırakamaz.
Je sais. Il peut pas laisser la poule avec le grain.
Buğday torbasıyla aynı boyda mı?
Comme le sac de grain?
- Buğdayı bir duvarın üstüne koy.
- Il met le grain sur le mur.
- Sonra buğdayı götürür.
Ensuite il emporte le grain.
- Sonra buğday.
Ensuite le grain...
Önce tavuğu alması gerekir, Böylece tilkiyle buğdayı bırakmış olur.
Il doit d'abord prendre la poule, il peut laisser le renard avec le grain.
Önce tavuğu karşıya geçirir, tilkiyle buğdayı bırakır.
Il prend d'abord la poule et laisse le renard avec le grain.
Sonra buğdayı geçirir ve tilkiyle bırakır Son olarak da gelip tavuğu alır. Ve halleder.
Il emporte le grain, qu'il laisse avec le renard, et il revient chercher la poule, et c'est fait.
zerresi.. Her şarkı... Her göz yaşı...
grain de sable, chaque chanson.... chaque larme.... et chaque pédale.
92'de. Benini çok seviyorum.
J'adorais son grain de beauté.
Herkes onu deIi sanıyor.
Tout le monde croit qu'elle a un grain.
Benindeki kıIIara ne demeIi?
Ce poil sur le grain de beauté?
Beklemek, tartıImak ve fazladan bir tane üzümden suçluluk duymak için yediğim her şeyin listesini tutmaktan.
Attendre, peser, noter tout ce que je mange... et culpabiliser si je mange un grain de raisin de trop.
Kendini utandırmadan seni durdurmama izin ver, tamam mı?
Oh Ciel, je me rappelle encore de ce Halloween où il est venu en Cindy Crawford et toi en son grain de beauté.
Benin kirlenmiş.
Ton grain de beauté se décolle.
Ve sürenin bitmesine iki kum tanesi kala.
Ainsi, à la fin du délai, au grain près... Ding
Annesi se, kesinlikle deli ve bir çeşit yerli kostümü giymiş gibi duruyor.
Quant à sa mère, nul doute qu'elle avait un grain... elle avait sur le dos une sorte de fourrure de Yéti.
Evet, küçük pilicini besle.
Ouais, va chercher ton grain pour les poulets.
Küçük pilici doyurma, ha?
Ton grain de poulet, hein?
Sen ve ben, birbirimizin gönüllerindeyken... kainat, toz zerresinden bile küçüktür.
Toi et moi, l'un et l'autre dans nos cœurs ; l'univers n'est pas plus grand qu'un grain de poussière.
Hatırlasana... sen yalnızca bir toz zerresisin.
Rappelle-toi que tu n'es qu'un grain de poussière.
Burnum yamuk ve dudaklarımın yanında bir ben var.
Mon nez est de travers et j'ai un grain de beauté près de la bouche.
Ve bu ben de sol tarafındaydı. Emin değildim.
Ce grain de beauté était à gauche, je n'en suis pas sûr.
Bazen bir tek kahve taneciği bile bir kahve tepeciğinin simetrisini bozar.
Un seul grain peut gâcher la symétrie de la colline de café.
2 for flinching.
Ca, c'est pour ton grain de sel.
Deniz devriyesi kontrol ediyor.
- Elle se dirige vers son premier essai et renonce. " Les sauveteurs veillent au grain.