Güneşte traducir francés
481 traducción paralela
Güneşte nasılım?
De quoi ai-je l'air au soleil?
Güneşte ve yağmurda, mütevazı da olsa Tanrı şahidimiz, bizimdir evimiz.
Sous le soleil et sous la pluie, aussi humble soit-elle, elle est à nous pour la vie.
Atları güneşte bekletme, duydun mu? Peki, efendim.
Ne laissez pas les chevaux au soleil.
Size söyleyebileceğim tek şey... onu güneşte tutun ve bolca kaymak ve tereyağı verin.
Elle doit rester au soleil et manger de la crème et du beurre.
Dün güneşte çok kalmış olmalıyım.
Je suis trop restée au soleil.
Güneşte meydana gelen son patlamalar...
C'est ce bombardement d'ions tombés du soleil.
Beş küçük İngiliz güneşte gidiyorlardı. Almanların peşinden, sonra biri kaldı.
5 petits Britanniques roulaient sous le soleil, à la chasse aux Fridolins, il faisait un...
İki küçük kızılderili oğlan güneşte oturuyordu, biri kavruldu, geriye kaldı biri.
"Deux petits Indiens siégeaient au soleil. " L'un deux eut une insolation, il n'en resta qu'un seul.
Sanırım güneşte fazla kaldı.
Il a dû attraper un coup de soleil.
Güneşte çok fazla kalırsan, yanarsın.
Si on s'y expose trop longtemps, on se brûle au troisième degré.
Herhalde çok fazla tenis oynadım, güneşte kaldım ya da... Eve gitmek istiyorum.
J'ai du faire trop de tennis ou rester trop au soleil.
Güneşte yanma konusunda tüm kadınlar çıldırıyor.
Toutes les bonnes femmes sont dingues du bronzage.
Bir bardak şeri, Harwood. Güneşte bıraktığım bir kaç resmim vardı.
J'ai... des positifs au soleil...
Sancaklar rüzgarda dalgalanıyor, güneşte yanmış erkekler coşkuyla şarkı söylüyor, Atlar sıçrıyor, ayakkabılar vuruyor!
Les étendards flottent au vent, les hommes chantent... les chevaux caracolent...
Güneşte yatmış uyuyor, çok da rahat.
Couché là, paisiblement, au soleil.
Uykumda sesler duydum... bugün çok güneşte kaldım ve çok yoruldum.
Je dormais profondément. J'ai pris tant de soleil et de grand air que j'étais morte de fatigue.
Güneşte gitmeyiz. Gece gideriz.
On ne marchera pas la journée, mais la nuit.
Güneş mi çarpmış? Güneş yanığı yok. Güneşte fazla kalmış olamaz.
Ca n'est pas un coup de soleil.
Bronzlaşmışsın. Güneşte kaldın sanırım.
Vous avez pris le soleil.
Güneşte kalmasam iyi olacak hanımefendi.
Je vais faire mouvement vers l'ombre...
- Dikkat et. Güneşte yanmış.
Elle a des coups de soleil.
Suda batmaya ve güneşte boğulmaya gidiyorum.
Excusez-moi, je vais aller me noyer au soleil.
Hem de güneşte bronzlaşmışsın. Üstelik soyuluyorsun.
Et vous êtes aussi bien brûlée... et vous êtes en train de bien peler.
Deniz kıyısına bir kız getirmişti. güneşte yanmasını sağlamıştı sonra o soyulmaktan perişanken, sıcak bir ıstakoz gibi onu atmıştı.
Raymond avait amené une blonde à la mer, il l'avait exposée au soleil... et lorsqu'elle pelait, il la laissait tomber comme un homard brûlant.
Güneşte otur.
Assieds-toi au soleil.
Eskilerin dediği gibi, Güneşte yanmış mürettebat, mutlu mürettebattır!
Un équipage a besoin de soleil! Dicton marin!
Güneşte uzanmak, palmiyeler, uçan balıklar...
Le soleil, les palmiers, les poissons volants...
Tek yol yukarısıydı. Tek yol doğruca yukarısıydı bu yüksek, beyaz sokakların yukarısı güneşte, gökyüzünde alev almış dev bir canavarın büyük beyaz bir kemiği gibiydi.
La seule issue était de grimper... toujours tout droit... le long de cette pente... sous le soleil, semblable à un grand os d'animal géant... qui eut pris feu dans le ciel.
Altın kabzalardan gözlerin rahatsız olmasından nefret ederim. Onlar güneşte falan öyle parıldıyor ki....
Mais imaginez que quelqu'un en perde la vue!
Belki bugün fazla güneşte kaldın.
Tu es resté trop au soleil aujourd'hui.
Güneşte. Çıplak. - Bu sıcakta!
Par cette chaleur, tu es fou!
Anlaşılan güneşte iyice yanmışsın.
Ce que tu es bronzée!
Fletcher Christian ve şu yerli kız gibi kıyıcı olup burada yaşayacağız. Güneşte yaşamak.
Nous vivrons sans rien faire, au soleil, comme des indigènes.
Tipik İtalyan erkeği işte, kediler gibi güneşte durmayı severler.
Le cliché de l'Italien : toujours à se prélasser au soleil comme un chat.
Her gün en az iki saat güneşte kalmaları gerekiyor!
"Au moins deux heures de soleil par jour."
" İki küçük kızılderili güneşte oturuyordu
Deux petits Indiens Au soleil bronzaient
~ Yağmurda, güneşte ~
Sous la pluie et le soleil...
Herkesten önce ve sonra, güneşte yanardı.
Il bronzait vite et gardait son bronzage longtemps.
Güneşte saçları yün gibi yumuşacık olurdu.
Et au soleil... ses cheveux devenaient... une toison.
Neden kızılderililer kırmızı ve güneşte yanmışlar?
Pourquoi les lndiens sont rouges et hâlés?
Güneş yanığı değil. Öyle doğuyorlar. - Kızılderililer güneşte pek yanmaz.
Leur peau est naturellement comme ça.
Bir kaç günü güneşte geçirebileceğimizi düşündüm, sadece senle ben.
J'ai pensé que quelques jours au soleil nous feraient du bien.
Güneşte harcadığımız hayatımızdan bahsetmiyoruz
No talk of spending lifetimes in the sun
Güneşte uyuklayan köpeğini uyandırdığı için sokakta öksüren adamın tekiyle kavga eden adamsın sen.
N'as-tu pas provoqué un homme qui toussait dans la rue... parce qu'il avait réveillé ton chien?
Onunla birlikte kökleri güneşte kavruldu.
Avec ses racines au soleil.
Güneşte Kızaran, tenimi güneşten korumayı öğretti.
Brûlure du Soleil m'apprit à me protéger des coups de soleil,
Meğer bazı yerlilerin ciltleri de güneşte yanarmış, Güneşte Kızaran'ınki gibi.
On ignore que des lndiens, comme lui, attrapent des coups de soleil,
Çok fazla güneşte kalmışsın.
Quel service!
Kafamı dinlendireceğim. Sabahleyin uyandığımda bu rüya doğan güneşte kaybolan buğu misali yitip gidecektir.
Je me reposais, et le rêve serait oublié au matin, comme la brume se dissipe au soleil levant...
Dün fazla güneşte kaldım herhâlde.
J'ai dû trop rester au soleil hier.
Gördün mü, güneşte çok kalmış.
Tu vois? Il est trop resté au soleil.