Gızlı traducir francés
9,138 traducción paralela
- Vefasızlığıma inanamıyorum.
J'en reviens pas d'avoir été déloyal.
- Hayır, Amy'ye olan vefasızlığımı diyorum.
- Non, je veux dire déloyal envers Amy. - Quoi?
Kimlik hırsızlığı mı?
Le vol d'identité?
Ağızlığını takın şunun artık. Siktir!
Que quelqu'un fasse taire ce gosse.
Sayın Yargıç, dikkatinizi Bay Moreau'nun kararsız kişiliğini mesleki istikrarsızlığını ve alkol problemlerini ispatlayan belgelere çekmek isterim.
M. le président, si vous le permettez, j'aimerais apporter des témoignages qui en disent long sur la personnalité troublée de M. Moreau. Toutes décrivent une instabilité professionnelle en lien avec une addiction à l'alcool.
Dürüst olmak gerekirse, tüm bunların sınırsızlığıyla şaşkına dönmüş durumdayım.
Pour être honnête, je suis bouleversé par l'immensité de la chose.
Beni var eden kadın öldü. Ve ben artık olmadığımda ikimizin de anıları hızlıca yok olacak.
Elle est morte, celle qui m'a appelé à la vie, et quand je n'existerai plus, notre souvenir à tous deux s'évanouira rapidement.
Hannibal söz konusu olduğunda mesleki tarafsızlığımı ilk kaybedişim değildi.
Ce n'était pas la première fois que j'ai perdu l'objectivité professionnelle dans un domaine où Hannibal est concerné.
Yakın zamandaki başarısızlığına bakılırsa, tavsiye arayacağına inanıyorsun.
Étant donné son récent échec, vous pensez qu'il va chercher conseil.
Sana göre ben, ahlaksız sapkın cinsel bir başarısızlığım.
Selon vous, je suis vicieux, pervers, un raté sexuel.
Bağımsızlığımı ateşledi.
Elle a nourri mon indépendance ;
Çocukluğun muhteşemliği, yeniliği ve dolaysızlığına sahip bir hayal dünyası seni ele geçirmişti.
Vous avez été possédé par un monde fantastique avec tout l'éclat, la clarté, et l'imminence de la jeunesse.
Hizmetçilerden birinin hırsızlık yaptığını duydum.
L'une de ses dames a un penchant pour le vol.
Sen benim çektiğim yalnızlığı nerden bileceksin ki!
Je suis seul comme tu ne le seras jamais!
Sanırım biraz hazımsızlığın var.
Je crois que vous avez juste une petite indigestion.
CT ve serum sıvıları söyledim ve rahatsızlığı için ona ağrı kesici verecektim.
Je lui ai prescrit un scanner, une intraveineuse, et j'allais lui donner des antidouleurs pour la soulager.
Evet. Bu sorunun altında yatan bir kalp rahatsızlığı olabilir.
Il pourrait y avoir une maladie cardiaque sous-jacente.
- Illenore Pawter Simms bilgi hırsızlığından ve bir Şirket yetkilisine ilaç vermekten tutuklanıyorsun. - Tamamdır! - Ciddi olamazsın.
- Illenore Pawter Simms, vous etes arrêter pour vol d'information et drogué un offciel de la compagnie bien tu n'es pas serieux
Hızlandırıcının patlamasından sonra hırsızlığı bırakan küçük bir hırsızmış.
Il est un voleur insignifiant qui a arrêté ses larcins après l'explosion de l'accélérateur de particules.
Araç hırsızlığından bir sabıkası var.
Condamné pour vol de véhicule.
Önceki başarısız başkanlar gibi başarısızlığı kabul etmediği gibi Başkan şimdi de kendi halkına karşı terör savaşı açıyor.
Comme si ce n'était pas assez grave qu'elle adopte les politiques ratées de ses prédécesseurs, la présidente mène actuellement la guerre contre le terrorisme contre son propre peuple.
Büyük büyük babası annemin amcası Barry'i yanlış bir şekilde at hırsızlığıyla suçladı.
Son arrière grand-père a accusé à tort Barry, l'oncle de ma mère, d'avoir volé un cheval. Quand était-ce?
Sanırım çaldığı diğer şeyler sadece bu dosya hırsızlığını ört bas etmekti.
Je pense que les autres choses qu'il a volées n'étaient que pour sa couverture.
Ben gitmenize izin verecektim siz de Müdür Loeb başarısızlığınızı öğrenince olacak olan kaçınılmaz ölümünüzden firar edecektiniz.
Je vous laisse partir, et vous évitez l'inexorable châtiment qui va vous tomber dessus lorsque le commissaire Loeb apprendra que vous avez échoué.
Tüm zamanın en kötü uzaylı hazımsızlığından daha yeni çıktı. - Komik değil.
Il se remet juste du pire trip alien de tous les temps.
Yalnızlığı da acıyı da bilirim.
Je connais l'isolement, la douleur.
Bir rahatsızlığınız var ve hastanedesiniz. Yani doğru yerdesiniz.
A vrai dire, vous être malade et vous être dans un hôpital, donc vous êtes au bon endroit, d'accord?
Eğer ciddi bir rahatsızlığım varsa bir an önce tedavi edilmesini isterim.
Si je pensais que j'avais quelque chose si grave, Je voudrais le traiter de suite.
Detaylı bir soruşturmadan sonra, Howard Stark'ın silah hırsızlığı ve ticareti konusunda masum olduğunu öğrendik.
Après une enquête méticuleuse, nous avons conclu que Howard Stark n'était pas coupable d'avoir volé et vendu des armes aux ennemis de notre nation.
Hatırladığım kadarıyla onun rahatsızlık verdiğini söylemiştiniz.
Vous le trouviez inquiétant, si je me souviens bien.
Belki de yalnızlığı kabullenmeliyim.
Je devrais peut-être accepter le fait que je vais être seule.
Ürdün Vadisi'ndeki istikrarsızlığı düşünürsek Birleşmiş Milletler koalisyonunu toplayıp müdahale etmenin doğru olduğuna hala inanıyor musunuz, yoksa o müdahaleyi bir hata olarak görmek artık mümkün mü?
Était-ce une bonne idée de faire intervenir l'ONU dans la vallée du Jourdain ou était-ce une erreur?
Tamamen saygısızlık ettim, seni seviyorum, ben ve Jane için yaptığın herşey için sana minnettarım.
C'était complètement irrespectueux, et je t'aime, et j'apprécie vraiment tout ce que tu fais pour moi et Jane.
PTSD'ye bağlı aralıklı taşkınlık rahatsızlığı.
Trouble explosif intermittent lié à un P.T.S.D.
La Busquet'te hızlıca yayılan bir salgının varlığına dair doğrulanmış haberler alıyoruz.
On nous a communiqué une épidémie à La Busquet, qui se propage rapidement.
Senatör, çıkardığımız bu kargaşayı temizlememiz gerekiyor, hem de hızlıca.
Sénateur, nous devons nettoyer ce gâchis nous-même, et vite.
Her zamankinden çok daha hızlı koşuyordum. Bu günü ilk kez yaşadığımda, çok kötü şeyler olmuştu.
Je courais aussi vite que je pouvais, et la première fois que j'ai vécu ce jour, des choses horribles sont arrivées.
Böyle imkansızlıkların olduğu bir dünyada yaşadığımıza inanamıyorum.
C'est dur à croire, nous vivons dans un monde où l'impossible existe.
Lafı açılmışken... Hannibal Bates'in karıştığı bütün hırsızlık suçlarının listesini bıraktı.
En parlant de... il a laissé la liste de tous les vols dans lesquels Hannibal Bates était impliqué.
Savunma, mahkemeye getirilen kanıtların elde edilme ve değerlendirilme sürecinde suiistimaller yaşandığını göz önünde bulundurarak, davanın tarafsızlığının bozulduğunu iddia ediyor.
La défense requiert une suspension de la procédure au motif que la procédure judiciaire n'a pas été respectée, empêchant ainsi l'accusé de se défendre justement.
İlgili memurların ifadelerini alıp, davanın tarafsızlığının tehlikeye atılıp atılmadığına karar verilene kadar davanın tehirini talep ediyorum.
Je requiers un ajournement afin de rassembler les déclarations des agents concernés. C'est seulement là que je pourrai déterminer s'il y a eu des négligences préjudiciables à ce procès.
Bu arada, Savcı Yardımcısı Rios'a bildirebilirsiniz ki gelecek hafta içinde üç genç kadın, dehşet verici şartlar altında ölecek. Ve onları yalnızca, Bölge Savcılığı Bürosu'nun hızlı davranması kurtarabilir.
En attendant, vous pouvez dire à l'adjointe du procureur Rios que, la semaine prochaine, trois jeunes femmes vont mourir dans d'atroces circonstances, et que seule une action rapide du bureau du procureur... pourra les sauver.
Uyuşturucu, saldırı, oto hırsızlığından yatmış bir çete üyesi.
C'est un membre de gang ayant été emprisonné pour drogue, agression et vol de voiture.
Bir tane çaktığımda, çok sert ve çok hızlı olur tren gibi, çu-çuuu.
Parce que quand je cogne, c'est dur et rapide, comme un train.
Burada, hesap tutarsızlığını onaylayıp, imzalayan biri var. Soyadı Kent.
- Et ici, il y a une signature autorisant cette différence, dernier nom Kent.
Famke Janssen tarafından ceset hırsızlığı yapılmasından daha kötü yollar var.
Il y a pire que de se faire fouiller par Famke Janssen.
Mülk hırsızlığı ve bedensel zarar verme tehdidinden.
Vol, et menace de dommages corporels.
O an William konusundaki duyarsızlığım için.
Pour mon manque de sensibilité à ce moment, concernant l'état de William.
Suların, seller halinde şehirleri yok edip, insanlar arasındaki haksızlığı giderdiği gibi.
Comme les eaux du grand déluge qui nettoya le monde de l'iniquité de l'homme.
- Haksızlığa uğradığını hissediyorsun.
On se sent outragé.
Sıradan ileri travmatik stres rahatsızlığı davranışı sergiliyordu.
Symptôme stress post-traumatique classique.