Herıf traducir francés
2,820 traducción paralela
Her n'apıyorduysan dua et de üç kat koruma kılıfı olsun.
Quoi que ce soit, prie que ça ait trois couches d'antitache.
- Ben her zaman küllerimin uzaya fırlatılmasını istemişimdir.
J'ai toujours voulu que mes restes soient envoyés dans l'espace.
Her fırsatı teptim, ve inan bana, bir sürü fırsat verdi ama bir türlü durmadı.
J'ai repoussé toutes ses avances et crois-moi, il y en a eu beaucoup... mais elle n'arrête pas.
Her şeyi kılıfına uydurmuşlar. Dosyaları silmişler, insanları para karşılığında susturmuşlar.
Ils ont falsifié, effacé, ou payé quelqu'un!
ve Mike her fırsatta "bi şey yapmaya" devam etti.
Et Mike continua à "faire quelque chose" autant qu'il le pouvait.
F-16'da her şey elektronik.
Tout est électronique dans le F-16.
Bir oda dolusu çaresiz yabancının, kendi hayatlarında onun, nasıl bir değişiklik yaptığını anlatabilmeleri için eline geçen her fırsatta bizi terk ediyor.
Elle nous abandonne pour entendre des inconnus lui dire qu'elle a changé leur vie.
Kardeşimi öldürdü! Her fırsatta bizi dövüp iç çamaşırlarımızı çıkardı!
Quand ils nous voyaient, il nous battaient et enlevaient nos vêtements.
- Ama o tokat hakkın olmasaydı ve sana beni tokatlama fırsatı verseydim sanırım her şey daha farklı olurdu.
Mais si tu n'avais plus cette gifle si disons, je parvenais à ce que tu me gifles ce soir. Je suppose que cela changerait tout.
Elinde tuvalet fırçası ve eldivenleri yoktu, çıplaktı ve her tarafı kan içindeydi.
Sauf qu'elle n'a pas de brosse à récurer ou de gants en caoutchouc. Elle est nue et ensanglantée.
- Babam her geçen saatle daha da zayıf düşüyor.
Mon père s'affaiblit d'heure en heure.
Fırsatlar ülkesine geçmek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Bu ülke herkese daha iyi bir hayat standardı sundukça buradan geçmeye çalışan insanlar her daim olacaktır.
Ils feront n'importe quoi pour entrer en terre promise. des gens essaieront d'y entrer.
" Göğüslerinin arasından yalanlar fışkırıyorsa kimin suçu- - her göz onların suçuna tutunuyorsa- -
"Souffle, souffle, vent d'hiver, " tu n'es pas si cruel que l'ingratitude de l'homme. "
Her alt kültürde olduğu gibi fırtına avcılığı da belirgin karakter tiplerinin ilgisini çekiyor.
Eh bien, comme toute sous-culture, les coureurs de tempêtes attirent beaucoup de personnalités différentes
Onlar her fırtına sonrası Tanrı'nın sözü.
Dieu les a promis après chaque tempête.
Her kimse müzik sınıfındaki bilgisayarı kullanıyor olmalı.
Il utilise la salle de musique.
Al Zahrani ikna olmazsa, kulağına fısıldayıveririz ve her şeyini kaybetmeyi oturup bekleyebilir.
Si Al-Zahrani ne trahit pas et qu'on le dénonce... il perdra tout.
Yanlış tercih yaparsanız ve onu anlayamazsam her zaman ne yapıyorsam onu yapmaya devam ederim ki bu da bu okulun gördüğü en iyi dördüncü sınıf öğretmenliği oluyor.
Si vous prenez la mauvaise décision, je continuerai à faire ce que j'ai toujours fait. Être la meilleur institutrice de toute l'école.
Onun tarafında olmak için her fırsatı kullanmayı istediğini biliyorum ama gülünç olmaya başladı.
Je sais que tout est prétexte à te précipiter à ses côtés, mais ça devient ridicule.
Ne var biliyor musunt? Diğer bebeği aldığımızda, her şeye sıfırdan başlarız.
On va avoir un autre enfant et on recommencera.
Muhtemelen ağaç işçiliği sınıfında biraz burbon bulabilirsin ama onun her yıl bir parmağı eksiliyor.
Tu trouveras peut-être une dinde dans la réserve, mais elle perd un doigt chaque année.
Ona, dünyaya, her şeye derken aptal kadının teki bir anda yola fırladı.
Après lui, après le, après le monde entier, et après cette femme, cette stupide femme qui a déboulé dans la rue avant que je...
Zayıf olan her zaman güçlüye saldırır medyada gösterileninin aksine.
Le faible martyrise toujours le fort.
O'hara, baban düpedüz bu davayla ilgili her şeye vakıf.
Ton père à son doigt fermement pointé sur la gâchette de cette affaire.
-... hiç zayıf hissettiğin oluyor muydu? - Neredeyse her gün.
- avant d'être amené ici?
İyi bir ailesi olan ve her istediğini yapan fırsatlar içinde yaşayan biri olduğun için beni anlayamazsın.
C'est une grande opportunité pour moi. On ne peut pas le comprendre quand on est né avec une cuillère en argent dans la bouche.
Bana da konuşmam için bir fırsat vermen gerek! Her şey bitmiş olabilir ama insan en azından eve sağ salim gittin mi diye mesaj atar.
Laisse-moi une chance de te parler! mais il ne m'a pas même pas envoyé un message pour savoir si j'étais bien rentrée.
Bir her zaman sıfırdan büyüktür.
Il n'est jamais trop tard.
FBI ajanları ve polis şehrin her yerinde arıyor.
On a des agents du F.B.I. Et de la police partout en ville.
O şey her neyse, hükümet kendilerine ait olduğunu düşünüyor.
Peu importe, car le F.B.I. le veut.
Henüz buraya bizler için savaşmaya gelmediler ancak bize her birimizin yarattığımız dünyanın güçlerine sahip olduğumuzu kalbimizin derinliklerinden fısıldar gibi hatırlatırlar.
Pourtant, leur rôle n'est pas de livrer nos batailles mais de souffler dans nos cœurs, pour nous rappeler que c'est nous, chacun de nous, qui contrôlons les mondes que l'on crée.
Neredeyse her gece fırtına kopuyor.
Il y a un orage presque tous les soirs.
Her tarafa kitaplarınızı fırlatıp "cevabı" vermenizi istedi.
Il a fait un scandale en vous demandant de lui donner "la réponse".
Cohaagen babamı bulmak için her gün Koloni'yi ve B.B.F.'i tarar.
Cohaagen écume l'UFB et la Colonie pour trouver mon père.
Apollo 11'in tarihi fırlatılışına çok az kaldı. Her şey yolunda görünüyor.
Encore quelques minutes avant le décollage historique de la navette Apollo 11.
Her şey umduğumuz gibi giderse benim bir an önce ayrılmam gerekecek. Veda etme fırsatı bulamayabilirim.
Hé écoute, si tout va bien comme on l'espère, je devrai sûrement partir assez rapidement, alors... je ne vais pas avoir le temps de te dire au revoir.
Her şeye sıfırdan başlamak gibi.
C'est un nouveau départ.
Buzdolabını, mikrodalga fırını, bulaşık makinesini, her şeyi.
Le frigo, le micro-ondes, le lave-vaisselle, tout.
- İyilik, dostum. Aklıma gelmişken, Nobby fırsatın olursa, her zamankinden bir tane daha kullanabilirim.
Pendant que j'y suis, Nobby, si vous avez l'occasion, j'aurais besoin de la chose habituelle.
Şimdi her şeye sıfırdan başlıyoruz.
On recommence à zéro.
Bir Lycan'a aşık olan, Atalardan iki kişiyi öldüren ve her fırsatta kendi türüne ihanet eden bir ölüm tacirinden korkmama gerek yok mu?
Ne pas craindre une Donneuse de Mort amoureuse d'un Lycan qui a tué deux Anciens et a trahi sa propre race.
Ancak gerçek dünyada, her zaman bir zayıf nokta vardır.
Mais dans la réalité, il y a toujours une faiblesse.
Evet ve sen de her fırsatta bu sözden dönüyorsun.
Et tu la romps dès que tu peux.
Her şeyi sıfırdan öğrenmem gerekiyordu.
J'ai dû tout réapprendre.
Her yere kan fışkırıyordu!
Du sang jaillissait dans le lac, partout.
Her gece, yatmadan önce saçlarımı tararken fırçanın sesini duyabiliyor.
Il entend chaque coup de brosse quand je me peigne avant d'aller au lit.
Hannah, senin askerliğine hayran olduğunu her fırsatta söylüyor.
Hannah rappelle toujours combien elle admire le soldat que tu as été.
Her neyse, seni çağırdım çünkü senin kitaba yazdığın tanıtım yazısını okuma fırsatı buldum.
Enfin bref, je vous ai appelée ici parce que j'ai eu la chance de lire votre article.
Her an gelecek bir fırtına gibi
Comme une tempête qui va tout casser
Tek başımayken, hep benim ışıldama vaktimdi ve onlara her şeyi gösterme fırsatı benimdi ama partnerinle dans ederken, her şey her şey anı paylaşmakla ilgili.
Avec moi ça a toujours était mon moment de briller et ma grande chance de le leur montrer mais danser avec un partenaire, c'est surtout... c'est surtout partager le moment.
Her Eylülün beşinde doğudan vuran şiddetli ve meşhur fırtınalarıyla bilinen Kara Fener Kanalı'nın en ucundayız.
C'est ici, aux abords du détroit de Black Beacon, qu'une violente tempête, restée dans les annales, viendra s'abattre depuis l'est le 5 septembre.