Heykel traducir francés
1,022 traducción paralela
Tıpkı bir heykel gibi donup kaldım. Orada, öyle, aşağıya bakıyordum.
Je bougeais pas.
Heykel yapıyorum.
Je fais des statues.
Evlendi. Ondan bir heykel satın alan ilk ve tek kişiyle evlendi!
Elle a épousé le premier type qui lui a acheté une statue.
Sen bronzla kaplı heykel değilsin, tatlım.
Tu n'es pas de bronze.
Bu heykel'Kavgayı'betimliyor.
On dirait une statue de la dispute!
Pratikte sadece bir heykel.
Il bouge pas!
Hani "heykel" çağırdıkları mı?
- Oui, celui-là?
Bugün şu boy bir heykel sattım!
J'ai vendu une statue haute comme ça.
Koca bir heykel çaldılar!
Ils ont volé une statue.
Burada, çok ünlü koleksiyonlardan heykel grupları var :
Ces sculptures viennent de célèbres collections :
Atlı bir heykel istedi tıpkı Jül Sezar'ınki gibi.
Il voulait sa statue équestre. Comme celle de Jules César :
Tabii ki. Terni'deki sahtekârlara bir heykel yapmıştı!
II a même fait la stèle aux Bidoniens!
Adama kefil olamam, tek kanıt bu heykel.
Je ne peux te fournir que cette seule preuve.
Bir heykel.
C'est une statue!
Tapılacak bir heykel gibi.
Vous êtes... une déesse que l'on doit vénérer.
Heykel'in gölgesi konuştu!
Vous parlez, ombre de pierre!
İki tane heykel gördüğümü sanmıştım.
Et moi qui croyais voir deux statues!
Size gümüş bir heykel sunacağım. Ecouy'daki Notre-Dame'a sunduğumdan daha güzelini.
Je vous offrirai une statue d'argent plus belle que celle que j'ai donnée l'an passé a Notre-Dame d'Ecouy.
Lütfen oturun ve hiç ses çıkarmayın. Heykel gibi durun.
Asseyez-vous, et restez aussi immobile... qu'une statue.
500 dendi. Bu güzel heykel için de çok para ödemişsinizdir herhalde.
Elle vous a coûté cher, cette jolie sculpture?
Müzayedede aldıkları heykel mikrofilmle doluymuş.
La statuette est bourrée de microfilms!
- Heykel olduğunu biliyorum, Dennis. Ama ne tür bir heykel? Heykel olduğunu zaten biliyorum.
Je sais que c'est une statue, mais quel genre de statue?
Oğlum Sebastian ile ben günlerimizi inşa ettik. Her bir günü, bir parça heykel gibi her bir günü yonttuk.
Mon fils Sébastien... et moi... construisions nos jours... ciselions chaque journée comme un ouvrage de sculpture.
Günlerin izini bıraktık ardımızda bir heykel galerisi gibi ta ki geçen yaz aniden...
Nous laissions derrière nous un sillage de jours... semblables à une galerie de statues. Jusqu'à ce que... soudain, l'été dernier...
Ural cevherlerimizin onuruna bir heykel dikilmeden önce..
Avant qu'un obélisque de gemmes de l'Oural ne soit élevé en notre honneur... - A Starokonyushenny, à Moscow.
Şaşırtıcı bir şekilde, heykel eğilerek selamladı onu.
A son étonnement, la statue s'inclina.
Heykel konuşmaya başladı :
La statue disait quelque chose.
Bir meleğin diliyle konuşsanız bile, merhamet yoksa, pirinç bir heykel kadar sesiniz çıkar.
Quand bien même vous parleriez la langue des anges, sans la charité, vous n'êtes que cymbale qui retentit.
Sakin gülümsemesi onları etkiledi. Yakın tarihte yapılan bir kazıda çıkarılan heykel Adriyatik'te bir adada, açık hava müzesindeydi.
La statue récemment exhumée se trouvait dans un musée en plein air sur une île de l'Adriatique.
Hayır. Bir heykel.
Non, c'est une statue.
O heykel bana ölümü hatırlatıyor.
Cette statue me fait penser à la mort.
Bu heykel buraya nasıl gelmiş acaba?
D'où sort cette statue?
Heykel olmasa burası fena bir oda olmazmış.
Cette salle ne serait pas mal sans les statues...
O sadece bir heykel.
C'est seulement une statue.
Hayır, bu heykel Tanrı Hermes'e ait diyordum.
Non, je dis que c'était la statue du dieu Hermès.
Hey, Luther. Heykel mi aldın?
T'as acheté une statue?
O heykel değil.
Mais non!
O heykel özel bir parça.
- Quel rapport?
Onu epey oyalayacak eski bir heykel var da.
Une vieille statue, ça prendra peut-être du temps.
Burası Eski Roma olsaydı, o bir heykel veya ona benzer bir şey olurdu.
Dans la Rome antique, ce serait une statue.
- Kasvetli ve eski bir heykel daha.
Encore l'une de ces vieilles statues ennuyeuses.
Michelangelo heykel tekniğinin temellerini, burada,..
Ici, à Settignano, il étudia les techniques de base de la sculpture.
Heykel yapmak için doğmuştu o, resim değil.
Il était né pour sculpter, pas pour peindre.
Coşkun kır tanrısı. Kendinden geçmiş Adem'i baştan çıkarmaya uğraşan Şeytan'ın ta kendisi. Baküs olarak da bilinen bu heykel,..
Le satyre joyeux, qui n'est autre que le diable, dans un acte de tentation à l'égard d'un Adam ivre.
Bu heykel, ustanın başka eserlerinde de göze çarpan bir özellik olan bitirilmemişlik hissini vermesi açısından anlamlıdır.
Remarquable en raison de son aspect inachevé, que l'on retrouve dans d'autres créations du maître.
Julius'un cenazesi için yapılmış olan bir başka devasa heykel olan Musa'yı bir biyograf, "Papa'dan daha iyi bir savaşçı" olarak tanımlamıştır.
Il y a aussi cet autre colosse, destiné, à l'origine, au monument funéraire du Pape Jules II, décrit par un biographe plus comme un guerrier qu'un pape. Le Moise. Si réaliste, que selon la légende,
Heykel de bütün bu çöp yığını da senin olsun.
Toutes les momies que vous voudrez.
O gün heykel satılmaz ;
La statue ne fut pas vendue ce jour-là.
- Bu bir heykel.
C'est une statue.
Tabii ki inanmıyorum. Ama bunlar heykel değil, etten kemikten varlıklar!
Mais ils sont faits de chair et de sang.
Heykel miyiz biz?
On n'est pas des statues...