Kışt traducir francés
55,496 traducción paralela
Bu tür izler sadece eteğinin baskısını bir arabanın kapısına sıkıştırdığında olur ;
Votre ourlet a été pris dans une portière de gauche.
Önümüzdeki iki, üç gün içinde seni araya sıkıştırabiliriz.
On devrait pouvoir faire ça dans les deux ou trois jours.
Sıkıştın mı küçük kız?
Coincée, la petite?
Mal gibi kapıya sıkıştırdım.
La portière de voiture. Idiot.
Dün gece çıkıştığım için üzgünüm.
Pardon de m'être emportée avec toi hier.
O nöbetçiyi sıkıştıracağım.
Je vais choper ce garde et lui donner le choix.
Bir ağaca sıkıştırdım onu. Hemde izinisiz.
Je l'ai fixée à un arbre, près des dunes, sans autorisation.
Sun Tee'de hala sıkıştım.
Coincé dans la zone D.
50. doğum gününüzdü Bay Welsbrough, elbette oğlunuzun tatilinden dönmemiş olması sizi hayal kırıklığına uğratmıştı.
C'était votre 50e anniversaire, Mme Welsborough, bien sûr vous étiez déçue que votre fils ne soit pas revenu de son année sabbatique.
Ancak artık benimle tanıştığına göre o kadar da zeki değilsin, değil mi?
Mais nous nous rencontrons, qui êtes-vous?
" Annenle tanıştıracağın kız bu mu? '
"C'est cette fille que tu veux présenter à ta mère?"
Sırayla yeme konusunda anlaşmıştık.
On devait les manger dans l'ordre.
Onu çalıştırmaya çok yaklaşmıştık.
On s'apprêtait à le faire démarrer.
Bir tür kışkırtma olmuş olmalı, birden bire yapmamıştır.
La tension a dû monter avant qu'il passe à l'acte.
Elbette, kızıyla tanıştığımı hayal etmeyi beklememiştim.
Et bien sûr, je ne pensais pas que sa fille était une hallucination.
Hala kızı aklımı karıştırıyor.
Je suis perplexe, pour la fille.
Okulda oynamıştık.
On l'avait joué.
Seni açık bir şekilde uyarmıştım, kimse onunla yalnız konuşmayacaktı.
J'avais interdit de lui parler seul à seule.
Durumu kontrol altına almıştık.
On gérait très bien.
-... ama hayatta kalamazsa bir anlamı yok. Bunları aşmıştık.
Mais rien de tout ça ne compte, s'il ne peut survivre.
Dün gece Güney Kore'de Mirando çalışanları süper domuzlarını emniyete alırken genç bir kız onları durdurmaya çalıştı.
La nuit dernière, en Corée du Sud, les employés de Mirando récupéraient leur super cochon quand une fillette a tenté de les en empêcher.
Babana haksızlık olmasın, sana "beceriksiz aptal" dediğinde Kaliforniya'da "İçinizdeki Sese Kulak Verin" adlı iki yıllık bir kursa yazılmıştın.
Pour être juste, il vous a appelée ainsi après votre inscription au cours intitulé "Déchaîner sa vocation".
Kısa bir süre sonra da kasabadan ayrılmıştı zaten.
Et il a quitté la ville peu après.
"Bugün nihayet Bölge dediğimiz yere girdik ve Binbaşı ile tanıştık."
"Aujourd'hui nous sommes enfin entrés dans ce qui s'appelle la Zone, et nous avons rencontré le Général."
O yere girdiğinizde ise, sizin yazdığınızı alıntılayacak olursam "Binbaşı ile tanıştık" demişsiniz.
Et qu'une fois dans ce lieu, vous avez écrit, je cite : "Nous avons rencontré le Général."
Yeni tanıştığım çocuğuma nasıl babalık edeceğimi söylemek sana mı kaldı?
Pas de sermons, c'est mon fils, je viens de le rencontrer.
Onları şehir merkezinde kıstırabilir misin?
Vous pouvez les contenir?
Parkta tanışmıştık.
On s'est rencontrés au parc.
Anlamayabilirsin ama Ward ve ben bu para için çalıştık.
Tu ne comprends peut-être pas, mais Ward et moi avons bossé pour ce fric.
Gece gündüz çalıştık, sen dışarıda artık her ne yapıyorduysan.
On a travaillé jour et nuit, pendant que tu faisais... je ne sais quoi.
Kaykay kayarken kolumu kırmıştım.
Je m'étais cassé le bras en faisant du skate.
Barıştık mı?
C'est bon?
Böyle konuşmamıştık.
Ce n'était pas prévu.
K'un-Lun'da yapmıştım.
Oui, à K'un-Lun.
Gölün etrafındaki toprak yoldan gitmek istemiştin çünkü köylü kızları göle girerken göreceğini sanmıştın.
Tu voulais prendre la route de terre autour du lac pour voir les filles du village se baigner.
Bir kar tepeciğine düşmüştü, bacağını kırmıştı ama hâlâ hayattaydı.
Qu'elle avait atterri sur une congère, s'était cassé la jambe... mais qu'elle était toujours en vie.
Artık kamerayı bir duvara yapıştırmak kadar kolay. Aslında bizde tam olarak bunu yaptık.
Il suffit de coller une caméra au mur, et c'est ce qu'on a fait.
Bay Wick hatırlamıyor ama yıllar önce karşılaşmıştık.
M. Wick ne se souvient pas, mais on s'est rencontrés il y a des années.
Tanıştık mı?
On se connaît?
Evet, çalıştığım programın çok sıkı bir bütçesi var onun için...
Le programme avec lequel je travaille est limité au niveau budget, alors...
Yani biraz karışık ama daha önce hiç bu kadar mutlu olmamıştım.
C'est compliqué, mais je n'ai jamais été aussi heureuse.
- Maskeli baloda tanışmıştık.
On s'est rencontrées au bal.
Eğer Pitt'i birazcık tanıyorsam anlatırken eminim çok mütevazı davranmıştır.
Et encore, tel que je le connais, il a dû être bien modeste, mon Pitt.
Bir randevuma çok acayip geç kalmıştım kız kardeşim birden Mary ile çıkageldi.
J'étais en retard à un rendez-vous avec une fille, et ma sœur est arrivée avec Mary.
Kısa bir süreliğine barış sağlanmıştı.
Et pour un court instant, il y eu la paix.
- Anlaşmıştık Steve Trevor.
- Nous avons conclu un accord, Steve Trevor.
Kötü adam kıstırması demek.
C'est la réunion des méchants.
- Birkaç gün daha diye anlaşmamıştık.
Quelques jours ne fait pas partie de l'accord.
Bu konuda anlaşmıştık.
On s'est mis d'accord à ce sujet.
Beni kıstıran herifin görüntülerine ulaşabilir misin?
Pouvez-vous avoir les images du gars dans la rue.
Shaw'ın kardeşiyle çalışırken tanışmıştık.
Je l'ai rencontré quand je travaillais avec le frère de Shaw.