Lır traducir francés
194,827 traducción paralela
Sayılır.
A peu près.
Ayılır ve ne kadar berbat bir baba olduğunu söyler ve...
Il sanglote et dit qu'il a été un très mauvais père et...
Eğer sert olmayı isterlerse ve ve popülerliğe bakılırsa sanırım ona 5 sene verirler.
S'ils voulaient être durs... compte tenu de la volonté populaire, ils pourraient... Cinq ans.
Hazırız zaten. Şehirlerarası Suyolu test edilecek ve günbatımına kadar kullanılır hale getirilecek.
La voie d'eau inter-États va être testée et nettoyée pour être utilisée ce soir.
İtalyan yemeğine bayılırım.
J'adore la nourriture italienne.
Tamam, kaplıcalara vardık sayılır.
Nous sommes presque aux sources chaudes.
Gübreler hidroklorik asitle yapılır.
L'engrais est fait d'acide chlorhydrique.
- Hayır, iptal etme. - Edeceğim.
- Non, ne l'annule pas.
Zayıf bir nokta bulur ve hemen faydalanır.
Elle trouve une faiblesse, et elle l'exploite.
Hayır, ben göründüğüm gibi biri değilim!
Non. Je ne suis pas ce dont j'ai l'air!
Onu duruma alıştırıyorum.
Je l'aide.
- Geçmiş travmana takılı kalıyorsun. - Hayır, kalmıyorum.
- Tu te raccroches à un traumatisme.
Hayır. Ama bence rafa kaldırdılar.
Non, mais je pense qu'ils étouffent l'affaire.
Sürekli iletişim halinde olma, uzun süreli hafıza, sabır veya çeviklik mi?
La communication constante, la mémoire à long terme, la patience ou l'agilité?
Grizzly Steppe, geçen sene Vermont elektrik şebekesine saldırı yapan hackerlardı.
Grizzly Steppe était un piratage russe du réseau du Vermont l'an dernier.
Hayır, acil olan şey ; elektrik şebekesine yapılacak olan siber terörizm saldırısını durdurmak için 5 saatimizin olmasıdır.
Non, l'urgence est que nous avons quatre heures pour arrêter une cyber-attaque terroriste sur notre réseau électrique.
Tamam zekisin falan kabul ediyorum da adli yazılımda tarama yapmamış mıdır sence?
Enfin, tu es malin et tout, mais il n'a pas utilisé de logiciel légal?
- Hayır sadece nasıl idare edeceğimi.
- Non. Je connais son pseudo.
Bu hack işi, Bayan Quinn gibi ne yaptığından habersiz birinin kandırılıp devlet internet sistemine flash bellekle bu virüsü yüklemesini gerektiriyordu.
Mais le piratage a été conçu de sorte à pousser une mule innocente, telle que Mlle Quinn, à le transporter via une clé USB et à l'injecter dans un disque dur gouvernemental.
- Hayır. Havayollarında kalkış vaktini olumsuz etkileyen birçok etmen vardır...
Il y a beaucoup de facteurs qui affectent l'exactitude des départs d'avion.
Soğuk kuzeybatı suyu yeraltından 2.300 kilometre yolculuk ederek kuraklıktan kırılan Güney'e gidiyor.
L'eau froide du Northwestern 2250 kms sous terre à ravager Southland avec une sécheresse.
Tamam, ihtiyacım olacak ilk şey arteri tutturmak için çok güçlü bir yapıştırıcı.
Première chose, je vais avoir besoin de super glu pour tenir l'artère.
Benzin ve strafor sana hakikaten güçlü bir yapıştırır verir.
De l'essence et du polystyrène, un bon adhésif.
Hidrojen sülfür, travmatik durumdan çıkarken önemli organlarını koruyacaktır.
Le sulfure d'hydrogène protégera ses principaux organes lors de l'éveil d'un état traumatisant.
Onu kandırıp çıkartabilirsin.
Tu peux l'avoir.
Neden bilim suyu bu kadar ağır yapmak zorundaydı ki?
Pourquoi la science a fait que l'eau soit si lourde?
Sanırım klima cidden güçlü.
Deviner l'A / C fait vraiment souffrir.
- Yapıştırıcı nasıl çalışır biliyorum.
Je connais le fonctionnement de la colle.
Asıl etkinliğe hazır mısın?
Vous êtes prêt pour l'événement principal?
Aşağı kaydır ve arteri bul.
Glisse-les et trouve l'artère. Voilà.
Ayrıca, çöl hastanesinden kalkan bir helikopterde panzehir olacaktır.
En plus, un hélicoptère provenant de l'hôpital du désert - aura l'anti-venin.
Tamam, elektrotunu suya daldır.
Baisse ton électrode dans l'eau.
Hayır, ama elektriğimiz var.
Non, mais nous avons de l'électricité.
Dürüstlük Cennetin Kapılarında sana puan kazandırır ama siyasette, tarumar olursun.
L'honnêteté t'apportera des points aux portes du paradis - - en politique, tu vas te faire écraser.
Pekâlâ, ortadan kaybolduğum için bana kızgındır eminim, ama bilirsiniz fırsat çıktığında uzanıp almak zorundasınızdır.
Je suis sûre qu'elle est en colère car j'ai disparu, mais vous savez, quand l'occasion se présente Il faut la saisir, et s'y accrocher.
Tüm dolandırıcılıklarını hatırlamıyorum Anne, on yaşındaydım.
Je ne me rappelle pas de toutes les arnaques, maman, j'avais neuf ans.
Matbaadan gelen ses gürültüyü bastıracaktır.
le bruit de l'imprimante les recouvre
Şöyle ki, kaçırılıp Norteguay'daki gizli bir devlet yerleşkesinde tutulduğumuzu sanıyorduk ama Simi Valley'de olduğumuz ortaya çıktı.
Et bien, on pas pensé que vous vous êtiez fait kidnapper dans une enceinte du gouvernement à Norteguay, mais en fait c'était juste Simi Valley.
Dört aydır aynı zamanda Norteguay'ın Amerika büyükelçisiymiş.
Depuis 4 mois, c'est aussi l'ambassadrice Norteguay aux USA
Walt, bu artırılmış yoğunluklu kevloturan, kafa güzelliğini geçip dosdoğru pulmoner hemorajiye gideceksiniz anlamına geliyor.
Walter, cette concentration accrue de kevloturane signifie que tu vas devenir fou et aller directement à l'hémorragie pulmonaire.
Paige, daha kötüye gitmeden ona yardım etmek zorundasın. Hayır.
Paige, tu dois l'aider avant que ça s'aggrave.
Bu yeraltı borusu, bitişik endüstriyel gübre fabrikasını soğutan suyu taşır.
Cette canalisation souterraine transporte de l'eau qui refroidit l'usine d'engrais industriel adjacente.
Yüzündeki sırıtışı sil ve incelemeye başla yoksa yeni bir iş arayan tek kişi bu adam olmayacak.
Effacez ce sourire de votre visage, et commencez l'inspection Ou ce gars ne sera pas le seul à la recherche d'un nouveau salaire.
Bu silo gübre fabrikası için zehirli kimyasallar barındırıyor.
Ce silo contient des produits toxiques pour l'usine d'engrais.
Ve kimyasallar subatana dökülürse akifere kalıcı olarak bulaşır bu da Güney California'nın büyük kesimi için içme suyunu yok eder.
Et si les produits chimiques tombent dans le gouffre, ils vont contaminer l'aquifère, ça va détruire l'eau potable d'une partie du sud de la Californie.
- Evet, ama dışa çalışır, içe değil.
Et votre camion? Oui, mais ça coule vers l'extérieur, pas l'inverse.
O duygusal açıdan bastırılmış dehaya bakıcılığı yapacak vaktim yok.
Je n'ai pas le temps de m'occuper d'un génie émotionnellement retardé.
Fabrikanın içinde bir parça vardır.
Il devrait y en avoir dans l'usine.
Akiferin üstündeki Cello Shell-o'nun sertleşmesini hızlandırıyor.
Accélérant le durcissement du Cello Shell-o au dessus de l'aquifère.
Bugünkü düdük felaketi, Los Angelesli girişimci Veronica Dineen büyük bir Güney California akiferine sızıntıyı önlemek için sertleşme sürecinde bulunan bir aşındırıcı toksik karışımın içine düştüğünde trajediye dönüştü.
La catastrophe d'aujourd'hui est devenue tragique quand l'entrepreneuse Veronica Dineen est tombée dans une soupe toxique en cours de durcissement pour empêcher l'infiltration dans l'aquifère du sud de la Californie.
Tabii ki yapmışsındır.
Bien sûr que tu l'as fais.