Mesele şu ki traducir francés
711 traducción paralela
Evet, evet... Mesele şu ki, memur bey ; aslında bu iki kadın, tıpkı bizler gibi,
M. L'agent, comme tous les membres de la troupe, les deux dames jouaient au Théâtre Royal.
Mesele şu ki, günümüzde radyo var.
L'ennui, c'est qu'il y a la radio.
Mesele şu ki bazı adamlar, kadınlar konusunda oldukça zeki bir şekilde bazıları da aptal bir şekilde doğarlar.
Au sujet des femmes, certains naissent malins, d'autres idiots.
- Mesele şu ki, biz bu konuda bir şeyler yapabiliriz.
- Et nous pouvons agir.
Mesele şu ki... Dixie Wells diye biri vardı, birlikte idman yapardık.
Je m'entraînais avec un type prénommé Dixie Wells.
Mesele şu ki...
Seulement...
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
La question, c'est qu'on n'a pas le temps!
Mesele şu ki St. Giles, Mark Trevor'ın yaşadığı yer.
Et St Giles est le village où vivait Mark Trevor.
Mesele şu ki hiç bir şey ifade etmiyor.
Mais c'est ridicule!
Mesele şu ki, askerlik hayatınız boyunca akli dengenizin bozulduğuna dair bir şey yok.
Mais avez-vous été, á un moment de votre service, soigné pour troubles mentaux?
Mesele şu ki, gerçekte oluyormuş gibi korkuyordum.
Le problème est que j'étais terrorisé.
Mesele şu ki, bu sahnede komedi olsun istiyorum.
C'est une scène de comédie!
Mesele şu ki, Bay McGarry, o garibanları diskalifiye edemedim.
Et alors? M. McGarry, je ne pouvais pas éliminer ces pauvres batteurs.
Mesele şu ki, zaten birisi var- -
Tu as raison. À vrai dire... je suis fiancé.
Mesele şu ki seni sevdiğini inkar etmedi fakat nişanlısı varmış.
Il aurait bien aimé t'épouser mais il est déjà fiancé.
Bu gösterinin yarısında rol yaptığını sen de ben de biliyoruz. Tek mesele şu ki köpek balıkları bunu bilmez.
Tu joues en partie la comédie, nous le savons, mais les requins l'ignorent!
Mesele şu ki, ben evleniyorum ve bu makul görünüyor - ya da belki gerekli - söyleyeceğim buydu.
Rien. Je vais me marier et... il me semblait correct... je me devais de vous en informer.
Mesele şu ki, sadece üçünün adını verdi.
Le malheur est qu'il n'en a nommé que trois.
Asıl mesele şu ki Naziler bizi Paris'in her yerinden görüyor.
L'essentiel est que les nazis nous voient partout dans Paris! Exécution.
Mesele şu ki, Dışişleri polise inanıyor.
Le ministère des Affaires Étrangères croit la police.
Mesele şu ki farkında olmadığınız belirli hususlar var ve onları hemen Londra'ya götürmeye mecburum.
Le fait est qu'il y a certaines choses... que vous ignorez, qui font qu'il est nécessaire que je les ramène à Londres maintenant.
Ama mesele şu ki onu iteklemek istemiyorum çünkü çocuklara ne olur diye düşünüyorum ben. Kayınbiraderim de çok iyi bir noktaya değindi. Bu bencillik falan değil.
Mais étant donné que c'est un achat destiné surtout aux enfants, donc pas que pour moi, je vais l'acheter.
Ama anlarsın, mesele şu ki evlenene kadar onun bunu bilmesini istemiyorum.
Je ne veux pas qu'il le sache avant le mariage.
Mesele şu ki, tatili yeniden tanımlamanın 100 yolu var.
Il s'agit ici de 100 façons de redéfinir le loisir.
Ama mesele şu ki o top dün de kırılmıştı.
Ce qu'il y a, c'est qu'on l'avait déjà écrasée hier.
Mesele şu ki, bu şekilde bütün... bütün...
Oui, je ne veux pas... je ne voudrais surtout pas que vous pensiez qu'il est au centre de ma...
Mesele şu ki, burayı neden terkedemediler?
La question est, pourquoi ils ne pouvaient pas repartir?
Mesele şu ki ; hemen salıverebiliriz ve bizi her türlü sonuçtan korur.
L'avantage, avec ça, c'est qu'on est couvert pour la suite.
Yazmakla ilgili mesele şu ki, İngilizce Bölümü'nde bundan söz etmem caizse hepimiz ara sıra bunu yaparız, yazarız.
Le problème avec l'écriture, si je peux me permettre ici, en lettres c'est qu'on est tous capables d'écrire un peu.
Tanrı aşkına, mesele şu ki ; New York Belediye Başkanı 22 seçim bölgesinin gözü üzerindeyken, tehlike altındaki 18 vatandaşını, bulundukları yere şahsi bir ziyarette bulunacak kadar önemsiyor olmalı.
Mais bon sang, ça servira à montrer que le maire de New York, qui est à la traîne de 22 points dans les sondages, se préoccupe assez du sort de 18 citoyens en danger pour intervenir personnellement.
- Aşağıya mı fırlattılar? - Asıl mesele şu ki, onlar bir şey arıyordu.
- Ils cherchaient quelque chose.
Mesele şu ki o Rose'un kocası.
ce qui me gêne avec lui, c'est qu'il soit le mari de Rose.
Mesele şu ki, biz ebeveynlik kıstaslarına bakıyoruz.
On a des critères parentaux.
Madem öyle diyorsun, mesele şu ki..
Vu sous cet angle... Cela dit...
Mesele şu ki... Farklı bir proje için buradayız.
Eh bien, voilà... nous sommes ici pour une autre affaire.
Ama mesele şu ki, rom var piliçler var ama sadece iki kişiyiz.
Nous avons le rhum... nous avons les nanas... mais nous ne sommes que deux.
- Asıl mesele şu ki... bu iyi yazılmış bir saçmalık, ve tam burada, benim gazetemde.
- Ce qui est inquiétant, c'est que... ces conneries soient bien écrites et qu'on les publie dans le journal.
Mesele şu ki, öndegelen tiyatrocu gruplarımızdan biriyle gizemli bir gösteri sunmayı umuyorduk ama, maalesef, üyelerinden biri rahatsızlandı, şey ben de onun yerini alacak en uygun kişinin sen olduğuna karar verdim.
Nous voulons présenter un mystère joué par une de nos meilleures troupes dramatiques mais malheureusement, un des comédiens est malade... j'ai pensé que vous seriez parfait dans son rôle.
Ama mesele şu ki...
En fait, je...
Mesele şu ki, bir kurşun var ve tahmin et onu kim yiyecek?
L'important, c'est qu'il y a une balle, et devinez pour qui?
Ama mesele şu ki, arkadaşın seni öldürtmek istedi.
L'ennui, c'est que ton "ami" a voulu te faire refroidir.
Ama mesele şu ki oyun sadece yardakçılar için olsa bile, herkes bunu oynuyor.
Moins de cinoche. L'ennui, c'est que... queutards ou pas, c'est très pratiqué.
Mesele şu ki şu anda cidden tehlikedesin.
Le problème est que toi, tu es en danger. Sans cedula, tu te fais choper n'importe quand.
Mesele şu ki, tarih kitaplarına El Salvador'u kaybeden kişi olarak mı geçmek istiyorsun?
La question est... Veux-tu passer dans l'Histoire pour l'homme qui a perdu le Salvador?
Mesele şu ki...
- Le mariage est une chose normale.
Yarım kalmış önemli bir mesele dendiği zaman buradan çıkarılabilecek tek anlam şu ki...
Lorsque l'on parle d'affaire d'importance majeure, la seule interprétation possible est, bien entendu...
Ama sorun şu ki, eğer karşındaki de aynı senin yaptığın gibi sana samimi davranmaya başlarsa, oyun, korkunç derecede kafa karıştırıcı olabilir. Şşştt. Sizi temin ederim ki kutsal efendim, bu çok basit bir mesele.
Le problème est que, si votre adversaire commence à être sincère en même temps que vous, alors la partie devient horriblement confuse.
Mesele şu ki...
- Non, non.
Mesele şu ki, kızlar günde on saat fabrikalarda çalışmak zorunda.
Quand elles retrouvent un homme après ça...
Fakat belli ki mesele şu, vagonu ve insanı bir arada tutan nedir?
Mais la question évidente est : Bien, qu ´ est ce qui tient sa boîte et moi ensemble?
Herneyse, mesele su ki, bu ise begeni toplamak için girmedim, ama bu isin içindeyim.
Je ne cherche pas à me faire aimer, mais à faire mon métier.