O hâlde traducir francés
2,849 traducción paralela
Peki, o hâlde Enigma'yı kırdın mı?
Vous avez percé à jour Énigma, dans ce cas?
Bir başkası için bunu söyleyebiliyorsak o hâlde aynı şeyi neden bakır, kablo ve çelikten yapılmış beyinler için söyleyemeyelim?
Et si on peut dire ça d'un individu à l'autre, alors pourquoi ne pourrait-on pas dire la même chose des cerveaux... faits de cuivre, de câbles et d'acier?
O hâlde asıl soru şu olmalı :
Alors, la grande question, c'est :
O hâlde bu dosyadaki başka şeyler de sürpriz olacaktır.
Je parie qu'il y aura d'autres surprises dans ce dossier.
Yirmi bin o hâlde.
20 000, alors.
Peki o hâlde.
Très bien.
Anlıyorum. O hâlde sen daha ziyade mülteci sayılırsın.
Je vois, tu serais donc plutôt un réfugié?
Sence Mösyö Marquis, Rouen'de nasıl muayene açabildi o hâlde?
Comment croies-tu que le docteur du Marquis a ouvert un cabinet à Rouen?
O hâlde, zat-ı âlimi ne olarak göreceksiniz?
Et je serai... Je serai quelque chose pour vous?
- Peki o hâlde.
- Bien sûr.
O hâlde ne kadar çabuk işe koyulursak senin için o kadar iyi olacak.
Alors plus vite on se met aux affaires, mieux ce sera.
O hâlde gitmesini rica edelim.
Alors demandons-lui de partir.
O hâlde neden çalmayı bıraktın?
Alors pourquoi arrêter?
- O hâlde.
Dans ce cas..
Pazarlık payının olmadığını söylüyorsan o hâlde kabul etmem gerekecek sanırım.
Si tu dis que je ne sais pas négocier, alors Je vais devoir te donner ça.
O hâlde menüyü bir şef olmadan pişir de bakalım bu akşam neler oluyor!
On verra comment ça se passera pour vous ce soir.
- Arkadaşları... O hâlde bu konuyu konuşmanız daha önemlidir belki.
Ça serait peut-être important pour toi de parler avec lui de tout ça.
O hâlde, sen kimsin?
Alors, qui es-tu? Lui, c'était qui?
O hâlde değiştiğim zaman beni takip et ve polis çağır.
Quand je changerai, suis-moi, observe et appelle la police.
O hâlde benden mümkün olduğunca uzağa kaç.
Alors, ne t'approche plus de moi.
O hâlde, neden beni durdurmak istiyorsun?
Alors pourquoi veux-tu m'en empêcher?
O hâlde ikimizin de 30 yaşında olduğu 1995'e bir nostalji yolculuğu yapalım.
Remontons le temps avec nostalgie jusqu'en 1995. Quand on avait 30 ans.
Demek çapa bu. O hâlde bir yerde durmak, yolculuğu kesmek istediğin zaman kullanıyorsun, doğru mu?
C'est l'ancre, et si vous voulez vous arrêter, vous abaissez la voile?
O hâlde otele ulaştığımız zaman keyfini çıkarırız.
Très bien, on va profiter de l'hôtel tout à l'heure.
Peki o hâlde, harika.
Parfait.
O hâlde neden uğraşıyorsun?
Et alors?
O hâlde niye yapıyorsun?
Alors pourquoi le fais-tu?
- O hâlde denememek en iyisi.
Il vaut mieux ne pas essayer.
- Peki tamam o hâlde.
- Eh bien voilà.
Belki adımı öğrenmek istersin o hâlde.
Tu aimerais peut-être savoir mon nom, dans ce cas.
- O hâlde polise sorarsın.
- Dans ce cas, demandez à un policier.
- O hâlde dönecektir.
Dans ce cas, il reviendra.
- Ne iş yapıyorsun o hâlde?
- Je ne crois pas. - Vous faites quoi?
Hangi konuda o hâlde?
Quoi alors?
O hâlde bu evi terk et.
Alors, partez.
O hâlde evet Bay Gray, bir maceraya varım.
Eh bien oui, Mr Gray, j'apprécierais une aventure.
- O hâlde neden kabul ettiniz?
Alors pourquoi avez-vous accepté?
O hâlde size çok müstesna bir şey göstereyim.
Alors, laissez-moi vous montrer quelque chose d'extraordinaire.
O hâlde biraz daha derinlemesine tetkik edelim.
Creusons encore davantage, alors.
O hâlde birlikte konuşalım.
En ce cas nous en parlerons ensemble.
O hâlde geçmişimi oku.
Lisez mon passé, dans ce cas.
O hâlde fotoğrafı geri koymalısın.
Dans ce cas, ressortez la photo.
- O hâlde izin ver her şeyi tehlikeye atayım.
Permettez alors que je risque tout.
- O hâlde iyi bir başlangıç yaptık, değil mi?
- C'est un bon début, n'est-ce pas?
- Oyunuzu kazandım o hâlde.
- Je compte sur votre voix?
Biraz nasihat vermeye ne dersin o hâlde?
- Tu pourrais m'en donner un?
Tamam, o hâlde.
Très bien, alors.
Demem o ki, birimizin şüphe götürmez tanığı var. Diğerinin ise Bonnie'nin yanında baygın hâlde bulunması var.
Mais l'un de nous a un alibi en béton, l'autre a été retrouvé évanoui à côté de Bonnie...
Evimden ayrıldığınızda canım fena hâlde o fiyakalı ceketinizden almak istedi.
Après votre départ, je voulais absolument avoir le même veston que vous.
Plajda Robert De Niro ile koştum diyebilirim. Oysa ki kızgın bir hâlde peşinden koşuyorum ve o da hayatını kurtarmak için kaçıyordur.
Je peux dire que je cours avec Robert de Niro, alors que je cours derrière lui.
İyi akşamlar o hâlde.
Bon après-midi alors.