Oceans traducir francés
659 traducción paralela
Deniz tanrısının büyük oğlu ve okyanusların varisi.
Le fils aîné des mers et héritier de tous les océans!
Başka ülkeler görmek istiyorsun. Büyük şehirler, dağlar ve okyanuslar.
Vous voulez voir des grandee villes, des montagnes, des océans.
Daha sonra, zaman geçtikçe, okyanuslar çok çeşitli deniz canlılarına mekan olmaya başladı.
Au fil des âges, les océans se sont mis à fourmiller de toutes sortes de créatures.
Öyle bilge imişler ki, her şeyi okyanusların derinliğini, ateşböceğinin nasıl parladığını... ve Roma yanarken Neron'un hangi şarkıyı çaldığını bilirlermiş.
Ils étaient si cultivés qu'ils savaient tout. La profondeur des océans, ce qui fait briller un ver luisant... et quel air chantonnait Néron quand Rome était en flammes.
Ve sen de bu evden onların üzerine parlayan bir yıldızsın.
Et vous êtes l'étoile qui brille sur eux de cette maison, sur tout ce chemin à travers les continents et les océans.
İyi bir Breton kaptanımız vardı. Kaptan Malo. Yedi denizi kör bir adamın odasını bildiği gibi bilirdi.
Le capitaine Malo était un Breton qui connaissait les océans comme sa poche.
Okyanuslar kuruyabilir cennet gökyüzünden düşebilirdi.
Mon amour pour toi ne s'éteindra pas Même si les océans s'assèchent Et le paradis tombe du ciel
Birini gördüm. Bir tanesini görünce hepsini görmüş oluyorsun.
Les océans sont tous les mêmes.
- Bir kulun ölümsüz bir hayat sürüp ve tüm insan nesilleri boyunca tüm okyanusları dolaşma şansı varsa o kul mahşer gününe değin gemiyle dolaşmakla lanetlensin! Asla sadık ve dürüst bir kadın bulamasın!
Un homme pourrait être immortel et errer par toutes les générations, sur tous les océans... naviguer jusqu'au jour du Jugement, sans jamais trouver femme fidèle!
Mahkeme salonundaki çılgınlığımda kendi hükmümü kendim tefhim etmiştim. Ölümsüz bir hayatım olmasını ;
J'aurais la vie immortelle, et j'errerais par toutes les générations, sur tous les océans du monde...
Sanki aramızda okyanuslar vardı.
Des océans nous séparaient.
Okyanuslar tabanlarından yırtılacak.
Les fonds des océans se déchaîneront.
Tsunamiler, tabanlarından yırtılan okyanuslar...
Raz-de-marées, océans arrachés de leurs lits...
Balık bolmuş, limandan 2-3 mil açılıp ağ gerince 150-200 ton sardalya tutarlarmış.
Les océans étaient pleins de poissons. Il n'avait qu'à sortir du port, lancer son filet et il remontait 150, voire 200 tonnes de sardines.
Manatoa, yüce deniz suyunun ulu ruhu konuşuyor!
Manatoa, l'esprit des océans infinis, va parler.
Yüce deniz suyunun ruhu, öyle mi?
L'esprit des océans infinis, n'est-ce pas?
Dağları yıkın, denizleri boşaltın, gökyüzündeki yıldızları parçalayın.
Abattez les montagnes, videz les océans, décrochez les étoiles du ciel...
Hayatta kalmak için, okyanustan çıkıp insanoğlunu yemeye gelecek.
Il surgira des Océans et se nourrira de l'humanité pour survivre.
Senin yanında olmak için alevlerin üzerinde yürür, okyanuslar aşardım...
"J'irais jusqu'en enfer" "et par-delà les océans à vos côtés!"
Metaluna'nın atmosferik basıncı, en büyük okyanuslarınızdaki gibidir.
La pression atmosphérique de Métaluna est semblable à celle de vos océans.
Kuzeyde ve güneydeki geniş kutup alanları eriyecek ve çözülecek. Ve denizler de ısınacak.
Les régions polaires du Nord et du Sud se désagrégeront, les océans se réchaufferont.
Bay Starbuck. Sizden okyanuslardaki balinaların hareketlerini hiç sormuş muydum?
M. Starbuck, vous arrive-t-il d'étudier le déplacement des baleines sur les océans?
5 derece enlemindeki okyanus alanlarını 5 boylama taksim ediyor
Elle divise les océans en secteurs de cinq degrés de latitude et longitude.
Deniz kabuklarından, yosunlardan, aşılmış okyanusların biriktirdiği kırıntılardan oluşan sığ bir kayalık.
Oui, un récif de corail, de la mousse, des coquillages, des fragments épars de tous les océans qu'elle a traversés.
Çünkü adam tüm denizleri dolaşıyor ve her tanıştığı kadına "Altı ay sonra nerede olacaksın?" diye soruyor.
- Parce qu'il parcourt les océans, et à chaque femme qu'il rencontre, il dit : "Où serez-vous dans six mois?"
Savaş alanında birçok ceset gördüm fakat bu odadaki kan lekeleri iliklerimi donduruyor.
J'ai pourtant connu la guerre et vu des océans de sang. Mais ces taches me donnent à chaque fois le frisson.
Sana gösterecek dünyalarca sevgim var hala.
Mon amour est plus grand que tous les océans.
Komşunuz Amerika Birleşik Devletleri 5,000 mil genişliğindeki okyanusun ötesinden Japonya'ya elini uzatıyor.
Par-dessus 5 000 milles d ´ océans les États-Unis d ´ Amérique vos voisins tendent la main au Japon.
- Birkaç okyanus.
Quoi? Quelques océans.
Okyanuslar...
Des océans.
Denizlerimiz Alman filolarından... temizlendi.
"Les océans du monde sont débarrassés des navires allemands."
İki okyanus burada kafa kafaya çarpışıyor.
Rencontre de deux océans droit devant.
"Bu bize, aylar takvimde geride kalırken..." "... üç okyanus arasında verilen müzik ziyafetiydi. "
Nous traversions les océans au rythme de ce concert, tandis que les mois du calendrier défilaient.
Evet. Yeryüzünün taa diplerine kadar giderler. Ve gizemli okyanuslara ulaşırlar.
Ils se prolongent en deçà de la surface terrestre... et mènent aux mystérieux océans... dont ils font partie.
Memleketimi, ailemi, orduyu, dostlarımı geride bıraktım gelmiş burada haydutlarla köşe kapmaca oynuyorum.
Quitter son pays, sa famille, son armée, ses copains, franchir les océans pourvoir une gonzesse s'agiter comme ça.
Yani bu su korkun var demek.
Tu as peur des océans.
"Meksika iki azgın denizin arasında, bıçakların rüzgarında doğdun."
Mexique! Tu es né dans un tourbillon de poignards. Entre les vagues déchaînées de deux océans.
Ancak kara parçalarıyla, okyanusları epey farklı.
Mais les terres émergées et les océans sont différents.
Biz okyanusları aşıp buraya geldik insan yapısı engeli de aşarız.
Si on peut triompher des montagnes et des océans... on peut triompher de l'homme.
Ve bütün şehirleri, kasabaları... nehirleri, okyanusları gezmeli... ve bütün piliçlerle yapmalıdır.
Visiter toutes les villes, les villages et les rivières... les océans et... baiser toutes ses nanas.
Yunan mitolojisinde, denizlerin, fırtınaların depremlerin ve öteki çeşitli doğal felaketlerin tanrısı.
Le Neptune des Grecs, dieu des mers, des océans... des tremblements de terre et autres catastrophes naturelles.
Bu gazlar, atmosferde azalıp okyanuslarda yavaşça yayılırken,... her yaşam teorisi için önemli yeri olan,... oksijen yokluğunda devreye girebilecek, yıldırımlar elektirik boşalmaları ve ultraviyole ışımaları altında,... nasıl harekete geçeceklerdi?
Ces gazs avec leur atmosphère réductrice, se disolvent faiblement dans les océans, comment maintenant ils réagiraient, sous l'action de la foudre, des décharges électriques, sous l'action de la lumière UV, qui est très important dans chaque théorie de la vie, et qui pouvait pénétrer en l'absence d'oxygène.
İlki, dünyanın ilk döneminde okyanuslarda çok az bulunan maddeleri,... bir araya toplayan donma süreciydi.
Tout d'abord, le processus de la congélation concentre le matériel qui, au début des temps, doit avoir été très dilué dans les océans.
Her kıtayı, her okyanusu göreceğim.
Je verrai toutes les terres, tous les océans.
Vali Henry C. Santini ile yapılan bu söyleşiyi size sunan yüksek enerji sebze konsantreleri Kırmızı ve Sarı Soylent ile mucizevi yeni gıda, leziz Yeşil Soylent. Dünya okyanuslarından toplanan yüksek enerjili planktondan yapılıyor.
Cette conversation avec le Gouverneur Santini... vous est offerte par Soylent Rouge et Soylent Jaune... concentrés végétaux à haut pouvoir énergétique... et par Soylent Vert... l'aliment miracle extrait du riche plancton des océans.
Parmaklıkların arasından işitir, Yedi Denizin kükreyen ve,
Elle écoute crépiter forêts et champs, trompeter les sept océans.
Atlantic ve Pacific okyanuslarını birleştirmek isteyen demir yolları yağmalandığında, onlar alkışlar.
Quand le train qui relie les océans Atlantique et Pacifique sont pillés, ils sont ravis.
Onun mızrağı denizleri ve okyanusu aştı, bu ikinci göreviniz.
Son javelot traverse les mers et les océans. Votre deuxième épreuve :
Tüm bu insanları beslemek için okyanuslarda tarlalara ihtiyacımız var.
Pour nourrir ces gens, il faut exploiter les océans.
Karadan çok deniz var.
" Ll y a plus d'océans que de terre.
Son buzul çağından önce, şu anda dağların olduğu yerde denizler vardı.
Il y a des montagnes là où il y avait des océans, avant l'époque glaciaire.