Orange traducir francés
3,569 traducción paralela
Kapıya rujla numarasını yazan kızdan daha mı zarif?
Plus classe que la fille qui a noté son numéro de téléphone en rouge à lèvres orange sur notre porte?
Tanrı turuncu rengini o tulum içinde ne kadar güzel durduğunu görmek için yaratmış olmalı.
Dieu a du inventer l'orange juste pour montrer à quel point tu es belle dans cette tenue.
Portakallı dondurma sever misin?
Tu aimes les sorbets à l'orange?
Dikkatinizi çekerim, portakal rengi halıyı yeni serdim.
J'aurais été prévenu, j'aurais déroulé le tapis orange.
Üç top portakallı dondurma ve iki de kaşık.
Juste 3 pots de sorbet à l'orange et 2 cuillères.
Portakal rengi Hümanistleri ve bu eğilimde olanları dahil ediyor.
Il y a l'orange, humaniste... Tous ceux qui se sentent dans cette tendance.
HAYIR küçük bir portakal, HAYIR şakıyan kuş...
"Non" petite orange, "Non" oiseau qui chante...
- Folik asit.
Du jus d'orange.
Elimizde hayali bir portakal tutardık.
En tenant une orange imaginaire dans ta main.
Turuncu ve mavi iyi bir kombinasyon değil.
Orange et bleu, mauvais mélange.
Tamam. Turuncu ve mavi çok iyi bir ikili olmayabilir.
Ok, peut-être que orange et bleu, c'est pas le mieux.
Bahse girerim, dükkânda portakallı gazoz vardır.
Je parie que le magasin ici a des sodas à l'orange. Tu aimerais ça?
Aniden telaş yaparsa portakallı gazozu deneyin. Bu onu genelde yatıştırır.
S'il est agité, essayez le soda à l'orange.
Biraz portakal suyu hazırlıyorum sana.
Je vais sortir le jus d'orange.
"Portakal marmeladı" nasıl deniyor?
Et comment on dit : "confiture à l'orange"?
Yüzün turuncu tehdit seviyesine ulaştı.
Ton visage a pris trois teintes d'orange d'un coup.
Kont ne üzgün ne hasta ne neşeli ne iyi, ama cildi turunç gibi sararmış, nedeni kıskançlık gibi.
Le comte n'est ni triste ni malade, ni bien portant ni gai. Mais vous êtes poli, comte, poli comme une orange, et un peu de la même teinte jalouse.
Buyrun Leonato, kızınızı geri alın. Dostunuza bu çürük portakalı vermeyin, onun namusu sadece göstermelikmiş.
Tenez, Léonato, reprenez-la, ne donnez point à votre ami cette orange gâtée elle n'est que l'enseigne et le masque de l'honneur.
SEAL Team Orange, Stalker One ile gidecek. SEAL Team Green, Stalker Two ile.
L'équipe Seal Orange prendra l'hélico Stalker 1 et la Seal Green, Stalker 2.
Team Orange ana binanın çatısına iniş yapacak. Team Green ise avluya iniş yapıp güvenliği sağlayacak.
L'équipe Orange descendra en rappel sur le toit et l'équipe Green atterrira dans la cour.
Portakal suyu alacağım.
Je pense que je vais prendre un jus d'orange.
Turuncu olanlar ustalar için sadece.
Ce truc orange c'est seulement pour les experts.
200 dolar, 15 sent ve açık tribünün altında bulduğum meyve suyum oldu.
J'ai gagné 200 $, trois cents et un jus d'orange.
Bara Portakal Suyu almak için bile gitmediniz mi?
Etes-vous sûr? Vous n'êtes sorti au bar pour un Orange Juluis?
Turuncu saçların intikamını alıyordu ve onu House'un odasına koymuştu.
Il prenait sa revanche pour les cheveux orange et l'a mise dans le bureau de House.
Gülüyorum çünkü son 12 saattir seni turuncu saçlı hayal etmiştim.
Je souris, parce que durant les 12 dernières heures, je vous imaginais avec les cheveux orange
- Turuncu biber.
Poivron orange.
Lee'nin portakallı tavuğunu getirdim.
J'ai pris du poulet à l'orange chez Lee.
Birçok şey değişir, fakat Lee'nin portakallı tavuğunu her zaman güvenebilirsin.
- Beaucoup de choses changent, mais pas le poulet à l'orange de chez Lee.
Turuncu yerine yeşil rengi mi kullansaydık?
Aurait-il du être vert au lieu d'orange?
Sorun şu ki yerel kaynaklarda, parlak turuncu renkli olanından hiç göremedim.
Le problème, c'est que je n'arrive pas à trouver une source locale pour une d'entre elles dans cette couleur orange vif. Et toi?
Bizim çocuklara parlak, turuncu plastik kelepçe aramalarını söylediğimde, alaycı yanıtlar aldığımı tahmin edersiniz.
Quand j'ai dit à mes gars de rechercher une cravatte orange avec une fermeture éclair ; vous pouvez imaginer le genre de réponses spirituelles que j'ai reçues.
Ben şu kenarda durup yarışmacılara su verenlerden biri olmayı düşünüyordum.
J'allais être un de ces mecs qui distribuent des tranches d'orange.
Portakal suyu.
Et un jus d'orange.
Hadi onu reçelli ekmek gibi turuncuya boyayalım.
Ensuite, nous allons en faire un orange, comme la marmelade!
Turuncu bilekliğim hepinizin gözüne çarpmıştır, taam.
Vous avez sans doute tous remarqué mon bracelet orange, M'voyez.
Çocuklar, buraya! Turuncu bileklikler ne ayak, lan?
Mec, qu'est quoi ces bracelets orange?
Turuncu bilekliğimi geri vermek istiyorum, taam mı?
Regardez, je veux retourner ce bracelet orange, M'voyez.
- Turuncu ceketli, yeşil şapkalı çocuk.
Celui en manteau orange et avec un bonnet vert.
Biliyorsun, Joe'nun yaptığı ünlü... uh Turuncu topaklar.
Tu sais, Joe a fait son célèbre... uh... Des morceaux orange.
Üzümlü sevmem. Vişneli yada muzlu olabilir.
Je n'aime pas raisin, je préfère cerise ou banane à l'orange
Portakallı varsa o da olur.
Mais si vous n'avez que de l'orange ça ira.
- Portakal suyu reklamına.
- Une pub pour un jus d'orange.
İçinde sadece bir kutu portakal suyu var.
Où il y a juste une brique de jus d'orange.
Ulusal çapta yayınlanacak bir portakal suyu reklamına çıkacak.
Elle a été engagée pour une pub nationale de jus d'orange.
- Çektiğim portakal suyu reklamı.
La pub pour le jus d'orange que j'ai tournée.
Portakal yer misin?
Je peux vous prendre une orange?
Borçları var mı? Düşmanları var mı? Alkol kullanırlar mı?
Orange pour flippant, rouge pour très flippant, et noir pour "chie dans ton froc et attends que quelqu'un vienne te tuer" flippant, et la plupart de ces dossiers, Jake, sont noirs.
Şu an turuncu kuşağım.
Je suis ceinture orange.
Burada baktığımız şey tam olarak Dumanlı, biberli, biraz baharatlı, belli belirsiz portakal tadında birşey.
Nous cherchons donc... un truc fumé, poivré, légèrement épicé, vaguement orangé et sucré.
Bu benim ünlü "butternut squash ravioli" m *.
Mon célèbre ravioli de courge orangé.