English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ P ] / Prejudice

Prejudice traducir francés

328 traducción paralela
Ben Jane Austin'den'Pride and Prejudice'.
Je suis Orgueil et Préjugé, de Jane Austen.
Üçüncü bir kişi yüzünden evliliğin bozulması... diye buna denir.
L'affaire est dans le sac. Le préjudice est flagrant.
Ellerinde ipotek değeri olduğu konusunda ısrarlılar.
Ils insistent sur le fait qu'ils ont subi un préjudice.
- İpotek değeri mi?
- Un préjudice?
İpotek değeri...
Un préjudice.
- sana da zarar verecektir.
- vous portera préjudice.
Gördüğüm kadarıyla oluşan bir zarar yok. Şimdi herkes dağılsın. İşinizin başına.
Personne n'a subi de préjudice.
Bu noktadan sonra, mâliklerin maddi kaybının büyüklüğü tarafınızca dikkate alınacak bir husus değildir.
Sachez également que le préjudice financier subi par les propriétaires ne vous concerne pas.
Onun bu konudaki görüşü, eğer bir mahkeme olursa bunun herkes için kötü olacağı.
Il pense que la solution du procès porterait préjudice à tous.
" Sanık, orduyu ve ordu disiplinini...
" Que l'accusé a volontairement porté préjudice
O zaman şunu belirtmeliyim Albay Mitchell, ordu disiplinini saygısızca... ve kesin hükümlerle bozmaktan suçlusunuz.
J'en conclus, Colonel Mitchell, que vous êtes l'auteur du plus flagrant préjudice causé à la bonne discipline militaire.
Bay Nakajima'nın dengesiz davranışları bununla kalmamıştır.
"Mais ce préjudice financier n'a pas empêché mon époux " de récidiver.
Pekala. Mahkeme kararıyla her birinizi mal kaçırmaktan 5'er dolara, ve toplum huzurunu kaçırmaktan bir 5'er dolara daha mahkum ediyorum.
Je vous condamne par la présente à 5 $ d'amende pour préjudice malveillant et encore 5 $ pour trouble à l'ordre public.
Sana büyük haksızlık etmişim. Önemini bilmiyordum.
Je ne pensais pas vous causer un préjudice.
Size de zahmet oldu.
Cela vous a créé un préjudice.
Ve son olarak içlerinde en zarar verici olanı iddia makamının sürpriz tanığıydı.
Et à notre plus grand préjudice, il y a eu un témoin-surprise,
Bu ünvanın kullanımı müvekkilim hakkında ön yargı yaratacaktır.
L'usage de ce titre porte préjudice à mon client.
Müvekkilime zarar verebileceğimin farkındayım ama size şunu söylemeliyim ki erdemin benim için hiçbir anlamı yoktur.
Au risque de porter préjudice à mon client, je dois vous dire que "bien" ne signifie rien de particulier pour moi.
Pekala, beyler, bu mahkemedeki iddia ve savunma makamlarının sanığa karşı hiçbir önyargısı olmadan yapılan kapalı duruşmanın, yalnızca suçlamaların doğası gereği ve skandal olabilirliği açısından sanığın hakları ve kamu ahlakının gereğini yapmanızı istiyorum.
Les avocats des deux parties doivent comprendre que ce procès se tient à huis clos sans que cela porte préjudice à l'accusé et uniquement à cause de la nature scandaleuse des charges et pour éviter de porter atteinte à la décence.
- Yüzbaşı Shattuck'açılış konuşmasındaki sinsi taktiğin ön yargı yaratmamasını diliyorum, İtirazımız yok.
Du moment que la cour reconnaît une tentative sournoise de créer un préjudice, je n'y vois pas d'objections.
Böyle düşüncelere sürüklenme.
Je ne vous porterai pas préjudice.
Çünkü Miles... diğerlerine zarar veriyormuş.
Parce qu'il cause... un préjudice aux autres.
O ve zarar vermek?
Un préjudice!
Her geçen saat komiser bey, ahlaki zarar artmakta!
Chaque heure qui passe accroît le préjudice moral!
Cevap vermeyi reddediyorum. Çünkü bunun beni tehlikeye atmasını istemiyorum.
Je refuse de répondre, au motif que cela risquerait de me nuire... car je risquerais de me porter préjudice.
Diğerine de Prejudice.
Orgueil et Préjugé.
Seçtikleri yaşam tarzının kimseye zarar vermemesi ve kanunlara ya da kamu düzenine aykırı olmaması koşuluyla.
Il faut que le mode d'existence choisi ne porte pas préjudice à autrui. Ne trouble pas l'ordre public! Et ne puisse pas être considéré comme une atteinte aux bonnes moeurs.
Davamız için kara bir leke haline geldi.
Il porte préjudice à la cause loyaliste, c'est un indésirable.
Rahatsızlık için özür dilerim.
Toutes nos excuses pour le préjudice subi.
Biliyor musunuz, sizden kuşkulanmakla sizi sıkıntıya soktum.
Mes soupçons vous ont porté préjudice.
Yani, bağlayıcı bir sözleşme... taraflar birbirlerine bazı şeyler verdiklerinde veya... biri diğer tarafça zor duruma düşürüldüğünde vardır.
On ne peut avoir de contrat liant deux parties... Que quand chacune des parties donne quelque chose à l'autre... Ou éventuellement souffre d'un préjudice du fait Ou à cause de l'autre des parties.
Bu çok doğru ve hepimiz çok sıkı yetiştirildik ve bunun bize zararı olmadı.
- Vous avez bien sûr tous raison. Nous avons tous été éduqués de façon autoritaire et ça ne nous a pas porté préjudice.
Ben psikolojik zarardan bahsediyorum, fizyolojik değil.
Je l'attaque pour préjudice psychologique, pas physiologique.
Ona karınızla biraz daha zaman tanıyın böylece fizyolojik zarardan da bahsedebilirsiniz.
Laissez-lui un peu plus de temps avec elle, et vous pourrez aussi l'attaquer pour préjudice physiologique.
Kendinize hakim olun Bay Handcock, yoksa başınız belaya girecek.
Un peu de tenue, M. Handcock ou ceci vous portera un grave préjudice.
Kimin canını yakacaksın?
A qui ça va porter préjudice?
Sayın Yargıç, verilecek tazminat miktarında sınırlı mıyız?
Mais sommes-nous limités pour la réparation du préjudice?
" Gözünü kırpmadan ortadan kaldır.
"Terminer avec un préjudice extrême."
Taraf tutma önyargı ve eşit süre.
- préjudice et égalité de temps.
Çocuklarımın kötü görünmesine neden olacaksınız.
Vous portez préjudice à mes garçons!
Biliyorsun ki Lydia, er ya da geç... bu beceriksizlik senin üzerinde ters etki yapmaya başlayacak..
Vous savez, Lydia, il peut arriver que son incompétence vous porte un jour préjudice.
İnatçı olma. Bu ona zarar verir.
L'entêtement lui portera préjudice.
Endişe duymalarına sebep olduğunuz büyük ve ünlü bir firma var.
Il existe un vaste et populaire secteur d'activités auquel vous portez préjudice.
Defterini almak bir ağır yaralama değildir.
T'emprunter ton cahier n'est pas un préjudice grave.
Kasaya delik açmak hasar vermez mi? Şiddet olmaz mı?
Faire un trou dans une salle des coffres n'est pas un préjudice?
Özellikle de suçu önlemeden sadece yaraladığı zaman.
Surtout quand il porte préjudice au lieu d'empêcher le crime.
Pişman olduğum tek şey Bayan Chow'u yaralamak.
Le seul mon regret est Préjudice de Mlle Chow.
Bir Yıldızfilosu subayına karşı nazik olmanın... onun onurunu kırdığını bilmiyordum.
J'ignorais que la politesse à l'égard d'un officier de Starfleet pouvait porter préjudice à son honneur.
Size şunu belirtmeliyim ki cevap vermeyi reddetmeniz vakanın ileri ki safhalarında sizin için bir önyargı doğurabilir.
Faut-il que je vous rappelle que votre refus de répondre portera un préjudice considérable contre vous, ici comme lors de votre procès?
Bir mürettebatın kendisini veya diğerlerini tehlikeye atmasına izin veremem.
Cet état pourrait vous poser préjudice, ainsi qu'à d'autres...
Kimseyi tehlikeye atmıyorum ve...
Je ne porte préjudice à personne.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]