Pısırık traducir francés
2,301 traducción paralela
Size ne kadar zavallı, pasif agresif ve pısırık olduğumdan mı bahsediyordu?
Alors vous a-t-il parlé de la mauviette dérangée que je suis?
- Sen - bir baş ağrısısın... ama pısırık değilsin.
T'es un peu chiant, mais t'es pas un fardeau.
Eğer öyleyse, haklısın pısırık!
Vous avez raison, poules mouillées!
Eskiden ne zaman odadan içeri girsen ya da Sean'la konuşmak için arasan içim kıpır kıpır olurdu.
J'avais le cœur qui s'emballait quand tu entrais quelque part ou que tu appelais à la maison et que je répondais.
Aynı sabun baloncukları gibi sinekkuşlarının renklerinin kaynağı pigmentler değil, renk oynaşmasıdır. Renkler ışık kaynağına ve bakan kişinin açısına göre yanıp söner.
Comme des bulles de savon... les couleurs de ces oiseaux viennent de l'irisation, pas du pigment, elle clignote selon la source lumineuse et la position de l'observateur.
Şimdi de burada yüzünü asıp sanki beni hayal kırıklığına uğratmış gibi oturacaksın.
Maintenant tu vas resté assis là avec cette tête comme si tu me laissais tomber
Kablosuz olarak bağlanıp veriyi sıkıştırıp kopyalıyor.
Un disque dur adaptable. Ça marche sans fil et ça compresse et copie des données.
Ama kapılar açılmazsa burada sıkışıp kalırız.
{ \ pos ( 192,240 ) } Si ça s'ouvre pas, on sera bloqués. { \ pos ( 192,240 ) } Je parle pas d'incendier le bâtiment.
Eğer ki Taliban militanları, sisteme sızıp dijital kodlarımızı kırıyor ve o füzeleri yönlendirebiliyorsa bu iş çok ciddi demektir.
Si les talibans pénètrent nos systèmes et dévient nos missiles, on a un sérieux problème. Des réponses et des solutions, vite.
Şahsıma yapılan suikastı, sıkıcı tıbbi konularla böldüğüm için özür dilerim. Ama hastanın kanını aldığımızda kan daha şırınga içindeyken pıhtılaştı.
Désolé d'interrompre mon assassinat avec des détails médicaux, mais le sang du patient a coagulé dans le tube.
Ne yazık ki aynı zamanda tıp alanında çok ilerlemiş doktorların dahi cilt kanseri tanısını akla getirmesini zorlaştırıyor.
Hélas, ça empêche aussi les médecins d'envisager le mélanome comme un diagnostic.
Sonra arkadaşınız, Başpiskopos merdivenlerden çıkıp size doğru gelecek. "Majesteleri yemin etmeye hazır mısınız?" diyecek.
Ensuite, votre ami, l'Archevêque, va monter pompeusement les escaliers vers vous, et dire : "Monsieur, Votre Majesté veut-elle prêter serment?"
Hayır, ama duymuş olsam bile en son sana yardım ettiğimde Sylar zihnimde sıkışıp kalmıştı ve neredeyse ölüyordum, hatırladın mı?
{ \ pos ( 240,230 ) } Mais la dernière fois que je t'ai aidé, { \ pos ( 192,215 ) }
Onun ölü bedenini gördüğünde karanlık okçu ortaya çıkıp beni avlar ve öcünü alır.
Et en voyant son corps sans vie, l'Archer Noir en toi s'élèvera, puis tu me traqueras pour te venger.
Jock denen adam onu kaçırıp dolabındaki tüm kıyafetlerini almış mı?
Donc ce mec Jock l'a kidnappé Et a pris en même temps, ses affaires dans son placard?
Yani eşinizi kendisini kaçırıp dolabındaki tüm kıyafetlerini almış mı?
Donc, elle se kidnappe toute seule et prend ses propres affaires de son placard.
"Bohemian Rhapsody" şarkısı beni kıpır kıpır etti, eski günlerdeki gibi.
Bohemian Rhapsody m'a fait me trémousser comme au bon vieux temps.
Her zaman bunun biraz ikiyüzlüce bir davranış olduğunu düşünürdüm. Devamlı Erich Fromm'dan alıntı yapıp Hermann Hesse'nin "Aşamalar" şiirinin favorisi olduğu belirtmek gibi. ... hem de vicdansızları neşelendiren bu kitapçık hâlâ ortadayken ki ilginçtir, hemen hemen tüm Almanlar bu fikre katılır.
Un tantinet prétentieux, tout comme sa manie de citer Erich Fromm et de dire que les "Gradins" de Hesse était son poème préféré, cet hommage à la persévérance adorée par tous les Allemands.
Ama benim cevap vermem gereken insanlar var ve o insanlar çoktan kapıları kırıp içeri girme muhabbetine başladılar.
Mais ceux à qui je rends des comptes s'impatientent et veulent entrer en force.
Whitey Doyle ve o köprüde saldırıyı yaptıran her kimse bence tam aralarında sıkışıp kalmışsın.
Entre Whitey Doyle et ceux qui vous ont attaquée, vous êtes à peu près foutue.
Şu Henry hakkında haklıymışsın, bu yüzden düşündüm ki, hacmi artırıp, araya biraz daha portakal sıkıştırmalıyız.
Mais tu as raison pour Henry. Je crois qu'il faut augmenter le volume, presser plus d'oranges. - On a le temps?
Kıpırdarsa, bastır.
S'il bouge, appuie plus fort.
Hayır, hayır, hayır Çünkü olan şu sen içeri girersin ve de o da sana çektiği bazı yel değirmeninin ya da başka pisliğin resmini gösterir aklın başından gider ve bende dışarıda komşuların pis bakışları arasında sıkışıp kalırım.
Ce qui va arriver, c'est qu'il va te montrer des photos d'un truc à la noix, tu seras distrait et je serai ici, à la vue de tous.
Kırmadım diye yemin ettiğin sehpayı mı? Hani sonra Esperanza'yı suçlayıp kovmuştuk ve o da Şükran Günü'nde ailesi için hindi çaldı diye sınır dışı edilmişti?
- Celle que tu as juré... ne pas avoir cassée, et on a blâmé Esperanza et on l'a renvoyée... et elle a volé une dinde à l'Action de grâce pour sa famille et a été déportée?
Lana, tatlım rica etsem çıkıp bize iki kahve alır mısın?
Lana, sois adorable, va nous chercher deux cafés, tu veux bien?
Kararına, kıskançlık ve içerleme duygularını karıştırıp karıştırmadığını sorguluyorsun.
Tu te demandes forcément s'il n'y a pas un peu de jalousie ou d'amertume dans ta décision.
Bir gün, arka sokaklardan birinde onu köşeye sıkıştırıp çok kötü dövmüşler.
Et un jour, ils l'ont coincé dans une ruelle et l'ont cogné.
Ne yaptığıyla ilgili bir fikrim yok ama kesin kötü birşey yapmış, çünkü annem tüm gece bir dansöz kıvırıp durdu...
Maintenant, je ne sais pas ce qu'il faisait, mais ce n'était pas bien, parce que - ma mère nous a baratinés...
Dışarı çıkıp birkaç atış yapmaya ne dersin? Hayır, sağ ol.
Et si on sortait lancer quelques balles?
Düşünüyordum da, hazır Chelsea şehir dışındayken belki biz, maçtan sonra belki dışarı çıkıp bir şeyler yeriz.
Comme Chelsea est absente, peut-être que, après le match, on pourrait sortir se manger un morceau.
Russel lazerci kızımızı sıkıştırıp oğlu ve eski karısıyla tartışmış sonra da 19 : 15 gibi partiden ayrılmış.
Russell coince la fille au laser, se dispute avec son fils et son ex-femme, et puis quitte la fête au environ de 19h15.
Kız kardeşim Eleanor iki aydır kayıp.
Ma petite sœur Eleanor a disparu il y a deux mois.
Başka kızları da ısırıp ısırmadığını öğrenmeliyim.
J'ai besoin de savoir... si tu as mordu d'autres filles.
Ki bu da kırılıp patlayarak kafatasına kadar girdi.
Qui a éclaté et s'est enfoncé dans son crâne.
Şimdi, çocuklar... Bu gerçekten kırık bir kol olsaydı Fiona'nın kolu epey morarmış olurdu ve parmaklarını şu şekilde kıpırdatamazdı.
Les enfants, s'il avait vraiment été cassé, son bras serait couvert de bleus et elle ne pourrait pas bouger les doigts comme ceci.
Yoğun mesainden iki dakika zaman ayırıp aramadığın kızın senin için şarkı yazıp kaydetme zahmetine girdiğini bilmeni istedim.
je voulais juste te dire que la fille que tu n'as même pas daigné appeler s'est donné la peine de t'écrire et de t'enregistrer une chanson.
Yani artık bağırıp çağırmayacak mısın?
Tu vas plus râler alors?
Hayır inanıyorum ; ama bilirsin sonsuza kadar melekler etrafta cirit atarken, kendi küçük evreninde sıkışıp kalmak, bu çok kasvetli.
Si. C'est juste que... Passer l'éternité piegé dans ton petit univers pendant que les anges gèrent tout ça... c'est triste.
Çığlık atıyorsun, avazın çıktığı kadar bağırıp kaçmaya bile çalışıyorsun.
Tu cries, tu hurles mais tu ne t'enfuies pas.
Binlerce yıldır insanoğlunun en düşük sınıfları hayatlarını, üstlerinin kırbaçları altında anıt dikmeye uğraşarak harcadılar ta ki sonunda oradan ayrılıp zorla getirildikleri toz toprağın dışına çıkana kadar.
Pendant des milliers d'années, les classes les plus basses de la race humaine ont passé leurs vies à dresser péniblement des monuments sous les fouets des plus évolués jusqu'à ce que, finalement, ils tombent raides et rejoignent la poussiere dans laquelle ils rampaient.
Sıkıştırmak yerine, içe doğru bastırıp üstüne yara bandı yapıştırdım.
Bien les caler ne suffit pas, moi, j'appuie et je colle un pansement dessus.
Adli tıp görevlisi cinsel saldırı olmadığını ama geceliğinin yırtılmış ve darmadağınık olduğunu söyledi.
Pas d'agression sexuelle, mais sa chemise de nuit est déchirée.
- Evet tutuyordu. Ama Marina'nın vücut ısısı, kumaşın kırışıp düşmesine neden olduğu için göremediler.
Si, mais ils ne l'ont pas vu, car la température du corps de Marina a réchauffé le tissu et il s'est rétracté.
Başlıyoruz. Hayır, Lucas. Kıpırdamamalısın, tamam mı?
Ne bouge pas, s'il te plaît.
Bu on yaşındaki kaçırılmış ve gaddar bir şekilde ısırılıp, Heather Taffet tarafından diri diri gömülen çocuk için hakikati görmek için toplandık.
Nous sommes ici pour demander justice au nom de ce garçon de 10 ans... qui a été enlevé... brutalement battu et enterré vivant par Heather Taffet.
Buradaki cimri herif bulaşık makinesini kendi takmaya çalışıp su bastırınca döşemeyi yenilemek zorunda kaldık.
- Eh bien, ce radin a essayé de brancher un lave-vaisselle sans plombier et a inondé la maison. On a dû changer le plancher.
Ama aslında, evlenene kadar bir bekleme salonuna sıkışıp kalırız.
On est dans une salle d'attente jusqu'à ce qu'on se marie.
Küçük kayakçımıza röntgen sırasında kıpırdamadan durursa ona 100 paket mısır unu krakeri bulacağıma söz verdim.
J'ai promis au fan de snowboard que s'il faisait sa radio sans bouger, je lui apporterais 100 paquets de gâteaux.
Dünya'dan üç kez daha büyük, fırtınalarla yüzlerce yıldır kasıp kavrulan sıkışmış gazlardan oluşan dev küreler.
Des boules de gaz géantes avec des tempêtes trois fois plus grandes que la terre et durant depuis plusieurs centaines d'années.
Cam Amca'm giderse ben de yukarı çıkıp ders çalışırım. - Ciddi misin? - Evet.
Si Cam s'en va, moi, je monte réviser.
Yani, akşam öncemi, kıyafetlerimi sınıflandırıp durulayarak geçireceğim.
Je passerai ma pré-soirée à pré-trier et à pré-tremper.