Sürgün traducir francés
863 traducción paralela
1.600 kilometrelik bölgede, ne kadar hırsız, siyasi suçlu ve sürgün varsa hepsi, maskeli karnavaldan istifade etmek için uğraşacaktır.
Malheureusement, chaque escroc à cent lieues à la ronde, chaque opposant et exilé, vont tenter de tirer profit de cette mascarade.
Son beş yıldır kodes, sürgün ve tebliğlerden başka bir şey görmedim.
Ces cinq dernières années, je n'ai connu que la prison, l'exil et les manifestes.
Yaratılışındaki korkunç sonuçları babamı öldürdü... ve kardeşimin sürgün edilmesine sebep oldu.
La terrible conséquence de sa création a tué mon père... et conduit mon frère à l'exil.
Bu zararlı şehrin günahları ahlaksız Germain'i sürgün etmedikçe artacaktır.
"que je reprends ma campagne d'assainissement." "Toutes les iniquités de cette ville pesteuse seront révélées" "tant que vous n'aurez pas expulsé Germain le pourrisseur."
İngiliz yayını... Buradaki sürgün Çek hükümeti cellat Heydrich'in cesurca infaz edilişiyle... Nazilerin yapabildikleri kadar vahşice ülke genelinde barbarlıklarını sergileyerek.
Le gouvernement tchèque en exil prévoit que l'audacieuse exécution du bourreau Heydrich entraînera un monstrueux bain de sang national, comme seule la barbarie nazie en est capable.
İsyan çıkarmak ve Raoul Dulaine'in ölümüne yol açan olaylardaki yardım ve yataklık suçlarının yanı sıra Fransa Cumhuriyeti'ne karşı ihanet içeren suçlarından dolayı seni, Guyana sürgün kolonisinde 15 yıl hapis cezasına mahkûm ediyorum.
"Pour incitation à la révolte, complicité dans les faits " ayant provoqué la mort de Raoul Dulaine " et atteintes à la sûreté de l'État,
" Beni sürgün edin, lordum, ama öldürmeyin.
Bannissez-moi, mais ne me tuez pas.
Hayır, elbette değil. Ama oraya suçlu insanlar sürgün edilir, ve sen gönüllü gidiyorsun.
Mais c'est là que l'on exile pour de graves crimes, alors que vous y allez de votre propre gré.
İnsanlar suçları için oraya sürgün edilir, ve sen gönüllü gidiyorsun.
C'est là que l'on exile pour de graves crimes, alors que vous y allez de votre propre gré.
- Sürgün dönemim bitti.
- J'étais en exil.
- Sürgün sürem sona erdi.
- Mon exil est terminé.
Ona aşığım diye, onu dış dünyaya sürgün ettiler.
Et à cause de cet amour, il a été banni.
- Her konuda anlaştık. Korkarım ki bu sürgün demek ama istediğin bu değil mi?
D'accord, mais il sera exilé.
Ebeveyn kontrolünün noksanlığından dolayı ceza olarak Oharu'nun ailesi de ayrıca sürgün edilecektir.
Votre père et votre mère, responsables de votre éducation et de votre surveillance, sont également passibles de la même sanction et vous accompagneront.
Seni sonsuza dek sürgün ediyorum.
Je te bannis, pour toujours.
Bunun ileri gitmesini istemezdim ama aşçı dedi ki, ikinci kaptan, Pan'ın Tinkır Bel'i sürgün ettiğini duymuş.
Je ne veux pas que ça se sache... mais le cuistot m'a dit que le second lui avait dit... qu'il avait entendu dire que Peter Pan avait banni Clochette.
Pan Tinkır Bel'i sürgün etmiş mi dedin?
Tu as bien dit que Pan avait banni Clochette?
"'Büyük Yayımcı'Ishun'un kasıtlı olarak eşine ve çalışanı Mohei'ye ait zina suçunu ihbar etmemesi üzerine hükümet kendisini'mal varlığına el koyma'kararıyla'sürgün'cezasına çarptırmıştır.
Le Grand Imprimeur Ishun s'étant délibérément abstenu... de dénoncer sa femme et son employé Mohei... le Gouvernement a décidé de... CONFISCATION DES BIENS D'ISHUN, LE GRAND IMPRIMEUR
Sürgün ya da ölüm!
Exilez-la ou tuez-la.
Nakil bir bahane! Sürgün demek bu!
A vrai dire, c'est un exil!
Issız bir adaya sürgün edilebilirsiniz!
Il pourra même vous exiler.
Mülküne el konulacak ve sürgün edileceksin.
Vous serez saisi et banni!
Efendi Sansho ve ailesi çoktan sürgün edilmişti zaten, efendim.
L'Intendant et sa famille sont déjà expulsés du pays.
Bizim gibi bir sürgün ve mahkûm.
Comme nous, exilé et prisonnier.
Ekselans'ın sürgün başbakanı olarak benim adıma kayıtlı. Tabii Ekselans onayladığı müddetçe.
Comme Premier Ministre du gouvernement en exil, à mon nom, tant que S.M. n'a pas d'autres souhaits.
Olympia sürgün sırasında Morau'daydı.
Olympia a été exilée à Morau, voyez-vous.
Sürgün yerin bu kez neresi?
Où t'envoie-t-il, cette fois?
Artık bir Lilliput'lu değilim. Sürgün edildik.
Nous avons été bannis de Lilliput.
Eğer tüm erkekler, sürgün edilmenin böyle bir şey olduğunu bilseler... bir dünya dolusu sürgün olurdu.
Si tous les exils ressemblaient au mien, la terre serait peuplée de proscrits.
Sürgün cezanı feshedeceğiz ve topraklarına dönmene izin vereceğiz.
Votre exil sera levé et vos terres rendues.
Aynı şeyleri diğer ikisi için de geçerli. Onları sürgün edip ailelerini dünyadan kazıyacağım.
J'aurais pu obtenir pour lui la mème sentence que pour les 2 autres, â savoir le bannissement et la radiation du nom de sa famille.
Cassino'ya sürgün!
Muté à Cassino!
Kal gibi sürgün edilmek istemem.
Je ne veux pas être banni dans la forêt comme Kal...
Becket, İngiltere'den bir derbeder olarak ayrılmıştı, bir sürgün.
Becket a quitté l'Angleterre en fugitif, en exilé.
Yani birkaç ayını tavan resmi yapmakla geçirmek hayatını mahvedecekse günahkârların arasında sürgün hayatı yaşamayı tercih edebilirsin.
Les quelques mois nécessaires pour peindre le plafond ruineraient évidemment votre vie. Un exil parmi les infidèles est de loin préférable.
Beyler, sürgün için yer düşünmemiz gerek.
Messieurs, nous devrions songer à une terre d'exil.
Sürgün değil miyiz, siz ve ben? Dışarıdaki dünya için iyi değiliz.
Ne sommes-nous pas tous deux des exilés plus assez bons pour le monde?
Sabık Marki Mösyö de Sade kitapları yasaklandı, girişimleri engellendi bir yandan yargılanıp, hakarete uğrarken diğer yandan hapse atılıp, yıllarca sürgün edildi.
L'ancien marquis, Monsieur de Sade... dont les livres furent bannis, les essais interdits, alors qu'il ètait poursuivi et honni, jeté en prison et exilé durant des annèes.
Ya ölüm, ya sürgün.
Il doit être exilé ou mis à mort.
Tamam! Sana verilecek ceza ise sürgün değil, ölüm olacak!
Ta sentence ne sera pas l'exil, mais la mort.
Bak Paulo tek yapabileceğim şey sürgün tavsiyesi.
Ecoute, Paulo, je ne peux rien faire sinon te conseiller l'exil.
Burası Boradur 200 yıldır Dünya üzerindeki en kötü sürgün yeri.
Voici Boradur, la colonie pénitentiaire la plus infâme sur terre.
Gün olur sürgün edilenler geri döner, Merlot.
Il est des exils provisoires, Merlot.
Sürgün!
Le bannissement?
"sürgün" deme ama!
la mort!
Burada sürgün yaşayan bir İngiliz'miş, güzel geliri varmış.
Il était Anglais. Il vivait ici en exil, il avait soi-disant un revenu.
Avarelik, grevler, sürgün. Hiç bilmiyorum.
Est-ce loisir, grève ou exil, je ne sais pas.
Ellerini sadece bu sona kadar kana buladım ülkemden yoksun bırakılarak sürgün edildim, terk edildim.
Je fuis la justice, j'ai du sang sur les mains! Me voilà seul, abandonné, misérable.
Bana en azından bir gün süre verin, hem sürgün edilecek olmam üzerine düşüneyim, hem de babalarının... tamamen terk ettiği çocuklarım için bir an önce yardım arayayım.
Donne-moi au moins un jour pour que je puisse penser à l'exil, à qui demander de l'aide pour mes enfants maintenant que leur père les a complêtement abandonnés
Çölde bir sürgün daha.
Un autre exilé du désert?
Sürgün hayatı!
L'exil à vie.