Uzanın traducir francés
941 traducción paralela
Şöyle uzanın, ölümden sonra vücudunuz sertleşene kadar.
Pourquoi tu ne t'étends pas jusqu'à ce que mort s'ensuive?
Tekrar uzanın.
Rallongez-vous.
Siz biraz uzanın, ben gidip dosyaları getireyim.
Je vais chercher le dossier.
Öyleyse tekrar uzanın.
- Eh bien, restez couché!
Benimle gelin, biraz uzanın.
Vous devriez vous allonger un moment. Venez.
Uzanın ve biraz uyumaya çalışın.
Allongez-vous pendant une heure. Essayez de dormir.
Uzanın.
Allongez-vous.
Sadece seninle birlikte uzanıp gökyüzüne bakmanın eğlenceli olabileceğini düşünmüştüm.
et...
Ve o dağların arasında muazzam bir vadi uzanıyor.
Et entre elles, il y a une grande vallée.
Söylemeye çalıştığın ama nezaketinden söyleyemediğin şey eğer kamaramdan çıkmaz yatakta uzanıp en ufak yanıltmacalar da dahil her şeyi inkar edersem sanatoryum da harika bir hayata yelken açabilirim.
Ce que vous voulez dire et que vous n'osez pas, c'est que si je reste dans ma chambre, au lit, me prive de tout, même les plaisirs les plus anodins, je peux vivre assez longtemps pour voir votre joli sanatorium.
Bazılarının kökeni, Eski Mısır'a kadar uzanır ve hatta Mısır yeni kurulurken eskiden beri var olan ülkelere kadar.
il y a des superstitions à Haïti que les autochtones ont ramenées d'Afrique. Certaines d'entre elles peuvent remonter aussi loin que l'Antiquité égyptienne,
Kısa süre sonra binanın iskeleti çöküyor,... cılız kirişler gökyüzüne uzanıyor.
Soudainement, la charpente du bâtiment s'effondre, les poutres austères se profilent dans le ciel.
Mahkumun o anahtarlara uzanıp arka taraftan kaçmış olma olasılığı yok mudur? - Hazır mısın?
Est-il inconcevable que le prisonnier s'en soit emparé pour fuir?
Geçerken uzanıp sakalını çekeceğim.
Je lui attraperai la barbe en passant!
Belki kiliseye doğru uzanırsınız.
Allez vers l'église...
Endişelenme, sadece yan taraf harekete devam et, ayaklarına uzan amuda kalk, uyumamak için her şeyi yap.
- mais non! C'est la porte à côté! Faites n'importe quoi!
Fakat ben onu, babamı kaldırımda yerde uzanırken gördüm, kafasının arkası bütünüyle...
Mon père... Étendu sur le pavé, l'arrière de la tête totalement...
Odamda uzanıp gaz lambasını izliyorum. Kimsenin olamayacağı bir yerdeki ayak seslerini dinliyorum.
Allongée, je fixe la lampe à gaz, et j'entends quelqu'un marcher là où on ne peut aller...
Uzanıp, toplamanın sırtımı ağrıtacağını tahmin etmezdim.
Je pensais pas que j'aurais si mal au dos.
Sadece sessizce uzanın ve dinlenin Bayan Crosbie.
Crosbie.
Tennessee'deki Cumberland Dağları'nın içlerinde Üç Çatallı Kurt Vadisi uzanır. Ve şu an orda, 1916 yılının baharındayız.
Au cœur des montagnes de Cumberland, dans le Tennessee, telle était la vallée des Trois-Fourches au printemps de 1916.
Savannah Nehrine kadar 25 kilometre uzanır tüm Güney'in en zengin pamuk ve tütün tarlalarını aşar Lesterların bizzat yapıp içinde yaşadığı büyük evleri geçerdi.
Elle parcourait 24 km jusqu'à la rivière Savannah, traversait les plus riches plantations de coton et de tabac de tout le Sud, longeait les magnifiques demeures construites par les Lester.
Amerika'nın denizlerdeki geleceği, Key West'in kükreyen yalçın kayalıklarında uzanıyor.
On lutte pour l'avenir de l'Amérique sur mer près des récifs rugissants de Key West.
Uzanıp yatmana gerek yok.
Vous n'êtes pas obligé de vous rendre.
Yürümeyi kesip şuraya uzanır mısın?
Arrête de tourner en rond.
Uzanın.
- Bon, étendez-vous.
Hadi. Yukarı çıkalım. Önce sıcak ve güzel bir banyo yapacaksın, sonra da uzanıp dinleneceksin.
Tu vas prendre un bon bain et te reposer.
Hiç fena sayılmaz. Palmiyelerin altına uzanır, güneşlenir ve yüzersiniz.
Ce n'est pas si mal, se reposer sous un palmier, nager, prendre des bains de soleil.
Sırt üstü uzanıp dinlenirken ve benim de sık sık yaptığım gibi tepedeki bulutları seyre daldığınızda o insanlarla olabildiğince yakınlaşmış oluyorsunuz öyle ki atlarının toynak tıkırtılarını duyabilir yollarda tepinen arabalarının tekerlek gıcırtılarını işitebilir kahkahalarını ve konuşmalarını çaldıkları müzik aletlerini duyabilirdiniz.
Quand on s'allonge sur le dos pour admirer les nuages, comme je fais souvent, on est si proche de ces gens qu'on entend le son des sabots de leurs chevaux, le vacarme des roues sur le chemin et leurs rires, leurs bavardages, la musique des instruments qu'ils avaient emportés.
Laura'yı orada uzanırken gördüğünde attığı çığlığı asla unutmayacağım.
Jamais je n'oublierai le cri qu'elle poussa devant Laura.
Dolapların yere değdiği yere kadar uzanıyor.
Sur toute la surface.
Hiç, pencereye bakarak yatağında uzanır mısın?
Vous etes-vous jamais retrouvé au lit, a regarder la fenetre?
Alıştım artık. - Be ~ neye alıştın? - Sen aya uzanırken, arkandan koşuşturmaya.
De te suivre dans tes lubies.
Kömür madeni dizisinde, yatağıma uzanıp, araştırma yapmadım, öyle değil mi?
Pour l'article sur les mines, je n'ai pas fait de recherches.
Bunun bir kısmı polis memuru olarak işine uzanırken diğer kısmı da tinsel yaşamınla ve iyi bir kadının tesiriyle alakalı.
Tandis qu'une partie concerne votre travail, l'autre est en rapport avec votre vie spirituelle... et l'influence d'une femme de valeur.
İskoçya'nın kuzeybatısında, Atlantik'in açıklarında okyanustan yükselen kum ve kaya parçalarının oluşturduğu şirin Outer Hebrides Adaları uzanır.
Au nord-ouest de l'Ecosse, en plein Atlantique, le charmant archipel des Hébrides, avec ses innombrables îlots rocheux, émerge de l'océan.
Halkının yolu, senin ardında uzanıp gidiyor ve sen başsın ve sen kalpsin ve sen kansın.
Le long chemin de ton peuple s'étire derrière toi. Tu es sa tête, son cœur et son sang.
Uzan zamandır buralarda mısın?
- Vous habitez ici depuis longtemps?
Kuzey ve Güney Amerika'nın arasında... renkli ve egzotik Karayib Adaları uzanır.
Entre l'Amérique du Nord et l'Amérique du Sud, se trouvent les Antilles, pittoresques et exotiques.
Molozların içinde öylece uzanır, parmaklarımı oynatıp pıtırtıları dinler, bir gün güzel ayakkabılar giyen, bir hanımefendi olmayı düşlerdim.
Je m'allongeais dans la poussière. Je tortillais mes orteils, j'écoutais le vacarme et je rêvais d'être un jour une grande dame avec de belles chaussures.
Her gece karanlıkta uzanıp senin birkaç adım ötede olduğunu bilmek çok rahatsız edici bir şeydi.
C'était vraiment très inconfortable... d'être là dans le noir, nuit après nuit... en sachant que tu n'étais qu'à quelques pas de moi.
Unutalım mı? Kızını kullanarak Arkadin'in parasına uzanıyorsun, yalan mı?
Tu veux passer par la fille pour atteindre le père.
Onu boğazlamak için uzanıp bıçağını aldı. "
"Abraham étendit la main... " et prit le couteau pour égorger son fils... "
Gece, gece uzanıyorsun ve önündeki ovaya bakıyorsun binlerce buffalo ölüsü var.
Ils entendent et voient des milliers de bisons, alors qu'il n'y en a pas un! Hantés! Tous!
Cellâdın ipi, lssy'den Vanvre'a kadar uzanır,
La belle corde de chanvre semez d'Issy jusqu'a Vanvre
- Uzanır mısınız lütfen?
- Allongez-vous, s'il vous plaît?
- Uzanır mısınız?
- Allez-vous vous coucher?
Yeterince dışarı uzanırsan fena değil.
Si vous vous penchez suffisamment, ce n'est pas mal.
Yüz, sahilde uzan ve Tanrının insanın içinde olduğunu unut.
Oublie ce soi-disant dieu présent en chacun de nous.
Büyük değil, sadece 52.sokaktan 42'ye kadar uzanır.
Il n'est pas grand... Il s'étend de la h à la 52ème rue.
Masanın üstünden ona uzanıp ellerine dokunurdum.
A travers la table, je lui tendais les mains.